Türkiye’nin gündeminden ekonomi, yoksulluk ve diğer güncel konular gibi asla çıkmayan bir diğer konu da adalet ve adaletsizlik. 28 Şubat sürecinde büyük haksızlık yaşayan kitlelerin aynı haksızlıklar karşısında bugünkü duruşu da bir turnusol kâğıdı görevi görüyor.

Türkiye ikinci yüzyılına neredeyse geldi ancak ülke tarihine damga vuran son çeyrek yüzyılına baktığımızda adalet perilerinin ziyaretlerini son yıllarda artırdığını söylememiz hiç yanlış olmaz.

Perilerin kuyruğu

Takvimler 12 Aralık 1997’yi gösterdiğinde dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Siirt’e yaptığı ziyarette “Başbakan Erdoğan” sloganları arasında, Ziya Gökalp’in olduğu bilinen Eşref Ziya’nın "Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, Müminler asker” dizelerini okur.

Hemen ardından adalet perileri harekete geçer ve kendisi hakkında 10 ay hapis cezası verilir. Recep Tayyip Erdoğan cezaevine giderken bu mağduriyet ve baskı döneminin sonucunda bir de üzerine ekonomik krizler, yolsuzluklar ve güven bunalımları eklenince Türk siyasi tarihine damga vuracak yeni bir merkez sağ oluşumu AK Parti ortaya çıkar. Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal’ın çabası ile Erdoğan’ın siyasi yasağı kalkar, partisinin başına geçer ve bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olacağı süreç başlar.

Adalet perilerinin kendi içerisinde tutarlı olduğunu belirtmeden geçmemeliyiz. Her zaman muktedir olanın yanında olan adalet perileri kendini FETÖ’nün muktedir olduğu Ergenekon davası ve Balyoz kumpası sırasında da göstermekten çekinmiyor, 15 Temmuz Darbe girişiminin de önünü açan polis ve askeri kadro değişikliklerine yol açıyordu.

Gezi davasında eski adalet perileri ile yeni adalet perilerinin büyük bir uyum içerisinde olduğunu bile söyleyebiliriz. FETÖ hükümlülerinin hazırladığı iddianamelerin belki halen geçerli olduğu tek dava Gezi Davası. Gezi Davası kararları Gezi'yi ilk üç bile desteklemeyenlerin vicdanını yaralarken adalete olan güven endeksi daha da düşüşe geçti.

Son olarak CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na tweetleri üzerinden verilen ve Yargıtay tarafından onanan cezaları sonrası siyasi yasaklı bir döneme girecek olması 1990’lı yılların adalet perilerinin geri döndüğünün bir ispatı daha oldu.

Bu karar Canan Kaftancıoğlu’nun terör davalarından aklanıp paylaştığı sosyal medya paylaşımlarından olması gerçeğinin ise göz ardı edilerek yeni bir linç kampanyasının başlaması ise hiç sürpriz değil.

Evrensel hukuktan umudu kesmeli mi?

Bu süreçte hakkını Anayasa Mahkemesi’nde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayanların lehine çıkan kararlarının yerel mahkemeler tarafından uygulanmaması AK Parti’nin siyasal iletişim gücünü zayıflattığı gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da yeni dönem siyasal iletişim stratejisinin altını oyan en önemli başlık olmaya doğru gidiyor.

Yapılan araştırmalarda 2022’nin ana tansiyonlarının başında %81 ile Adalet Sistemi olduğunu unutmamalıyız.

Oxford Üniversitesi CRIC (Çatışma Çözümü) Merkezi’nde politik psikoloji ve uluslararası ilişkiler alanında çalışmalarını sürdüren benim de kanaat önderim Prof.Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın son güncel gelişmeler ile ilgili resmi twitter hesabından paylaştığı görüşü aslında durumu özetliyor: 

“Bir ülkede yasalar kötü olabilir; zamanın ruhuna göre bazen demokratik bazen antidemokratik hale gelebilir; suç tanımları değişebilir. Ancak, aynı eylem bir partiye mensup olanlar için suç, diğeri içinse serbest olamaz. Kişiye özel olumlu ya da olumsuz uygulama yapılamaz.”