Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde “Sosyal demokrasi ve komünizm” başlığı altında iki sistemi 20. yüzyıl pratiği üzerinden ele alan Örsan Öymen, Marx’a atıfta bulunarak Rusya’da, Çin’de, Küba’da, Kuzey Kore’de, Vietnam’da gerçekleşen siyasi devrimlerle, bu ülkelerin Sanayi Devrimi’ni yaşamadan sosyalizme ve komünizme geçmeye çalıştıklarını, başarısızlıkların da bu zemine dayandığını iddia ediyor.

Yazıda klişe bir Marx okuması var. O klişe de Marx’ın devrimin en gelişmiş kapitalist ülkede, yani dönemin en büyük endüstriyel gücü İngiltere’de gerçekleşeceği öngörüsünü bağlamından kopuk ele alması. Tarihsel ve diyalektik maddeciliğin kurucusu Karl Marx ömrünün sonuna kadar aynı çizgide ilerlemedi. Geliştirdiği yaklaşım doğrultusunda olgu ve olayları ele alırken Marx, yanılmaz kanunlar inşa etmedi. Genç Hegelcilerle başlayan düşünsel yolculuğunda zamanla iktisadi ve siyasi konulara ağırlık vererek sosyalizm ile ilgilenmeye başladı.

Engels ile tanışması hayatının dönüm noktası oldu. “Hegel’in felsefesinden etkilenmiş, Genç-Hegelcilerle tanışmış, Feuerbach’ı okumuş bu iki genç düşünür” yan yana gelerek baş aşağı duran Hegel diyalektiğini ayakları üstüne oturttular. Diyalektiğin devrimci özünü maddecilikle bütünleştirdiler. Tarihsel bir bakış açısıyla da insanlık tarihinin sınıflar arası mücadele tarihi olduğu tezini temel alarak bilimsel sosyalizmin zeminini sağlam bir harç üzerinden inşa ettiler.

İnsanlığın kurtuluşu için Marx ve Engels güçlü bir zemin inşa etmişlerdir. Zemin herhangi bir binanın veya yapının temelidir, nihai kısmı değildir. Temeli olmayan bir binanın ayakta durma şansı yoktur. Bize miras bırakılan bu zemin üzerine sağlam bir yapıyı inşa etmenin kavgasını veriyoruz. Sınıf mücadelesinin özeti aslında budur. Taktik ve strateji bu yapıyı inşa ederken kullandığımız malzemedir. Yeni koşullara ve olgulara göre zemini güçlendirmek de diyalektiğin devrimci özüdür. Marksizm yıkılmaz, sarsılmaz bir yapı değildir. Diyalektiğin özüne uygun olarak maddeci bir bakış açısıyla yeniden üretilmektedir.

Koşulları ve Marx’ın çalışmalarındaki yeni yaklaşımları incelemeden Batı Avrupa ile ilgili öngörülerini genelleştirmek ezberci bir yaklaşımdır.

Marx ömrünün sonuna doğru geri ülkelerde sosyalist devrimin olasılığı üzerine epey kafa yordu. Geliştirdiği diyalektik ve tarihsel maddecilik doğrultusunda Rusya’daki gelişmeleri yakından inceledi.

Örsan Öymen’in aksine, Marx Rusya’daki “Emeğin Kurtuluşu” adlı bir Marksist grubun önderlerinden Vera Zasuliç’e gönderdiği mektupta, özel şartlarından dolayı Rusya’nın kapitalizm aşamasını atlayabileceğini vurgulamaktadır. Zasuliç’e gönderilen mektubun taslaklarında Marx konuyla ilgili görüşlerini sıralar.

“Kapitalist üretimin doğuşunu incelerken, bunun temelinde ‘üreticinin üretim araçlarından kökten ayrılışının’ yattığını (işin sırrının bu olduğunu) söyledim, ve ayrıca, ‘Bütün bu evrimin temeli, tarımsal üreticinin mülksüzleştirilmesidir. Bu da şimdiye kadar, köklü biçimde ancak İngiltere’de oldu. … Ama Batı Avrupa’nın bütün öteki ülkeleri aynı hareketi geçirmektedirler.’ dedim. Demek ki ben, Batı Avrupa ülkelerinde bu hareketin ‘tarihsel yazgı’ olma yanını özellikle sınırladım.”(1)

Bu pasajda Kapital’de yapılan analizlerin Batı Avrupa ile sınırlı olduğunu belirtiyor ve “ele aldığı konunun bir özel mülkiyet biçiminden (feodalizm) diğer bir özel mülkiyet biçimine (kapitalizm) geçiş olduğuna, ama Rus toprağının hiçbir zaman özel mülkiyet haline gelmemiş olduğuna dikkat çekiyor.”(2)  Örsan Öymen’in “Marx sosyalist-komünist düzene, Britanya, ABD, Hollanda, Belçika, Fransa, Almanya gibi sanayileşme sürecine giren ülkelerde geçileceğini savunuyordu” tezini çürütüyor.

“Rusya’da, bu ülkeye özgü koşulların bir araya gelmesi yüzünden, ulusal ölçüde kurulmuş olan tarım komünü, ilkel niteliklerinden adım adım kopabilir ve doğrudan doğruya, ulusal ölçüde kolektif üretimin unsuru olarak gelişebilir. Kapitalist üretimin çağdaşlığından ötürüdür ki, Rus tarım komünü, kapitalizmin (korkunç) iğrenç serüvenlerinden geçmeden, bu üretimin tüm olumlu yanlarını benimseyebilir…

“Kapitalist sistemin Rus heveslileri böyle bir çözümün teorik olanağını yadsımaya kalkarlarsa, kendilerine soracağım soru şudur: makineleri, buharla işleyen gemileri, demiryollarını vb. işletebilmek için Rusya, Batı gibi, makine sanayinin o uzun kuluçka döneminden geçmek zorunda kaldı mı? Şunu da açıklasınlar, nasıl oldu da (bankalar, kredi kurumları vb. gibi) Batıda yaratılması yüzyıllar sürmüş olan değişim mekanizmasını göz açıp kapayana dek ülkelerine sokabildiler?”(3)

Bu pasajlarda da görüldüğü üzere Marx, Rusya’nın özel koşullarına göre bir analiz geliştiriyor. Şartları ve koşulları, Rusya’nın özgülüklerini göz önünde bulunduruyor.

Sadık Usta’nın tweetleri ile son noktayı koyalım: “Bilim ve felsefe, maddenin ve olguların zaman içindeki aldıkları aşama ve değişiklikleri kavramaktır. Birçok koca prof, felsefeci, siyaset bilimci ve yazar bu ayrımları bilmeden konuşur. Bilinci değişmez çünkü bilgiyi önemsemez. Bilinci değişmediği için de hep eski plağı çalar.”

Dipnotlar:

(1) K. Marx, F. Engels; Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri, Sol Yayınları, Ankara, s. 232-264

(2) “Rusya’da sosyalizmin olasılığı tartışması: Marx’ın Vera Zasuliç’e mektubu”

https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2018/04/28/rusyada-sosyalizmin-olasiligi-tartismasi-marxin-vera-zasulice-mektubu/

(3) K. Marx, F. Engels; Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri, Sol Yayınları, Ankara, s. 234