Türkiye önemli bir politik dönemeçten geçiyor. Mesele cumhurbaşkanın kimin olacağından çok daha öte önümüzdeki 10 yılın politik dizaynını hedefleyen bir stratejinin yönünü belirleyecek bir sürece giriliyor. Cumhurbaşkanlığı kimin olması elbette önemli ama tek başına belirleyici değildir aynı zamanda parlamentodaki güç ilişkileri bir o kadar önem kazanıyor.  Yeni dönemde cumhurbaşkanı-parlamento ilişkisi önemli bir dengeyi oluşturacak.

14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak olan seçimin ortaya çıkartacağı sonuç, Türkiye'nin sadece iç politikasındaki değişimi değil aynı zamanda bölgesel ve uluslararası alandaki ilişkilerin yönünü de belirleyecektir. Bu bakımdan 14 Mayıs'taki seçim önemlidir ama her şeye kadir değildir. Bütün politik değişimleri 14 Mayıs seçimi belirlemez ama tarihsel olarak önemli bir dönemeç noktası olacaktır.

Türkiye toplumunun sosyolojik ve politik tercihi dahası eğilimi biliniyor. Genellikle sağ kulvarda hareket eden bir toplumsal güç var. Ancak bunun mutlak olmadığını toplumların zorlu ama tarihsel süreçte değişebileceğini hepimiz biliyoruz. Bu toplumsal  değişimin en önemli politik faktörlerinden bir tanesi politik güçlerin birlikte hareket etme eğilimidir. Anlık politik çıkarlarını bir kenara bırakarak toplumsal değişimde yer almaları ve dikkatlerini demokrasi mücadelesinin geliştirilmesine vermeleri gerekir.

Kabul edelim ya da etmeyelim bugün Türkiye'de demokrasi mücadelesinin somutlaşmış en önemli halkalardan biri Kürtlerin ve Alevilerin demokratik toplumsal taleplerinin çözümüne ilişkin verilen mücadeledir. Türkiye gibi demokratik değerlerin hiç yaşanmadığı,  devlet sistemini ırkçı ve milliyetçi ideolojik-politik yapı üzerine kurmuş, tarihini tekçi rejimlerle ve askeri darbelerle geçirmiş bir ülkede demokratikleşme mücadelesini küçümsemek, arka plana atmak esasen Türkiye'nin demokratikleşmesinin önüne engel olmaktır.

Türkiye sol hareketi de ilginç bir özelliğe sahiptir.  Türkiye'de baskıların olduğunu sıklıkla dile getirir, anti demokratik bir şekilde yönetildiğini ifade eder, insan haklarının olmadığını söyler. Türkiye'den kontrgerilla'nın varlığından, derin devletten bahseder, darbelere karşı çıkar ve mücadele eder. Ancak bütün bunlara karşın Kürtlerin toplumsal, politik, kültürel ve tarihsel hakları gündeme geldiğinde savunulan demokratik değerler, anti-demokratik yapıya bürünür. 

Türkiye sol hareketi genel olarak sömürgeciliğe karşı olduğunu söyler, anti emperyalist, anti faşist mücadeleye dikkat çeker. Örneğin Amerika'nın Suriye'de bulunmasını şiddetle eleştirir bunu işgalci bir eylem olarak değerlendirir. İsrail karşısında Filistinlilerin verdiği mücadeleyi sonuna kadar destekler, Filistinlilerin ‘ayrı bağımsız devlet kurma hakkı’ dahil olmak üzere her türlü politik, toplumsal, kültürel haklarının verilmesinden ısrar eder. Latin Amerika'daki bir toplumsal mücadeleyi destekler örneğin Kolombiya'da FARC'ın yürüttüğü mücadeleye destek verir. Güney Afrika'da Mandela önlerliğinde ırkçı rejime karşı Afrika ulusal Kongresi'nin verdiği mücadeleyi aktif olarak destekledi. Hiç şüphesiz ki bunların hepsi güzel ve  yapılması gerekenler.

