Seçim yasasında yapılacak değişiklik, "Nasıl olsa erken seçim olmayacak" düşüncesini hâkim kılmak ve siyasal muhalefeti hazırlıksız olarak yakalamak için bilinçli de oluşturulabilir. Söz konusu "Truva atı" hamlesinin siyaseten göz ardı edilmemesi gerekir.

Ülkemizde erken seçime yönelik gerçekleştirilen tartışmaların son bulmasını sağlayacak en önemli adımın, seçim kanunlarında yapılacak değişiklikler olduğu düşünülmektedir. Çünkü Anayasa md. 67/7’ye göre “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.”. Seçim yasalarında gerçekleştirilecek değişikliklerin uygulamada erken seçim ihtimalini rafa kaldıracağı ileri sürülmektedir. Elbette, bu durumda bile Cumhurbaşkanının ya da 360 milletvekilinin isteği ile "seçimlerin yenilenmesi kararı" alınabilir. Bunu engelleyen bir hüküm yoktur. Fakat bu durumda Anayasa'nın aradığı bir yıllık süre dolmadığından kanunun uygulanması mümkün olmaz. Hiç şüphesiz seçim yasasında yapılacak değişiklik, "Nasıl olsa erken seçim olmayacak" düşüncesini hâkim kılmak ve siyasal muhalefeti hazırlıksız olarak yakalamak için bilinçli de oluşturulabilir. Söz konusu "Truva atı" hamlesinin siyaseten göz ardı edilmemesi gerekir.

Şahsi kanaatim de seçim kanunlarında değişiklik yapılsa bile seçimlerin mutlaka erken seçim şeklinde yapılacağı, yani Anayasanın yukarıda anılan 67. maddesinin 5. fıkrasının siyasal muhalefette "nasıl olsa seçim olmayacağı" izlenimi uyandırmak için yapılan bir “siyasal hamle” olduğu, “baskın seçim” stratejisi ile seçimlerin, Ocak 2023’ten evvel (örneğin Ekim 2022’de) gerçekleştirileceğidir. Seçim kanunlarındaki değişikliklerin “göstermelik” bir nitelik taşıyacağı ve bunların uygulanmasının beklenmeyeceği fikrindeyim.

Seçim kanunlarında gerçekleştirilecek değişikliklerin önümüzdeki ilk seçimlerde hayata geçmeyeceği yönündeki görüşümün en önemli gerekçesi, bunların mevcut içeriğidir. Başka bir ifade ile seçim kanunlarında yapılması planlanan değişiklikler göz önünde bulundurulduğunda, bunların gerçekleştirilmesinin siyasal konjonktür açısından bir anlamının olmadığı söylenebilir. Seçim yasasında yapılması amaçlanan en temel değişiklik ulusal barajın %7’ye düşürülmesidir. Bu değişiklik siyasi iktidar için tamamen anlamsızdır. Zira mevcut sistem “ittifak” modellerinin uygulama alanı bulduğu bir sistemdir. İttifaktaki partilerden biri, ulusal barajı geçtiğinde, bütün siyasi partiler barajı geçmiş sayılacağına göre ulusal baraj neden düşürülmek istenmektedir? Bu noktada hatta bir adım daha ileriye giderek, seçim barajının düşürülmesinin, Cumhur İttifakının milletvekili dağılımına zarar vereceği iddia edilebilir. Düşük bir ihtimal bile olsa ulusal barajın % 10’da kalması hâlinde HDP’nin baraj altında kalma riski doğar. Bu ihtimalde HDP’nin oyları doğu ve güneydoğu bölgelerinde en fazla oy alan ikinci partiye, yani muhtemelen AK Parti’ye gidecektir. Ulusal barajın % 7’ye düşürülmesi söz konusu olursa, HDP açısından bu tür bir risk gündeme gelmeyecektir. İttifak içi baraj uygulaması üzerinde de anlaşılmadığına göre, Cumhur İttifakı, siyasi ikbali için kritik öneme sahip olan bir seçimde, aleyhine sonuç doğurabilecek bir düzenlemeyi yapmakta neden ısrar etmektedir? Bu soru yanıtsız kalmaktadır.

Kamuoyunda ifade edilen bir diğer husus ise Siyasi Partiler Yasası'nda gerçekleştirilecek değişiklikle, 2018 öncesi gibi bir tablonun ortaya çıkmasını engelleyerek, sadece grubu bulunan siyasi partilerin seçime girmesini önlemektir. Ne var ki, bu değişikliğin de şu an için bir anlamı yoktur. 2018 Seçimi öncesi İYİ Parti örgütlenme safhasında bazı sorunlar yaşıyordu. Bu süreçte CHP’nin İYİ Parti’ye vekil transferi vasıtası ile sağladığı destek, İYİ Parti’nin seçime girmesine olanak tanıdı. Ancak, günümüzde böyle bir sorun yoktur. Muhalefet partileri örgütlenmelerini tamamlayarak seçime girme hakkını kazanmışlardır. O hâlde bu hükümle ne hedeflenmektedir? Söz konusu değişikliğin yapılacak ilk seçimde uygulanması iktidar için neden elzemdir? Burada Siyasi Partiler Kanunu'nun değiştirilmesi mi amaçlanmakta, yoksa bu değişiklikle birlikte erken seçim olmayacağı izlenimi mi oluşturulmak istenmektedir?

