Daha birkaç ay önce Türk Doktorların Göçü diye bir yazı yazmıştım. Bugünkü yazımının başlığını ise ‘TÜRK DOKTORLARIN ARTIK ZORUNLU GÖÇÜ’ diye atmak isterdim. Dr. Ekrem Karakaya’nın görevi başında katledilmesinden sonra... Şiddete maruz kalan onlarca sağlık çalışanının haklarının korunmamasından sonra… Diyorum ki daha iyi bir hayat hakkınız, kalkın göç edin.

Dün yine içimiz parçalandı. Olabildiğince uzun baktım videolara, o kanlı poliklinik fotoğrafına. ‘Giderlerse gitsinler’ denilen doktorlardan biri daha gitmediği için bugün öldürüldü. Merak ediyorum, şimdi de ‘Ölürlerse ölsünler’ mi denilecek? Birkaç ay sonra ismi öldürüldüğü hastaneye mi verilecek? ‘Sağlık şehidi’ denilip ölümü kutsallaştırılacak mı?

Kardiyoloji uzmanı Dr. Ekrem Karakaya ve sekreteri görevi başında, silahıyla elini kolunu sallaya sallaya içeriye giren biri tarafından katledildi. Aynı 7 yıl önce, yine görevi başında öldürülen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Aynur Dağdemir gibi. Aynı, Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Opr. Dr. Kamil Furtun gibi. Aynı 10 sene önce, hasta yakını tarafından öldürülen göğüs cerrahisi uzman Dr. Ersin Arslan gibi…

Tarihler değişiyor, isimler değişiyor ancak ‘Sağlıkta Şiddet’ değişmiyor. Sağlık çalışanlarını koruyacak adımlar atılmıyor. Sadece olay ‘lanetleniyor, kınanıyor’ hatta ‘Gereği yapılacaktır’ deniliyor ama hiçbir şey yapılmıyor. Değişen sadece öldürülen isimler oluyor. Köyüne doktor gelince sevinen bir toplumdan, kendisine sağlık hizmeti veren doktoru öldüren bir topluma doğru çarpık bir sistem oluşturuluyor. Doktor itibarsızlaştırılıyor, doktor değersizleştiriliyor, doktorun hayatı hiçe sayılıyor. Bunun sonucunda da birileri şu anda ‘Acaba ne yaptı ki öldürüldü?’ diye konuşuyor. Birileri ‘Kesin hak etmiştir’ diye yorumda bulunuyor. Birileri de bir başka doktoru vurmak için bahaneler arıyor.  

Aslında bugün sadece bir doktor öldürülmedi, bugün Türkiye’deki on binlerce doktorun, doktor adayının ‘meslek aşkları’ öldürüldü. Geleceğe dair umutları, hayalleri, inançları da öldürüldü. Canım ülkeme vermek istediklerine dair hevesleri kırıldı. Ve bu ülkeden kaçıp gitme istekleri kamçılandı.  

İdeallerinin yerle bir olmaya başladığı, şiddetin gölgesi altında yaşadıkları, tehdit edildikleri hatta öldürüldükleri bir sistemde, ‘daha iyi koşullarda yaşamak için’, ya da sadece ‘yaşamak, nefes almak’ için yurtdışında çalışma arayışlarına girmelerini çok anlaşılır bir duygu değil mi? En temel hakkı olan ‘güvenliği’ ve saldırıya uğramamayı istememeleri aşırı normal halbuki. Bu ülkede, sıradan bir AVMye çakıyla giremiyorken, bir hastaneye nasıl silah sokulabiliyor? Bu ülkede, yüzlerce hayat kurtaran bir doktor öldürülüyor. Bu ülkede, daha birkaç gün önce başka bir doktora, Doç. Dr. Koray Başar’a organize bir grup tarafından gerçekleştirilen planlı bir fiziksel saldırı gerçekleştiriliyor. Bu şiddet haberlerinin bazıları basına yansıyor, bazılarını ise ruhumuz bile duymuyor.

Peki yurtdışında, özellikle Avrupa’da böyle haberlere, ‘sık sık’ rastlıyor muyuz? Görevi başında öldürülen doktor haberlerine denk geliyor muyuz? Ülkelerinin çalışma şartlarından bıkmış ve daha iyi bir yaşam arayışına girmiş doktorlara denk geliyor muyuz? Mesela ben Norveç’te görevi başında öldürülen, öldürülmeyi bırakın tehdit edilen, hakarete maruz kalan bir doktor haberi ile karşılaşmadım bunca senedir. Karşılaşacağımı sanmam da. 55 yaşında başka bir ülkeye göçmek için yabancı dil kursuna giden bir doçent haberi de komik bulunurdu toplumda. Doktorunu koruyan yasalar, toplumunu doktorunun yaptığı işe ve verdiği emeğe saygı duymaya iten politikalar vardır. Bu yüzden diyorum ki sağlıkta şiddet politiktir. Sağlıkta şiddet istenilirse önlenebilir. Nokta.

Özge Özdemir Köz – Klinik Psikolog ve Yazar

Email: [email protected]

Twitter: @ozgeozdemirkoz

Instagram: @norveclipsikolog