Fosil yakıt şirketleri (Shell, ExxonMobil, Chevron, BP, Sinopec, Saudi Aramco vd.) mümkün olduğu kadar çok üründe plastik kaplamaya yöneliyor ve motor parçalarından oyuncaklara kadar her şey için hafif malzemeyi bu şekilde sağlıyor. Bunlar ürünleriyle kendi petrol taleplerini oluşturan Kanada taygasından Küresel Güney’deki çöllere kadar petrol sondajı yapmaya devam eden şirketler aynı zamanda. Uluslararası Enerji Ajansı’nın Petrokimyanın Geleceği raporu “plastik tüketimiyle ilgili petrol talebinin 2050 yılına kadar karayolu yolcu taşımacılığını geçeceğini” öne sürüyor. Yine aynı kurumun verilerine göre 2020-2050 yılları arasında petrol talebindeki artışın yarısını petrol sektörünün ’ünü oluşturan petrokimyasallar oluşturacak. Dünya Ekonomik Forumu’na göre ise plastik kirliliği önümüzdeki yirmi yıl içinde iki kat artış gösterecek. Özellikle AB’deki sert ve hızlı adımlarla tek kullanımlık plastik kullanımı yasaklanırken plastiğin genel kullanımında bir azalma söz konusu değil. Hem arzı hem de talebi belirleyen konumda petrol şirketlerinin yer alması ise onların aynı zamanda plastiğin nasıl üretildiğini belirlemesini de sağlıyor. Gazeteci Laura Sullivan’ın sözleriyle “Petrolden yeni plastik yapmak, atıktan plastik yapmaktan daha ucuz ve daha kolay.” Atığı toplamak, tasnif etmek, granül işlemine tabi tutmak, eritmek ve yeniden tasarlamak ise kârı düşüreceğinden hâli hazırda uzun süreli küresel ekonomik durgunluk nedeniyle zayıflamış petrol talebini plastik üretimiyle telafi etmek petrol üreticileri açısından elbette tercih edilir oluyor.

İnsanlar plastik sorunu hakkında düşündüklerinde başlangıcını düşünme eğiliminde olmasalar da süreç petrol ve gaz çıkarımıyla başlıyor. Doğal gaz ve petrol, geleneksel sondajın yanı sıra son yıllarda özellikle hidrolik kırılma (fracking) yoluyla da çıkarılmaya başlandı. Daha önceleri vereceği ekolojik zarar nedeniyle kabul edilemez görülen bu teknik küresel petrol rekâbetinin kızışmasıyla ABD öncülüğünde sessiz sedasız uygulanmaya başladı ve hızla diğer ülkelerde de yaygınlaştı. Bu teknikte, şirketler bir kaya tabakasında açılan kuyuya toksik kimyasal karışımlı su basılarak kaya gözeneklerine dağılmış petrol ve gaz yeryüzüne pompalanıyor. Parçalanan kaya tabakası bölgedeki bitki örtüsünü etkilerken su yoluyla alana dağılan kimyasallar ise tüm doğayı zehirliyor. Uygulamanın fay hatlarına yakın yerlerde depremleri tetiklediği, su varlıklarını kirlettiği, yerel topluluklar için önemli olumsuz etkiler yarattığı ve diğer birçok gazın yanı sıra metanı sızıntılarına yol açtığı bilinmektedir. Hidrolik kırılma hızlı yükselişinin ardından son yıllarda petrol ve doğal gaz fiyatlarının düşmesiyle petrol şirketlerine maddi kayıp getiren bir tekniğe dönüştü. İşte şirketler bu uzun vadeli yatırımlarında yaşayacakları kaybı kapatmanın yolunu, hidrolik kırılmada önemli bir yan ürün olarak çıkan etan gazının plastik üretimini artırarak pazarını genişletmede buldu. Plastik hidrolik kırılma için bir telafi sektörü oldu.

