Gönül ister ki, “savaş” ve “haber” sözcükleri aynı cümlede hiç kullanılmasın. Ancak, bu pek mümkün görünmüyor. Aşikâr ki, ne askerî harekâtlar son bulacak ne de arzu edilmeyen bu süreçlerle ilgili (yanlış) haberler yayılmayı durduracak.

Savaş konulu haberler söz konusu olduğunda Sun Tzu’dan “Savaşın temeli hiledir”, Adorno’dan “Hakikatin yalan, yalanın hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi” ve anonim “Savaşta önce gerçekler ölür” sözleri akla geliyor.

Savaşan taraflar kamuoyu desteği ve psikolojik üstünlük elde etmek için yanlış bilgiler yaymaktan ve yanlış bayrak operasyonları gerçekleştirmekten imtina etmiyor. Hakikat sonrası çağda, algı yönetimi ve manipülasyon yoluyla önemini yitiren gerçeklik yeniden üretiliyor. Savaş dönemi (gri / beyaz / siyah) propagandasının olumsuz etkisi; ideolojik kutuplaşma, farklı dünya görüşlerinin yankı fanuslarında soyutlanması, kriz aktörleri ve etkileşim bağımlılığı gibi birçok faktörle katlanarak artıyor.

Yeni bir dezenformasyon dalgasına yol açan Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle de, meşruiyet ve psikolojik üstünlük adına gerçekliğin yeniden inşası ve alternatif kurgunun hakimiyet çabası örneklerine şahit olduk. İşgal harekâtının başladığı 24 Şubat 2022 tarihinden sonra yanlış bilgi yayılımının yoğunluğu - koronavirüs salgınının patlak verdiği dönemdekini aratmayan ölçüde - önemli şekilde arttı. Süregelen savaşın her iki tarafından da gerçeği yansıtmayan birçok iddia basına yansıdı. Ancak, uzun süredir küresel ölçekte önemli bir sorun olarak görülen Rusya devleti kökenli dezenformasyon Ukrayna’nın işgaliyle farklı bir boyuta sıçradı. Rusya’nın inovatif yöntemlere meylettiği yanlış bilgi saçma girişimleri, resmî kuruluşların, medyanın, sivil ağızların klasik hâle gelen paravan şeytan üretimi, pireyi deve yapma, suyu bulandırma, kendi eylemini karşıya mal etme gibi yöntemlerinin ötesine geçti.

Doğrulama girişimleri, Rusya-Ukrayna savaşı konulu yanlış iddialara dair gerçekleri aktarmak adına yoğun çaba sergiledi. Rusya da bu faydadan istifadeden imtina etmedi ve (“fact-check” yerine) hazırladığı “fake-check” olarak nitelenen sahte doğruluk kontrolü incelemelerini sahaya sürdü. Geçmiş tarihli görüntülerin yeniden dolaşıma sokulmasına ve yanlış bayrak operasyonu soslu kriz aktörlerinin sahte görüntüler kurguladığı iddialarına “sahte teyitler” eşlik etti. Rusya destekçisi gruplar, Ukrayna tarafından ortaya atılan yalan haberleri teyitlediklerini iddia eden sahte analizleri sosyal medya platformlarında ve mesajlaşma uygulamalarında paylaşmaya başladı. Rusya ayrıca, ülkesinde engellediği sosyal medya platformlarındaki diplomatik misyonlarının hesaplarından da koordineli şekilde bu tip dezenformatif içerikleri yaymaktan geri kalmadı.

Ancak, Rusya – Ukrayna savaşı, doğrulama girişimlerinin, OSINT topluluklarının, yurttaş gazeteciliğinin aktif olduğu, droneların ve mobil cihazların etkin şekilde kullanıldığı bir dönemde gerçekleşiyor. İleri sürülen iddiaların yanlışlığı medya profesyonellerinin yanı sıra teyitçiler, aktivistler, yurttaş haberciler ve hatta sıradan vatandaşlar tarafından da ortaya koyulabiliyor.

Rusya’nın dezenformasyon ağının bir parçası hâlini alan sahte doğruluk kontrolleri de bu nedenle “sınıfta kaldı”. Doğrulama girişimlerininkine benzer ifadelere ve görsellere yer veren, savaşa dair gerçek görüntülere yönelik şüphe duygusu uyandırmak için tasarlanan, hakikati çarpıtan ya da tamamen sahte içerikler barındıran bu sahte teyitlerin maskeleri, uzmanlar tarafından düşürüldü (Craig Silverman ve Jeff Kao’nun ProPublica’da yayımladığı Ukrayna'daki savaş hakkında dezenformasyon yaymak için başvurulan “sahte doğruluk kontrollerine” dair çarpıcı analizine göz atılabilir).

Bu tip girişimler, uluslararası kamuoyunda önemli ölçüde itibar kaybına yol açsa da, Rusya açısından yanlış bilgi yayımı yoluyla propaganda, iç kamuoyunun ve diğer ülkelerdeki Rusya destekçisi grupların konsolidasyonu adına istediklerini sunma potansiyeline sahip. Basının özgür olmadığı ortamda kontrollü aygıtların yalan bombardımanı altında doğru bilgiye erişemeyen halkın yönlendirilmesi, haliyle daha da kolaylaşabiliyor.

Hannah Arendt’in 1974 yılında Fransız yazar Roger Errera’ya verdiği röportajda dile getirdiği şu tespit gerçekten günümüze ışık tutuyor:

"Özgür bir basına sahip olmadığımız an her şey olabilir. Totaliter ya da başka bir tür diktatörlüğün hüküm sürmesini mümkün kılan şey, insanların bilgilendirilmemesidir. Bilgi sahibi olmadan nasıl fikir sahibi olabilirsiniz? Herkes size yalan söylüyorsa, bunun sonucu sizin yalanlara inanmanız değil, artık hiç kimsenin hiçbir şeye inanmaması olur. Bunun nedeni, yalanların doğası gereği değiştirilmek zorunda olması ve yalan söyleyen bir hükümetin sürekli olarak kendi tarihini yeniden yazması gerekmesidir. Bunun muhatabı olarak, sonuçta önünüze hayatınızın sonuna kadar inanabileceğiniz tek bir yalan konmaz, siyaset rüzgârının nasıl estiğine bağlı olarak çok sayıda yalan konur. Ve artık hiçbir şeye inanamaz hâle gelmiş bir halk karar veremez. Yalnızca eylemde bulunma kapasitesinden değil, düşünme ve muhakeme kapasitesinden de yoksun kalır. Ve böylesi bir halkla dilediğiniz her şeyi yapabilirsiniz ..."

Hülasa, savaşın taraflarının açıklamalarına mesafeli yaklaşmak ve delille desteklenmediği sürece söylemlerin “sadece bir iddia” olduğunu akılda tutmak, “doğruluk kontrolü incelemelerini” de yankı fanusundan ve doğrulama ön yargısından sıyrılarak kontrol filtresinden geçirmek gerek…