ali tas kose

Siz bayım,

Akdeniz Üniversitesi’ndeki 3 (belki de daha fazla) öğrencinin intiharından sorumlusunuz!

Siz bayım.

Antalya’da bir özel yurtta başı kesilerek hunharca katledilen öğrenciden sorumlusunuz!

Siz bayım.

Elazığ’da intihar eden tıp fakültesi öğrencisi gencimizden sorumlusunuz!

Siz bayım,

Aladağ’da yurtta kalan çocuklarımızın göğ ekini biçmiş gibi yanmalarından sorumlusunuz!

Siz bayım,

Yurtlardaki tacizlerden, tecavüzlerden sorumlusunuz!

Sorumlusunuz.

Çünkü Ortaçağ artığı gerici zihniyetleri buralara siz soktunuz.

Sorumlusunuz.

Çünkü Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Hakkında Kanun’u yok sayarak, bu cennet yurdu cemaat çiftliğine çevirdiniz.

Sorumlusunuz.

‘Manevi danışmanlık’ adını verdiğiniz gerici ikna odaları ile cemaatleri yurtlara siz yerleştirdiniz.

Manevi danışmanlık mı, ikna odaları mı?

Antalya’da Akdeniz Üniversitesi yerleşkesindeki KYK’ya ait Elmalılı Hamdi Yazır Yurdu’nda yaşanan 3 intihar vakası ile birdenbire gündemimize ‘manevi danışmanlık’ kavramı girdi.

Nedir bu ‘manevi danışmanlık’?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın diyanethaber.com sitesinde manevi danışmanlık;

“Günümüzde tüketim kültürünün, haz ve hızın artık insanı mutlu etmekte yetersiz kaldığı, insanlığın manevi bir arayış içerisinde olduğu bir gerçektir. Bu süreçte Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar tüm peygamberlerin insanlara ulaştırdığı dinin adı olan İslam’ın, vahyin ve nebevi sünnetin özellikle kalbi kırık, mahzun ve varoluşsal bir arayış içerisinde olanlar için ifade şekli bu topraklarda manevi danışmanlık ve rehberlik yaklaşımı olarak karşımıza çıkmaktadır.” şeklinde tanımlanıyor.

Aslında, daha önce psikolojik rehberlik ve danışmanlık alanı, olmuş size manevi danışmanlık ve rehberlik.

Peki arada fark ne?

Psikolojik danışmanlık ve rehberlikte psikoloji ve eğitim bilimleri başta olmak üzere bilimsel yöntemlerle üretilen çözümler yaşama geçirilirken, manevi danışmanlık ve rehberlikte referans olarak İslam alınır. Peki hangi İslam? Elbette Sünni İslam.

Eğitim bilimleri kökenli olduğum için biraz bildiğim konulardır bunlar. Psikolojik rehberlik ve danışmanlıkta bireyin sürece ‘gönüllü’ katılımı esastır. Eğer süreçte gönüllülük esası yoksa, sonuç da elde edilemez. Peki, manevi danışmanlık ve rehberlikte durum bu mu?

Şu ana kadar yurtlardan gelen bilgiler bunu doğrulamıyor. Kalan öğrencilerin sabah namazına katılmaları, sohbetlerde yer almaları isteniyor. Eylemli bir zorlama olmasa bile sosyal psikolojik (mahalle) baskı kendisini gösteriyor ve öğrenci, düşüncesi ne olursa olsun, katılmak zorunda kalıyor. Yani kimse, “zorlama yok” demesin.

Bu meselenin bir boyutu. Bir başka boyut var ki, belki bundan daha vahim.

Bu olayla gördük ki, ‘manevi danışmanlık’ adı altında tarikatlar bu yurtlarda örgütleniyorlar. Bu örgütlenmenin de ağırlıklı olarak Menzil Tarikatı olduğu iddia ediliyor. FETÖ’den sonra başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere devlete çöreklenen bu gerici tarikatlar, bu ‘manevi danışmanlık’ adı verilen ikna odalarında kendisine eleman devşirmeye çalışıyor. Devlet de, bu gerici örgütlenmeye çanak tutuyor.

Bir de meselenin Müftülük boyutu var. Zira, gelen bilgilere göre, bu manevi danışmanlık hizmetini verenler, aylık olarak müftülüklere raporlar yazıyorlar. Bu raporlarda ne yazılıyor? Öğrenciler fişleniyor mu? Belli değil. Buradan, Antalya İl Müftülüğü’ne sesleniyorum. Manevi danışmanlık ile görevli kişilerin raporlarını kamuoyuna açıklayın, biz de öğrenelim, buralarda ne tür çalışmalar yapılıyor.

Son olarak şunu hatırlatmak isterim. 28 Şubat sürecinde nefes aldırılmayan tarikatlar, başörtülü öğrenciler için kurulan ‘ikna odaları’ nedeni ile ortalığı ayağa kaldırıyor, insan hakları nutukları atıyorlardı.

Bugün yurtlara çöreklenen ve çürümüş, köhnemiş ve bir kanser haline dönüşmüş olan tarikatların elinde bulunan ‘manevi danışmanlık’ bu tarikatların ve bu tarikatlara göz yuman iktidarın ikna odaları değil midir? 28 Şubat döneminde insan hakları nutukları atanlar, neredesiniz?