Haziran 28, 1969. New York, Greenwich Village’da oldukça sıcak bir yaz akşamı. Polis, dönemin Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve Transgender topluluğa hizmet veren en popüler barlarından biri olan *Stonewall’a artık sıradanlaşmış ve baygınlık getirmiş baskınlarından birini düzenliyor. Ahali baskınlara alışkın. Çünkü dönemin New York Polis Departmanı aklına estikçe bilhassa ‘’ahlaken sakıncalı’’ barlara baskın düzenleyip, sorun çıkarmaya yarayacak ne varsa arıyor; göz üstünde kaş, dudak altında sakal, üstünde bıyık, tişörtte renk, tende can, falan filan. Gözünüzde canlanan sahneler, adını çıkaramadığınız bir ülkeyi daha hatırlatıyorsa endişeye kapılmayın, muhtemelen yalnız değilsiniz. (*Günümüzde ulusal anıt olarak muhafaza edilmektedir) Fakat polisin alkol ruhsatı olmadığı gerekçesiyle barı kapatıp, müşterileri ciddi ciddi tartaklayarak kapı dışarı ettiği baskın sonrası işler biraz değişiyor. Çünkü o güne kadarki baskınları, mekân sahiplerinin ‘’aman arkadaşlar, elleşmeyin birazdan giderler’’ orta yolculuğunun etkisiyle sadece izleyen ahali, bu kez ‘’e yettiniz ulan!’’ diyerek karşılık veriyor ve artan polis şiddetine haysiyetle direniyor. Böyle başlayan olaylar, toplamda dört gün sürüp önce Greenwich Village’ı, sonra da New York City’yı aşıp dünyaya yayılıyor ve böylece Stonewall, haysiyetle var olma mücadelesinin en büyük sembolü haline gelerek, LGBTI+ aktivizmini çevreleyen söylemi kökten değiştiriyor ve mücadeleye ABD’den başlayarak tartışılmaz bir meşruiyet kazandırıyor. Bazı tarihçiler eğer Stonewall bir şey temsil ediyorsa, o da aktivizmdeki köklü değişim ve o güne kadar görünmez kalmak zorunda bırakılanların haysiyetli gür bir ses eşliğinde ilk kez görünür hale gelmeleridir diyorlar. 1970 yılında, olayların birinci yıl dönümünde yine Stonewall’da bu kez daha da örgütlü bir biçimde toplanan kalabalık sadece 1969’da yaşananları ‘’Say it loud, gay is proud’’ sloganları eşliğinde anmakla kalmadı, bir haftaya yayılan etkinliklere *Pride Week (Haysiyet Haftası) adını da verdi. LGBTI+’lara yönelik tüm ayrımcılıklar, baskılar ve şiddete dikkat çekmek için Dünyanın hemen hemen her yerinde yıllardır artan bir ilgi ve çeşitlilikle düzenlenen Haysiyet Haftası’nın ortaya çıkış öyküsü işte böyle. (*Türkçeye onur (günü/haftası/ayı) olarak çevrilen pride kelimesinin, bu mücadele için sembol ve birleştirici kelime olarak seçilmesini gerektiren tüm tarihsel sebeplere, kelimenin zengin anlamlarına ve kökenine baktığımızda Türkçeye doğru çevirinin HAYSİYET olduğunu düşünüyor ve bundan sonra o şekilde kullanılmasını öneriyorum. Öneriye iştirak kadar, ciddiye almamak da serbest ancak ben öyle kullanmaya devam edeceğim.) Bu noktada, hareketin Türkiye’deki tarihine kısa bir göz atmakta da yarar olabilir. Stonewall’da bunlar olurken Türkiye’de ciddi anlamda örgütlü ve yaygın görünür bir LGBTI+ hareketinden bahsetmek pek de mümkün değil. Alandaki ilk örgütlü hareket olan Lambdaistanbul 1993 yılında kurulsa da ancak 2006 yılında tüzel kişilik kazanıyor. Eşcinsellerin kurtuluşunun  de özgürleştireceği fikrini şiar edinen KAOS GL’nin kuruluşu ise 1994. Öte yandan ‘Bozuk para gibi insan harcamak ya da bir iade-i itibar aracı olarak para ve haysiyetle ölmek’’ başlıklı yazımda da bahsettiğim gibi, eşcinselliği suç olarak tanımlayan yasaları  (*Sodomi