Peki, mesele Kürtler olduğunda ne düşünürler

Türkiye sol hareketinin önemli bir kesimi. Kürt meselesi gündeme getirilmediğinde demokrattır, sosyalisttir ama Kürt meselesi gündeme getirildiğinde sosyal şovendir. Kürtlerin tarihten gelen ulusal kimliklerinden dolayı gasp edilen sorunların çözümüne karşı çıkarlar.  Kürtlerin talepleri gündeme geldiğinde ama-fakat sorusu gündeme gelir. Örneğin Kürtlere özerklik verilmesine, Kürtlere Ana dilde eğitim hakkı tanınmasına, Kürtlerin kültürel haklarının resmiyette kabul görmesine bazen doğrudan bazen dolaylı karşı çıkarlar. Argüman şöyle kuruluyor; Kürtlerin talepleri işçi sınıfının çıkarlarını uymuyorsa karşı çıkarız Eğer işçi sınıfının çıkarlarına uyuyorsa destekleriz. İşçi sınıfının haberi olmadan işçi sınıfı adına savunulan bu sosyal şoven görüşler esasen devletin stratejik varlığını devamını savunan temel yaklaşımı yansıtıyor. Bugünkü TİP'te ideolojik ve politik olarak bu tür eğilimlerin varlığından bahsedebiliriz. Örneğin TİP’in Kürtlerin sosyolojik, politik, kültürel ve tarihsel halklarının verilmesi için somut politik talebi nedir?  Stratejik olarak neyi savunuyor.

TİP; İşçi sınıfının çıkarları için şunları yapacağız demeden bugünkü politik tablo içinde Kürtler için somut olarak ne öneriyorlar.

Daha net anlaşılabilmesi için:

Birincisi, Kürtleri bir ulus olarak görüyor mu? Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını Kürtler için savunuyor mu?

İkincisi, Kürtlere özerklik konusunda ne düşünüyor?

Üçüncüsü, Ana dilde eğitim için ne düşünüyor Kürtçenin Türkçenin yanında en azından Kürt coğrafyası için resmi dil olarak düşünüyor mu?

Dördüncüsü, Kürtlerin kültürel hakları konusunda somut olarak neyi söylüyor?

Beşincisi, Kürt politik hareketini analiz ederken nasıl tanımlıyor? Şiddeti savunan politik bir hareket olarak mı görüyor yoksa terörist olarak mı değerlendiriyor?  CHP listesinde milletvekili olan ve şuan TİP'te milletvekili olan Sera Kadıgil'ın Şubat 2021 tarihinde attığı twitt biliniyor.

TİP'in programı önemli ölçüde demokratik-ilerici bir muhtevaya sahip olduğunu söylemek gerekir. Ancak Kürt sorunu olunca programında ciddi düzeyde sosyal şoven eğilimler olduğunu söylemek yanlış olmaz. TİP’in politik bir parti olarak sorunların çözümünde şiddete karşı olması gayet doğaldır. Sistem içinde faaliyet yürüten bir parti için çözümü demokratik siyasette ve parlamentoda aramasını eleştirmeye kalkmak doğru olmaz. Ancak Kürt sorununa dair yaklaşımları çok net olmalıdır.

TİP, HDP ile nasıl bir ilişki kurmak istiyor 

TİP'in HDP ile kurduğu ilişkinin, politik-stratejik bir ilişki olmadığı çok açıktır. HDP’yi kendisine rakip gören bir politik eğilime sahip olduğu görülüyor. TİP, Türkiye halklarının alternatif partisi olduğunu iddia eden HDP'yi Kürt coğrafyasında sıkıştırılmış lokal bir politik parti olarak tanımlamaya çalışıyor. Kendisine evrensel, HDP geleneğine de lokal bir misyon biçtiği için önceliklerin kendisine verilmesini istiyor, TİP’in desteklenmesinin veya ayrıcalık verilmesinin bir hak olduğuna inanıyor. HDP'nin Türkiye’nin birçok bölgesinde seçime girmeyip kendilerine destek vermesinde ısrar etmesi esasen TİP'i HDP üstünden görme anlayışıdır.

