ozgur hacioglu (2)

Uzun bir zamandır hayat koşturması, ülkenin siyasi konjonktürü derken yazı yazmaya vakit bulamıyordum. Daha önce bu köşeden ülkenin turizmi ile ilgili neler yapılabileceğini, iyileştirmek için çözüm önerilerini, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ülke turizmine olası etkilerinden bahsetmiştim. Bugün ise AKP iktidarının yürüttüğü karşı devrimi yazmak istiyorum.

Bugünkü yazıma başlamadan önce 9 yıl önce özgürlük mücadelesinde yitirdiğimiz Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik’i saygı ile anmak istiyorum. Genç yaşta yitirdiğimiz bu canların verdiği mücadele ve düşlerindeki dünya umuduyla mücadeleye devam ediyoruz. Ayrıca intikam alınırcasına hapis cezası verilen Can Atalay, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi için de mücadeleye devam edeceğimizi ve yılmayacağımızı tekrar haykırmak istiyorum!

2017 yılında yapılan tek adam rejimine geçiş referandumu kimi aydınlar, çevreler tarafından milat olarak görülerek AKP’nin bu dönemden sonra otoriter rejime evrildiği savunulsa da bugün geldiğimiz nokta 2002 yılından itibaren hesaplanan ve yapı taşları döşenen bir sürecin sonucudur. Daha açık anlatmak gerekirse AKP, iktidara geldiği ve güzellemelerin yapıldığı – Davutoğlu ve Babacan’ın anlatmaya doyamadığı o şaşalı dönemler dâhil - ilk günden beri bugünkü rejim hedefiyle hareket ettiğini görmemek için kör olmak gerekir.

AKP iktidarı yıllardır süre gelen tek başına iktidarı ile yaşadığı güç zehirlenmesi ile hukuksuzca, intikam alırcasına ülkenin doğal güzelliklerini, kültürünü, doğasını ranta peşkeş çekmiştir ve çekmeye devam etmektedir. İktidarın elinden gideceğini anladığı günden itibaren de tıpkı bir Moğol istilası gibi ülkeyi satışa çıkarmıştır. Keza çevre düzenlemeleri ile ilgili kararları verecek olan bakanlığın yetkilerini bile eşinin başında olduğu ajansa devretmiştir. Neredeyse tüm kurumların yetkileri Erdoğan ve ailesine devredilmiştir. Yaşanan bu süreci neden Moğol istilasına benzettiğimi örnekleriyle açıklamak istiyorum.

2012 yılında GAP turu vesilesiyle Mardin’de bulunan Süryani toplumunun önemli inanç merkezi Deyrulzafaran Manastırını ziyaret etmiştim. 5 yüzyılda inşa edilen bu yapının tarihini, önemini ve mimarisini rehberimizden dinlerken şöyle bir anekdot aktardı ki genç bir turizm öğrencisi olarak beni çok derinden etkilemişti. Manastır inşa edilirken kubbelerine altın gömülmüş. Sebebini de şu şekilde açıklıyor rehber:

"Manastırın başına gelebilecek herhangi bir doğal afet veya bir sıkıntıda kimseden destek ve yardım beklemeden altınlar eritilerek manastır tekrar ayağa kalkabilsin diye.” Şimdi konumuz ile alakası ne diyeceksiniz. Açıklıyorum; 13. yüzyılda Orta Asya’dan başlayarak 14. yüzyıl başına kadar süren Moğol istilaları-fetihleri bu tüm coğrafyalara kan ve acı getirdiğini biliyoruz. Tam da bu noktada Moğollar, Deyrulzafaran Manastırı’nda bu süreçte ziyaret ediyorlar ve kubbelerde altın olduğunu öğrendiklerinde manastırı ateşe vererek altınları eritip yağmalıyorlar."(http://www.deyrulzafaran.org/turkce/detay.asp?id=15&kategori=MANASTIR)

Bu örnek size de birilerini hatırlatıyor değil mi? “Evet” dediğinizi duyar gibiyim. Sizin de maddi bir çıkar fark edince gözü dönen iktidar geliyor değil mi? Gelelim günümüze ve AKP iktidarının Moğollar gibi ülkemize verdiği zararları tarihe not düşsün, unutulmasın diye yazalım.