yasaları) İngiltere’nin bile ancak 1967’de kaldırabildiğini hatırladığımızda, bizim coğrafyada eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması işinin, Abdülmecid’in emriyle 1858'de Tanzimat reformları kapsamında yapılmış olmasını da not etmekte yarar var. İleri doğru çekingen iki, yan geriye doğru görkemli bir adımla şekillenen mehteristik ilerlemeci karakterimiz, eşcinselliği yasal ve toplumsal olarak nereye koyacağımızı bilemeyişimizde de belirleyici olmuş gibi görünüyor. (*Sodomi kavramı, ortaya çıktığı dönemde insanlar arasındaki  veya  aktivitesi olarak tanımlanmakla birlikte, aynı zamanda herhangi bir üreme amacı taşımayan cinsel aktivite anlamında da kullanılmış.) Pride yürüyüşlerinin/haftalarının Türkiye’deki tarihine bakarsak, tarih yazımının ilk kez 1993 yılında "Cinsel Özgürlük Haftası" adı ile kutlanmak istenmesi, ancak İstanbul Valiliğinin izin vermemesi ve yurt dışından gelen sınır dışı etmesi sonucu etkinliklerin gerçekleşmemesi ile başladığını söylemek mümkün. Hatta hem Lambdaistanbul hem de KAOS GL’nin doğmasına sebep olan olayların, LGBTI+ hareketini dolaylı olarak örgütleyerek ve meşruiyet kazanmasına sebep olarak, gecikmeli olsa da Türkiye’nin Stonewall çağını başlattığını söylemek çok da abartılı olmaz.2000’li yılların başlarıyla birlikte giderek hacimlenen ve Gezi Direnişi (ki aslen Türkiye’de sadece LGBTI+ hareketi için değil ötekileştirilen, görmezden gelinen, sistemli biçimde yok edilmeye çalışılan tüm gruplar için bir tür Stonewall saymak mümkün) sonrası daha da görünür hale gelen LGBTI+ hareketi, kent meydanlara inerek Pride yürüyüşlerini ve yazar, politikacı ve sanatçıların da yer aldığı etkinliklerle Pride haftalarını düzenleyebilir hale gelse de, özellikle 2015 yılı ile birlikte tersine bir zorlamanın, harekete sert müdahalelerin ve hâkim söylemin arka çıkmasıyla şahlanan aşağılayıcı bir dilin, gündelik hayatın her aşamasında görünür hale geldiğine hepimiz tanık oluyor, o dile maruz kalıyoruz. Aslında bu konu uzun bir yazıya hayli elverişli ve o uzun yazı epey gerekli ancak uzun yazıları sevmediğinizi iyi bildiğim için yavaş yavaş toparlıyorum. Günümüzde Kanada, Hollanda, İspanya, Fransa, Danimarka, Belçika, Norveç gibi ülkelerde ve bazı ABD eyaletlerinde eşcinsel evliliklere, eşcinsellerin evlat edinmelerine yasal izin verilmiş olsa da bu ülkeler dâhil pek çok ülkede insanlar SADECE CİNSEL YÖNELİMLERİ YÜZÜNDEN baskının, şiddetin, nefret söylemlerinin, nefret cinayetlerinin, sosyal hayattan uzaklaştırılmanın, çalışma haklarının ellerinden alınmasının binbir çeşidine, her gün yeniden maruz kalıyor. Dünyanın herkes için yaşanabilir bir yer olabilmesi ve yaşarken cehenneme dönüşmemesi yolunda kendi sorumluluklarımızı hatırlamak için iğneye de, çuvaldıza da hacet yok, düşünebiliyor olmak yeterli. Türkiye’de LGBTI+ların maruz bırakıldığı her türlü ayrımcılığı önlemeye yarayacak tek bir yasa ya da hazırlığı olmadığı gibi bilgili bilgisiz pek çok yetkilinin ağzından şiddeti meşrulaştıran sözler dökülüyor. Tam da bu aşamada, bir solukta yüzlerce soru sorulabilir ama bence en değerlisi şu; dünyada, ülkenizde, şehrinizde, semtinizde, hatta sokağınızda bunlar olurken, bir insan sırf eşcinsel olduğu için dayak yerken, işten kovulurken, evden atılırken, yaşamasın istenirken siz ne yapıyorsunuz? Sahi, siz ne yapıyorsunuz?