Fosil yakıtların çıkarılması ve taşınması karbon yoğun bir faaliyettir. ABD’de plastikler için ham madde oluşturmak üzere doğal gazın çıkarılması ve taşınması sırasında yılda 12,5-13,5 milyon ton karbondioksit eşdeğerinin salındığı tahmin ediliyor. Görece düşük maliyetli olan gaz, Avrupa’ya taşınmak üzere depolanması daha kolay olan sıvılaştırılmış doğal gaza (LNG) dönüştürülüyor, gemilerde ya da boru hatlarında taşınıyor ve daha sonra etan kırma tesislerinde tekrar kullanılabilir bir enerji kaynağına dönüştürülüyor. Petrokimya endüstrisinin genişlemesinde kullanılmak üzere Avrupa’ya artan LNG ihracatı, AB’nin iklim ve döngüsel ekonomi hedefleriyle uyumlu değil. Ayrıca, birçok Avrupa ülkesinin moratoryum içeren ulusal yasalarıyla da çelişiyor. AB’nin 2050 yılına kadar karbon nötr olma hedefiyle metan emisyonları ve artan plastik üretimi çelişiyor.

ABD Enerji Bakanlığı, gelişen petrokimya endüstrisinde etan tüketimindeki yerel büyümenin, önümüzdeki iki yıl içinde diğer tüm petrol ve sıvı ürünlerin toplamını geçeceğini duyurdu. Etan, çoğu plastiğin yapı taşı olan etilenin ham maddesidir. ABD’de polietilen üreticileri 2022 yılına kadar üretim kapasitesini %75’e kadar artırıyor. Bu artışın gelişmiş ülkelerdeki meşrubat ve ambalaj gibi tek kullanımlık plastiklerin yaygınlaştırılması ve gelişmekte olan ülkelerde büyüyen pazarlardan kaynaklandığı açıklanıyor. Plastiğin katı atıklardaki artışı bir yana bu, mevcut atık yönetim hizmetlerinin durumu idare etmek için uygun donanıma sahip olmadığı ve atıkların gelişmekte olan ülkelere ihraç edilmesinin planlandığı anlamına geliyor.

PLASTİKLERİN BERTARAFI

Küresel olarak plastiklerin yaklaşık %40’ı ambalaj olarak kullanılıyor. Genellikle tek kullanımlık olan ambalajlar üç farklı şekilde işlenebiliyor: Depolama, yakma veya geri dönüşüm. Atık yakma, üç seçenek arasında en fazla çevresel etkiye sahip olan yönetim biçimi. Dünya Enerji Konseyi’nin tahminlerine göre plastik üretimi ve yakma beklendiği gibi artarsa sera gazı emisyonları 2030’da 49 milyon tona ve 2050’de 91 milyon tona yükselecek. İklime etkisi tek endişe değil. Yanan atıklar kirletici maddelerin yayılımına da neden olur. Yakma fırını işçileri, tesislerdeki ve yakınındaki teknik uzmanlar işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda oluşabilecek risklere maruz kalırlar.

Düzenli depolama, yakmaya göre çok daha düşük bir iklim etkisine sahiptir ancak depolama alanının koşulları bulunduğu bölgedeki çevresel etkisi açısından belirleyicidir. Burada ürünlerin sorumluluğunun üretimden bertarafa üreticilerde olduğuna dair bir bilinç yeni yeni gelişiyor olsa da şirketler hiçbir şekilde maliyetlerini artıracak tarzda bir depolama işine girmemektedir. Ancak devletler doğrudan ya da şirketlere sağlanan teşvikler yoluyla böyle bir adım atılırken yolsuzluk ve hukuksuzluğun getirdiği denetimsizlikle plastiklerin depolanması asla ekolojik olarak gerektiği gibi yapılmamaktadır.

Geri dönüşümde plastiğin aynı işleve sahip ürünlere dönüştürülmesi mümkündür. Geri dönüşüm, atık azaltma yolunda önemli bir köprüdür ancak nihai amaç atığın oluşmaması, kaynakta önlenmesi yahut yeniden kullanımı üzerine yöneltilmelidir. Isıya maruz kalma yoluyla biyolojik olarak parçalanıp mikroplastik adı verilen daha küçük parçalara ayrılabilirler. Mikroplastikler dünyanın her yerine, hatta okyanusun derinliklerine kadar dağılma potansiyelindedir. Üstelik zehirli kimyasallar mikroplastiklere bağlanabiliyor ve suda yaşayan hayvanlar tarafından tüketiliyor. Mikroplastikler, mikroalglerin büyümesini ve fotosentez verimliliğini de azaltıyor. Dolayısıyla daha fazla mikroplastik üretmek, planktonların atmosferden karbondioksiti uzaklaştırma yeteneğini bozuyor.

