İkinci Dünya Savaşı sonrası, 1946’da anlaşılan yeni kurallara da adını veren Formula 1’in kökeni 1920'ler ve 1930'larda yapılan Avrupa Grand Prix motor yarışlarına dayanıyor. İlk dünya şampiyonasının 1950 yılında İngiltere’nin Silverstone pistinde yapılmasından sonra, bugün dünyada aynı anda takip edilen en büyük motor sporları organizasyonlarından biri haline geldi.

Yaklaşık iki milyar kişinin anlık takip ettiği hesaplanan yarışların pist dışındaki yatırımların dışında sadece ülkelerin katılım payı ise otuz milyon dolar. Bu katılım payının karşılığını alabilmek ise tamamen uzmanlık gerektiriyor.

TÜRKİYE FORMULA 1'İN NERESİNDE?

Türkiye’de motor sporlarının geçmişine baktığımızda tüm dünyada olduğu gibi belirli bir gelir seviyesinin üstündeki kitlenin ilgi alanına girdiğini söylememiz yanlış olmaz. Türk aile yapısında motor sporlarının yayılmasının önündeki “Ana yüreği” engelini de göz önünde bulundurmalıyız. Algısının aksine motor sporlarındaki güvenlik standartları çok üst seviyede ve sektör yaralanmalı ya da ölümlü kazalarda hızla ders çıkararak kendini güncelliyor. Güvenliğin en önde olduğu spor dallarından biri.

Her ne kadar Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA) tarafından tanınan, Türkiye’de otomobil sporlarıyla ilgili yönetici konumunda bulunan resmi kurum olan Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED)’nun öncü olması beklense de kişisel fedakarlıklar ön planda.

Türkiye’nin Formula 1 serüveni ilk yarışın olduğu 2005 yılından çok daha öncesine dayanıyor. Ülkemizde motor sporlarının gelişmesinde büyük katkı sunan Cem Hakko’nun ifadesi ile Mehmet Karabeyoğlu, Mümtaz Tahincioğlu, Muhtar Kent, Nuri Çolakoğlu ve Türkiye markasına inanan birçok destekçinin yıllarca süren lobi faaliyeti ile Türkiye’ye getirildi.

FORMULA 1 TÜRKİYE MARKASINA NE KATTI?

Formula 1’in Türkiye markasının 2005’te başlayan yükselişi ve 2010’ların başında düşüşe geçmeye başlaması ile ülkemizden ayrılmasının tesadüf olmaması bizi şaşırtmamalı. Formula 1’e devlet tarafından ayrılan bütçeyi küresel bir imaj ve kamu diplomasisi kampanyasının parçası haline getirmek halen mümkün.

Geçtiğimiz yıl salgının ortasında 2011’den beri pisti keyfine göre işleten, TOSFED’le de ara ara kapıştığı haberleri yayılan Intercity’nin büyük emeği ile Türkiye’ye geri döndü. Kalıcı olması için ülke markamızın yerlerde olduğunun farkında olan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ana desteği ile gerçekleşti. Yarışlara gelen yüz binin üzerinde seyircinin otuz bine yakınının yabancı turist olduğu hesaplanıyor. Bu rakamlar bile olası potansiyelin ne kadar büyük olduğunu bize gösteriyor.

Türkiye’nin uluslararası organizasyonlarla kamu diplomasisini yönetmesi çok muhtemel ancak devlet büyüklerimizin öncelikleri de bu amaca hizmet etmeli. Örneğin devlet başkanları seviyesinde katılımlar ve paralel etkinlikler düzenlenebilir.

Geçen yıl gazozla geçiştirilen ve eleştiri alan kupa törenindeki şampanya seremonisinin bu sene çok şükür İçişleri Bakanlığı’nın özel izni ile gerçekleşmesi trajikomik ama olumlu bir gelişme.

Gelecek sezon Formula 1’i ülke tanıtım stratejisinin ana unsurlarından biri haline getirerek vergilerimizden ayrılan kaynağın daha iyi kullanılması için şimdiden çalışmaya başlamak kaçınılmaz. Yoksa insanların çıkabilmek için kapıları yıkmak zorunda kaldığı, saatlerce yolda kaldıkları -mış gibi yapılan saha dışı organizasyonlarla anılmak kaçınılmaz.