Hiçbir Libyalı başka ülkelerle karşılaştırılmaktan hoşlanmaz. Buteflika’nın Cezayir’i, Saddam Hüseyin'in Irak'ı veya Beşar Esad'ın Suriye'si. Hayır, Libya diğerlerine benzemeyecek kadar özel bir yere sahiptir.

Kaddafi’nin kırk iki yıl uyguladığı yönetim, Libya'yı özel bir alana dönüştürdü. O gerçek anlamda farklı olanın peşinde koştu ve yarattığı fark hala gözle görülüyor. Libyalılar, Kaddafi döneminde gerçekleşen 7 Nisan törenlerini gayet net hatırlıyorlar. Bu törenlerde halka işkence eden subaylar alkışlanır, gizli polislikten övgüyle bahsedilir, hem yerel halka hem de batıya gözdağı verilirdi. “Rehber” konuşmasında Libya’dan övgüyle söz eder ve çok güçlü bir ülke olduklarını vurgulardı. Tüm bu kutlamalar boyunca halk tek bir şeyi görürdü: REHBER’i. Libya Devriminin Rehberi Muammer Kaddafi törenlerde, kutlamalarda, anmalarda, hayatın her anı ve her mecrasında ortalıktaydı.

Ülkede hiçbir kurum yok, yalnızca Kaddafi vardı. İşte Libya’yı farklı kılanda budur. Bir figürün tüm devlet mekanizmasının kendisi olması durumu. Şimdi yaşanan kargaşa ve kaosun altında yatan neden, hiçbir zaman kurumsallaşamamış olmaktan doğan bir boşluktur. Libya’nın bugün yüzleştiği şey, devlet mekanizması kurma zorluğudur. Bu, kırk iki yıl boyunca ülkesini hiçbir resmi statüsü olmadan yöneten Kaddafi’nin halkına bıraktığı mirastır.

Ölümü üzerinden geçen on yılın ardından, bir zamanlar albay olan ve "Afrika krallarının kralı" olarak anılan bu eski yoksul Bedevi'nin hatırası artık bir efsane, ya da bir halk söylencesi halini aldı. Bundan tam on yıl önce, 2011 Şubat ayında başlayan “17 Şubat devrimi” Bingazi'de başlayarak tüm Libya’ya yayılmıştı. Rehberin görevden alınması, ülke çapında yağma ve katliam olayları ve ardından 20 Ekim 2011'de tüm dünyanın canlı izlediği linç edilerek öldürülmesi haberleri bile artık eskide kaldı. Libya denince aslında Kaddafi’nin öldüğü günden beri silahlı çatışmalar ve sürekli değişen siyasal figürlerden bahsediyoruz. Batıda Trablus ve doğuda Sirenayka olmak üzere iki bölge arasındaki hat yıllardır çatışmalara sahne olurken, Meclis Tomruk’a taşındı. Trablus’ta bulunan Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Temsilciler Meclisi arasında bölünmüş olan ülkenin birliği hiç bu kadar tehdit edici olmamıştı.

Libya’nın geleceği için savaştığını söyleyen bu iki taraf içerisinde Kaddafi döneminde yönetimde bulunmuş, halen milyarder olan unsurlar da var. Bu kişilerin çıkarları Libyalıların çıkarlarıyla örtüşmüyor. Libyalılar uzun yıllar önce sadece figürana dönüştükleri hayatı yaşamayı sürdürüyor. Geçen yıl mart ayında Birleşmiş Milletler himayesinde bir ulusal birlik hükümeti kurulmuş olsa da bu hükümet asla kendini kabul ettiremedi. Doğu Parlamentosu Eylül ayında güvenini tamamen geri çekti. Şimdi gözler 24 Aralık'ta yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve yasama seçimlerinde. Hiç kimse bir şeylerin değişeceğine inanmıyor fakat daha iyisi olmadığı için mevcut adaylara oy verecekler.

Ülke aynı zamanda aşiret çatışmaları ve yoğun bir şiddet altında bükülürken, Kaddafi rejiminin yaşattığı vahşetinin hatırası neredeyse silinmek üzere. Kral İdris’e karşı 1969 yılında askeri bir darbe düzenleyerek iktidara gelen Muammer Kaddafi'nin dayattığı istikrar ve güçlü ordu söylemi, 2011'de “devrim” adıyla yola çıkan fakat iç savaşa dönen süreçte halkın sıkça bahsetti konu halini aldı. Libyalılar, önceki Libya’yı özlemeseler bile istikrarı özlediler. Libyalıların çoğunluğu şu ya da bu şekilde ayaklanmalara katıldı, ancak hiç kimse Kaddafi'den sonra işlerin daha da kötüye gitmesini beklemiyordu. Pek çok Libyalıya göre, on yıl önce başlayan ayaklanmalara neden olan mevzular şimdikilerin yanında devede kulak kalıyor.

Yoksulluk, şiddet ve diktatörlüğe karşı ayaklandıklarını düşünürsek, şimdiki şiddeti o dönemle ölçüştürmek imkânsız ve şimdiki yokluğu o dönemde hiçbir Libyalı yaşamıyordu. Ayrıca pek çok Afrika ülkesinden mültecilerin ayak bastığı toprak olan Libya, insan kaçakçılığı adına farklı bir utancı da yaşıyor. İnsanlar sokaklarda kurulan köle pazarlarında satılıyor ve efendilerine kölelik yeminiyle bağlı oluyorlar. Bu durum bile bazı Libyalıların on yıl öncesi ve şimdiyi kıyaslamalarındaki mantığı anlamamızı sağlıyor.

Kaddafi, Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi kuruluşu ardından devrimin abisi olmayı tercih ederek Devlet Başkanlığı ya da herhangi bir unvan almayarak “Rehber” olarak anılmayı tercih etti. Çünkü devlet başkanı olduğu zaman yetkileri bir yasayla sınırlandırılacak, komutan olarak kalırsa da askeri yasaları takip etmek zorunda kalacaktı. Arzusu daima her şeye gücünün yetmesi ve hiçbir şeyin kendisine engel olmamasıydı. On yıl önce başlayan ayaklanmalar işte bu güce ve bu kudrete karşı kafa tuttu. İddiaları yoktu fakat denemek istediler. Gelinen noktada tüm taraflar iktidarı ele geçirmek, kendi Rehberini dayatarak kendini kabul ettirmek istiyor. Kırk yıllık diktatörlük birkaç ayda yıkılmış, fakat yeni sistem on yılda henüz kurulamamışken, Kaddafi’nin iktidarı aldığı gün Kral’ı savunmak ya da anlatmak nasıl suçsa, şimdi de Kaddafi’yi anlatmak suç. Fakat halk ne yapacağını bilmeden yaşama tutunmaya çalışıyor. Kaddafi’yi de anlatsalar, Kral İdris’i de yad etseler, şimdiye çözüm olamıyorlar; sadece artık iç savaşın bitmesini ve hayatın normale dönmesini bekliyorlar.

KAYNAKÇA:

Ethan Chorin, The Hidden History of the Libyan Revolution (Public Affairs, 2012).

https://www.lorientlejour.com/article/1278579/bani-walid-la-ville-nostalgique-du-guide-libyen.html

https://www.jeuneafrique.com/dossiers/kaddafi-la-traque/