Depolama alanlarından kaçan, kanalizasyondan aşağı süzülen, nehirlere karışan ve okyanuslara giren plastik atıklar, okyanus girdaplarında toplanıyor. Sadece plastik şişeler ve pipetler gibi tek kullanımlık plastikler değil, kozmetik ürünlerinizdeki mikro boncuklar, giysilerinizdeki ve çay poşetlerinizdeki lifler de bu kapsama giriyor. Bu plastiğin sadece %1’i yüzerken, diğer her şey yeryüzünün en uzak yerlerini kirleterek zemine çöker. Hâlâ plastik kullandığımız oranda, sorun artmaya devam edecek. Bunun ekosistem, deniz yaşamı ve insanlar üzerindeki etkisi ise potansiyel olarak geri döndürülemez durumda.

Plastik Düzeninden Kurtul

Kapitalizmde ekonomideki plansızlık, benzer malları üreten firmalar arasındaki sürekli rekabet yoluyla oluşan üretim anarşisinde somutlanıyor. Chris Williams Ekoloji ve Sosyalizm’de “Ambalaj kapitalizm için önemlidir. Satın aldığımız ürünlerde seçeneğimiz olduğuna bizi ikna etmenin bir parçasıdır, sanki her farklı marka birçok durumda ambalajı ve bu ambalajın sağlamaya çalıştığı marka sadakati dışında birbirinin aynısı değilmiş gibi,” diye belirterek aşırı paketlemenin bu üretim anarşisinin bir parçası olduğuna işaret eder. Williams’ın açıkladığı gibi, “Şirketler, paradan tasarruf edebilecek olsalar bile (ambalaj maliyetleri genellikle ürünün maliyetinden daha yüksek olabilir) ambalajlarda azalmaya direnirler – çünkü ambalaj, tüketicileri başkasınınkinden ziyade kendi ürünlerini almaya ikna eder.”

Ve tüketici ürünlerinin gereksiz plastik ambalajları her yerde bulunur hale gelir. Herhangi bir mağazanın veya süpermarketin raflarına göz attığınızda ekosistemleri kirleten tek kullanımlık plastikler bulacaksınız. Günün sonunda, ürünleri satın alanlara ekstra paketleme maliyeti yansıtılır. Önce paketlenmiş ürünlere uygulanan daha yüksek fiyatlarla, ardından hayatımızın bağlı olduğu Dünya sistemlerinin bozulması yoluyla bedeli öderiz. Buna karşılık yapabileceğimiz şeyler elbette var. Yeniden ve uzun süreli kullanılabilir gıda gereçlerini tercih etmeliyiz. Plastik pipetlere, çantalara, şişelere ve paket servis kaplarına hayır diyerek tek kullanımlık plastik içermeyen bir yaşam tarzı benimsemeliyiz. Ama tüm bunlar, temel yaşamsal ihtiyaçlarımızın tüketmeye mecbur bırakıldığımız biçimlerine dair, yani onların nasıl üretildiklerinden önümüze nasıl geldiğine kadar kapitalist meta üretim ve dolaşımının dışına çıkılmadan yetersiz bireysel tercihler olarak kalacaktır. Toplumun bir bütün olarak köklü değişimi bireysel bilinçlenmenin ötesinde maddi koşulların değişmesiyle gerçekleşebilir ancak.

Plastiklere olan bu bağımlılık devam ederse, plastikler 2050 yılına kadar petrol tüketiminin %20’sini oluşturacak. “Gizli Maliyetler” raporu emisyonları azaltmanın yolunun sıfır atığa geçişten – sorumlu üretim, tüketim, yeniden kullanım ve malzemelerin yakma veya depolama olmaksızın geri kazanılması yoluyla doğal varlıkların korunması – geçtiğini belirtiyor. Hükümetler, sera gazı emisyonlarını azaltmak için önemli bir baskı altında olsa da plastik üretimi hızla devam etmektedir. Halihazırda bu kirli materyalden kazanç sağlayanlar yollarını kendiliğinden değiştirmeyeceklerdir, köşeye sıkışmış gibi göründükleri anda ise türlü safsatalar ve gerçeği eğip büken satın alınmış sahte bilimsel raporlarla ideolojik kalkanlarını yüksek tutmaya devam edeceklerdir; bu yüzden çok geç olmadan farkına varılması gereken şey plastiğe bağımlı bu sistemden kurtulmaktan başka çarenin olmadığıdır.

* İlk olarak polenekoloji.org'da yayınlanmıştır.

Referanslar