Rusya ile dans edenin belinin doğrulmadığını son olarak Türkiye’nin yaşadığı karşılıklı krizlerde çok kez yaşadık. Yaptırımların işlemediği Rusya’yı bugün yine yaptırımlarla dize getirme hayalinin altında artık batılı egosunun yattığını söyleyebiliriz.

Rusya Federasyonu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından otuz yıl sonra yeniden köklerini hatırlamış ve emperyalist genişleme stratejisine geri dönmüş görünüyor.

Rusya lideri Vladimir Putin, yakın zamanda Belarus ve Kazakistan’da olduğu gibi kendi hinterlandındaki ülkelerde yaşanan iç karışıklıklara doğrudan müdahale etmekten ve Rusya yanlısı yönetimlere güvence vermekten kaçınmıyor.

Ukrayna’da ise gerilimin başlangıcı 2013 yılında aslında Arap Baharı’nın uzantısı olarak okuyabileceğimiz Maydan protestolarına uzanıyor. Viktor Yanukoviç hükümetine karşı başlayan ‘turuncu devrim’ niteliğindeki Batı destekli protestolar sonrası Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlık süreci başlamıştı. Bugüne kadar Ukrayna güçleri ile yaşanan çatışmalarda ise on üç binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği bilgisi ise her iki tarafın siyasal iletişim stratejisine ters olacak ki göz önünde konuşulmuyor.

A85VDCuu_400x400

PUTİN'LE DANS

Her fırsatta Rusya’nın sembollerinden ‘Rus ayısı’ kavramının dünden bugüne bazen uluslararası ilişkiler ibaresi, bazen de bir savaş propagandası malzemesi, kimi zaman da bir milli kimlik aracı olarak kullanıldığında şahit olduk. Rusya’nın toplum kimliğinin bir parçası haline gelen ve Putin’in Rusyası ile özdeşleşen bu kavram tarihsel rakibi Amerika ile bir çok ortamda çekişmenin de sembolü haline geldiğini gördük.

Ortalıkta Rus atasözü olarak dolanan ama aslında Amerikalıların karşı stratejik iletişim stratejisinin bir parçası olarak dolaşıma uzun yıllardır sokulan "When you dance with the bear you can't stop until the bear wants to stop." - "Ayı ile dansa kalkarsan, dans sen istediğin zaman değil, ayı durduğu zaman sona erer!" deyimi son yıllarda çok popüler. Rusya ile dans edenin belinin doğrulmadığını son olarak Türkiye’nin yaşadığı karşılıklı krizlerde çok kez yaşadık. Yaptırımların işlemediği Rusya’yı bugün yine yaptırımlarla dize getirme hayalinin altında artık batılı egosunun yattığını söyleyebiliriz.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dün akşam gerçekleştirdiği halka seslenişinin çalışma ofisinden olması, konuşmanın bitişi ile Donetsk ve Lugansk’ın Rusya yanlısı liderlerinin hazır bulunduğu odaya geçerek tanıma kararlarını imzalaması tam bir siyasal iletişim şovuydu. Açıklamasının satır aralarında geçen ve Maydan protestolarının olduğu döneme vurgu yaptığı “Mevcut verilere göre, Kiev'deki Bağımsızlık Meydanı'ndaki sözüm ona protesto kampına ABD Büyükelçiliği tarafından sağlanan maddi destek günde 1 milyon dolardı. Çok büyük ek meblağlar küstahça doğrudan muhalefet liderlerinin banka hesaplarına aktarılıyordu.“ ifadesi ise suların sadece askerî harekât, işgal, savaş ekseninde ısınacağının değil siyasal iletişime uygun her alanda mücadelenin devam edeceğinin işaretlerinden biriydi.

MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI SÜRECİ HIZLANDIRDI MI?

Bu yıl 58. kez yapılan Münih Güvenlik Konferansı 1963 yılından bu yana düzenleniyor ve Rusya, 1999'dan bu yana ilk kez konferansa katılmadı. Rusya’nın olmadığı ortamda da Rusya’ya sallamak serbest hale geldi.

Öyle ki ABD Başkanı Biden’ın çekingen ve ortada tavrının aksine ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris konferansta Rusya'nın temel endüstrileri ve finans kuruluşlarını hedef alan "benzeri görülmemiş ekonomik yaptırımları" devreye sokacağız açıklaması yaptı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’de "Avrupa'yı koruduğumuz unutulmamalı, Ukrayna'ya düşen bombalar Avrupa için de tehdit" diyerek ülkesinin doğusunu bir arada tutamazken batıyı yanına çekmeye çalışan bir hamle yaptı. NATO kamu diplomasisi aygıtı çalışırken Rus ordusu yüz elli bine yakın asker ile Ukrayna’nın batı sınırlarını çoktan çevrelemişti.

Bu açıklamalar Putin’i kızdırıp süreci hızlandırdı mı bilinmez. Ancak Türkiye’nin rolünün özellikle çiçeği burnunda Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un, Rus doğal gazını Almanya'ya taşıması planlanan Kuzey Akım 2 projesinin onay sürecini durdurma kararını açıklaması sonrası artacağını söyleyebiliriz. Türkiye bu krizde bir NATO ülkesi olmasının ötesinde Holder of Balance – Dengenin Dengeliyicisi stratejisini uygularsa konumunu güçlendirmesi mümkün.

Gördüğünüz gibi daha üzerine onlarca yazı yazabileceğimiz bu konu özelinde Rusya’nın ana iletişim stratejisini sürekli bilgi akışı sağlayarak manipüle etme ve özellikle savaşın çoktandır sosyal mecralarda devam ettiği gerçeğini bize hatırlatacak bir sürece girdiğini söyleyebiliriz.

Bu kadar tarihsel ve derin bir konunun Münih Güvenlik Konferansı'nın yerel yönetimler oturumunda Karadenizlilik üzerinden gündeme gelmesi ise garipti. Uluslararası ilişkiler disiplininden ve gerçeklerinden uzak söylemler bir siyasal iletişim stratejisi hatasına dönüştü. Barış görüşmeleri için yer gösterilmesine kadar giden hatalı söylemler zinciri ileride tebessümle hatırlayacağımız bir anı olacak.