Bu gerekçeler, seçim yasasında yapılacak değişikliğin muhalefeti hazırlıksız yakalamak için oluşturulmuş bir “Truva atı” olduğu şüphesini uyandırmaktadır. Türkiye’de “baskın seçim” niteliğinde olan bir erken seçim yapılabilir; hatta bu seçimler, Ocak 2023’ten evvel muhtemelen sonbaharda (örneğin Ekim 2022’de) gerçekleştirilebilir.

Bu görüşümün bir diğer gerekçesi şudur:

27.12.2018 tarihli ve 7159 sayılı Kanun md. 10 şöyledir: “Kurul (Yüksek Seçim Kurulu) üyelerinden; 2019 yılında görevi sona ereceklerin yerine 2020 yılı Ocak ayında, 2022 yılında görevi sona ereceklerin yerine ise 2023 yılı Ocak ayında yenileme seçimi yapılır.”.

Yukarıdaki hüküm bir “torba” kanunda yer almaktadır. Anılan düzenlemeye karşı CHP öncülüğündeki milletvekilleri, bu hükmün 31 Mart yerel seçimlerinde uygulanmaması için iptal davası açmış, fakat Anayasa Mahkemesi, 14 Mart 2019 tarihli kararında, Anayasa md. 67/7’de ifade edilen bir yıllık süre yasağının “seçim kanunları” için geçerli olduğu, bu ibare ile seçmen iradesinin seçim sonuçlarına yansımasına etki edebilecek veya seçime katılanlardan bir kısmına avantaj ya da dezavantaj oluşturma sonucunu doğurabilecek ya da seçim sürecini ve sonucunu etkileyebilecek düzenlemelerin kastedildiği, YSK üyelerinin görev sürelerinin uzatılmasının bu tür bir değişiklik olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

Söz konusu iptal davasının reddedilmesiyle birlikte görev süreleri Ocak 2019’da bitecek altı YSK üyesinin görev süreleri Ocak 2020’ye uzamış ve anılan bu üyeler, bir “hukuk garabeti” olan İBB Seçimlerinin iptali kararında önemli bir rol oynamıştır.

7159 sayılı Kanundaki bir diğer değişiklik, beş YSK üyesinin görev sürelerini 2022’den Ocak 2023’e uzatmak olmuştur. Peki, bu YSK üyelerinin görev süreleri dört yıl önceden neden uzatılmıştır? Bu değişiklik olduysa, seçimler Ocak 2023’ten önce yapılabilir.

Nitekim benzer bir olayı 2017 Anayasa değişikliği sürecinde de deneyimlemiştik. Anayasa değişikliği Geçici md. 21 şu şekildeydi: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 3/11/2019 tarihinde birlikte yapılır. Seçimin yapılacağı tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve Cumhurbaşkanının görevi devam eder. Meclisin seçim kararı alması halinde, 27’nci Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.”.

Görüldüğü gibi, 2017 Anayasa değişikliğinde seçim tarihi bile kararlaştırılmıştı. Ancak, Anayasa değişikliğinin son kısmına “Meclisin seçim kararı alması halinde” ifadeleri eklenerek 24 Haziran 2018 tarihinde erken seçime gidildi.

Bu gelişmeler, erken seçimin Ocak 2023’ten evvel yapılma ihtimalinin uzak olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. İşin daha da ilginç olan kısmı, bu erken seçimin bir “baskın seçim” şeklinde gerçekleşme olasılığıdır. Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu md. 3/4 uyarınca “Seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde bu karar kırk sekiz saat içinde Resmî Gazete’de yayımlanarak ilân olunur. Bu kararın verildiği günden sonra gelen altmışıncı günü takip eden ilk Pazar günü Cumhurbaşkanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi birlikte yapılır.”. Yine aynı Kanunun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince ise “Yüksek Seçim Kurulu, … bu Kanunda seçimle ilgili olarak yer alan bütün süreleri gerektiğinde kısaltarak tespit ve ilâna yetkilidir.”. Diğer bir anlatımla erken seçim kararı alınması durumunda seçim takviminin altmış günden az olmasının önünde bir engel yoktur. Muhtarlık bölgesi askı listelerinin askıya çıkartılması, adaylık başvuru süreleri ve siyasi partilerin ve adayların propaganda süreci gibi zorunlu süreler esas alındığında, seçim takviminin 45 güne kadar kısaltılabileceği fark edilir. Seçimlerin yenilenmesi kararından yaklaşık 6 hafta sonra seçimlerin gerçekleştirilme ihtimali vardır ki, bu durumun tam anlamıyla bir “baskın seçim” niteliği taşıyacağı konusunda şüphe yoktur.

Son olarak şunu ekleyelim: Siyasi tecrübeler göstermiştir ki, erken seçim tartışmalarının kamuoyunda sona erdiği tarih, erken seçimin yapılma olasılığının aslında en fazla olduğu andır. Özellikle muhalefetin erken seçimden ümidini kestiği anda erken seçimi beklemek gerekir. Zira erken seçim, muhalefetin bu yöndeki taleplerini kamuoyunda yüksek sesle dile getirdiği süreçte değil, iktidarın istediği tarihte ve koşullarda gerçekleştirilir.