İslam popülizmi yapmak adına yüzyıllardır ayakta kalan ve UNESCO tarih mirası listesinin en önemli tarihi yapılarından biri olan, farklı dinlere mensup milyarlarca insan tarafından saygı duyulan, hayranlıkla ziyaret edilen Ayasofya Müzesini camiye dönüştürdü. Camiye dönüştürülen caminin kapıları yendi, yüzyıllarca ayakta kalan su hazinesi içerisine ayakkabı kondu.

Gümüşhane’de bulunan 12 bin yıldır hayatta kalan dipsiz gölü 2019 yılında yapılan çevre tahribatı nedeniyle kuruttular. Kuruttukları göle gelen tepkiler üzerine kamyonla su getirerek hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ettiler.

Bitti mi? Tabii ki hayır!

Türkiye’nin 3. en derin gölü olan ve 2 milyon yıllık tarihi olan Salda Gölü var sırada. Türkiye’nin Maldivleri olarak adlandırılan Salda Gölü yıllardır dikkatli şekilde korunmakta ve çivi dahil çakılamayacak şekilde kontrol edilmekteydi. 2019 yılında çıkartılan KHK ile “Özel Çevre Koruma Bölgesi” olarak ilan edilmişti. İyi bir şekilde korunan Salda Gölü’nün statüsü durup dururken değiştirilmemişti tabii… Bölge halkı bunun arkasından bir şeyler geleceğine emindi. -Nitekim öyle de oldu, -Emine Erdoğan’ın Salda Gölü’ne bir şey yapılmasına izin verilmeyeceğini açıklamasına rağmen- Millet Bahçesi adı altında göle kamyonlar girdi, dünya mirası beyaz kumu çalındı ve nereye gittiği hâlâ bilinmiyor. Salda Gölü 2019 yılında çıkarılan KHK’dan sonra yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

5’li çeteye servet transferi uğruna yüzbinlerce ağaç katledilerek 3. Havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu yapıldı. Bu esnada yüzlerce yıldır orman olan ve İstanbul’un akciğerleri olarak adlandırılan bölge para uğruna yok edildi. Kuşların göç yolları etkilendi, bölge imara açıldı ve yapılan evler milyonlarca liraya satılıyor. Dereler, akarsular kurudu, İstanbul kısıtlı olan yeşil alanları daha da daraltılmış oldu.

Altın madenleri için Türkiye’nin akciğerleri Kazdağları yabancılara peşkeş çekildi. Hastalığı olan insanların tedavi amacıyla gittiği Kaz Dağları’nda yaşam yok olmak üzere. Çanakkale şehrinin tek içme suyu barajı olan Atikhisar Barajı çevre felaketinden dolayı kirlendi. Köylüler tarımı, hayvancılığı bırakarak göç etmek zorunda kaldılar.

Örnekler ve yaşananlar anlatmakla bitmez, ama son olarak Hasankeyf’te yaşananları belirterek yazımı sonlandırmak istiyorum.

Batman’ın Hasankeyf ilçesi günümüz tarihi şehirleri açısından dünyada parmak ile gösterilmekteydi. 12 bin yıllık tarihi ile Mezopotamya coğrafyasının tarihine ışık tutmaktaydı. Kayalar oyularak inşa edilen Hasankeyf de AKP iktidarının hışmına uğradı. Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali sebebiyle binlerce yıllık Hasankeyf sular altında kaldı.

Yukarıda okuduğunuz ve hatırladıklarınız içinizi acıttı değil mi? Acıtsa da bu acıya hep beraber direneceğiz, direnmeye devam edeceğiz. 9 Yıl önce Gezi’de haykırdığımız gibi “ Onlar GİDİCİ biz GEZİCİYİZ”. Bu yağma ve talan düzenin yıkılmasına az kaldı, bu ülkeyi hep birlikte yeniden inşa edeceğiz!