TİP, HDP’ye politik baskı yapıyor

Sistem medyası özellikle de devlet muhalefetini temsil eden medya TİP'e büyük bir misyon biçiyor. Türkiye'nin 3 büyük partisi olan ve fiilen ana muhalefet rolü üstlenen HDP'ye yönelik medya ambargosu uygulanırken TİP'in medya'da şişirilmesi bir tesadüf olmadığını, belirlenen bir stratejinin parçası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

TİP, eğer talepleri karşılanmadığı taktirde kendi politik kimliği ile seçime gireceğini ifade ediyor. Hatta İstanbul'da HDP ile yarışacağını söyleyebiliyor. Toplumsal gücünü aşarak kendisine misyon biçmesi, iddia bakımından elbet ki güzeldir, iddia sahibi olmayan başarı elde edemez. Ancak mevcut toplumsal gücünü çok fazla abartarak bunu pazarlık masasından baskıya dönüştürmek ciddi bir tehlikeyi içeriyor. Politik baskıyı arttırmak için oy oranımız % 3'ten fazladır gibi abartılı matematiksel hesaplardan kaçınmalı, aksi taktirde 14 Mayıs akşamı farklı bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalabilirsiniz

TİP,  kendi politik gerçeğini bilerek hareket etmelidir.

TİP kendisini Emek ve Özgürlük Bloku’nun lider gücü olarak yansıtıyor. Kamuoyuna verdiği mesaj ‘blokun lideri benim’ yani açıktan bir algı oluşturmaya çalışıyor. Ama biliyoruz ki HDP'yi bir kenara bırakırsak, Emek ve Özgürlük Blok’unu oluşturan 4-5 parti ve grup var. Bunların hepsi eşit düzeyde temsil ediliyor. Örneğin EMEK Partisi'nin da ciddiye alınabilir toplumsal gücü ve bir örgütlülüğü var. Bu nedenle kendisine rol biçerken daha gerçekçi, daha objektif ve daha mütevazı olması gerekir. Diğer politik güçleri yok saymamalıdır.

Kendisine misyon biçmeli ama aşırı abartıya kaçmamalıdır. Milletvekili  hesabını yapmadan mevcut rejimin  politik tasfiyesinde kendisine rol biçmelidir. 

TİP, politik talepleri bakımından CHP'ye daha yakın duruyor ama sosyal-psikoloji olarak HDP ve demokratik güçlerle hareket etme eğilimindedir. Bu nedenle CHP-HDP denkleminde yaşadığı politik olarak zorlanmayı, daha fazla milletvekili talebinde bulunarak aşmak istiyor. 

TİP sorumlu davranmalıdır

Türkiye önemli bir tarihsel süreçten geçiyor. TİP bütün bu basit oyunları bir kenara bırakmalı, politik olgunluğunu, Emek ve Özgürlük Blok’undaki diğer parti ve örgütlerle eşit düzeyde olduğunu göstermeli, demokrasi mücadelesini geliştirmede kendisine bir rol biçmelidir. Türkiye’nin değişimi fazla milletvekili istemekle olmaz demokrasi mücadelesini dostlarıyla geliştirmekle ve bir üst boyuta çıkartarak olur.

TİP, kendi toplumsal gücünü ortaya koymak istiyorsa, kimseden bir talep istemeden kendi adına ve öz gücüyle seçime girmelidir. Bunun daha tutarlı bir politik tercih olacağını söyleyebiliriz.

HDP de, kendi seçmen kitlesinin taleplerini, eleştirilerini dikkate alarak hareket etmelidir. Ben ne yaparsam yapayım seçmenim oy verir gibi yanılgıya düşülmemelisi gerekir. HDP, en geniş demokrasi ittifakını kurmak için gerekli esnekliği göstermeli ama kendi sosyolojik tabanının taleplerini de asla göz ardı etmemelidir. 

Ayrıca HDP merkez alınarak üzerinde bir değerlendirme yapıldı. Mesele isim olarak hangi parti olduğu değil, aynı temel yaklaşım Yeşil Sol için de geçerlidir.