Kurtuluş Savaşı kahramanımız, Lozan’ın mimarı, ilk Başbakanımız, ikinci Cumhurbaşkanımız, yürüttüğü denge siyaseti sayesinde Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayarak ülkemizi büyük bir yıkımdan kurtaran, çok partili siyasi yaşama geçiş sürecinde üstlendiği destekleyici tavırla çoğulcu demokratik düzenin inşasında işlevsel bir rol oynayan ve kesintisiz 33 sene 4 ay 11 gün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı yapan İsmet İnönü’yü sonsuzluğa uğurlamamızın üzerinden tam 49 yıl geçti…

Demokratik değerleri özümsemesi, aklı selim duruşu, soğukkanlılığı, öngörüsü ve siyasi zekası ile Türkiye siyasetine yön veren İsmet Paşa’ya her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Bu çerçevede, iktidarın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kaybettikten sonra, üç seneyi aşkın bir süredir İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne karşı yürüttüğü engelleyici politikaya bir de İsmet Paşa’nın perspektifinden bakmakta yarar var.

Tarih: 2 Haziran 1968. Yerel seçimler sonucunda İstanbul Belediye Başkanlığını Adalet Partili Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Dr. Fahri Atabey kazanıyor, ancak, Meclis çoğunluğunu Cumhuriyet Halk Partisi elde ediyor. Belediye Meclisinin açılışından yaklaşık bir buçuk ay sonra, 25 Eylül 1968’de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, Adalet Partili İstanbul Belediye Başkanı Dr. Fahri Atabey’i makamında ziyaret ederek tebrik ediyor.

Ali Topuz Anlatıyor-1 (Değişimi Yaşamak) kitabında (s. 319-320), Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü’nün görüşme sonrası basına yaptığı açıklamaya yer veriliyor. Günümüze ışık tutması bakımından bu konuşmayı aynen aktarıyorum: 

“İstanbul’a gelip gidiyorum. İstanbul Belediyesi; bizim için temasta bulunulacak, saygı gösterilecek, elimizden geldiği kadar yardım edilecek, büyük sorumluluğu olan bir şehirdir.

İstanbul’un idaresi, sorumluluğu büyük ve güç bir iştir. Siz [Başkan Fahri Atabey] siyasi hayatınız bakımından özel bir güçlük içinde bulunuyorsunuz.

Ama bunu başarı ile geçirirseniz, büyük bir tekâmül imtihanı kazanmış olacağız. Siz, cemiyet hayatının çeşitli kademelerinden gelmiş hürmete layık bir insansınız.

Muhalefet partisinden büyük bir çoğunluk, sizinle beraber iyi niyetle çalışmak istiyor.

Sizi temin ederim ki, yanınızda bulunan arkadaşlarım, bizim esas politikamızın takipçisi olarak İstanbul’a ve Türkiye Cumhuriyeti’ne faydalı olabilmek için size her türlü yardımı yapacaklardır [Metindeki koyu renk vurgular bana ait.].”.

Bugünden bakıldığında, Paşa’nın uzlaşmacı tavrının siyasete etkisi daha iyi anlaşılıyor. Nitekim önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu siyaset anlayışı, bu aklı selim, sağduyulu politik çizgi olacak. Cumhuriyet Halk Partisi önderliğinde oluşacak bir siyasi iktidarın, merkezi-yerel iktidar ilişkilerini tarihsel misyonuna uygun şekilde demokratik düzlemde tekrar ele almak konusunda en önemli aday olacağı ise tartışmasız…