tevfik sonmez kucuk kose

Tarihsel süreç içerisinde yaşanan siyasal gelişmeler birbirinden kopuk meseleler olarak görülemez. Tarih bir bütündür. Geçmiş siyasal deneyimlerin, seçim zaferlerinin kazanılmasında üstlendiği işlevsel rol yadsınamaz. Yıllar evvel yapılmış bir siyasal hata ve sonucunda uğranılan mağlubiyet bugünkü seçimin kaderini etkileyebilir. Öyle ki, siyasal tarihimiz, hatalarından ders çıkarmayan liderlerin nasıl hezimete uğradıklarına ilişkin örneklerle doludur.

Geçmiş ve gelecek arasındaki bu bağlantı, "tek adam" rejimine karşı hukuk, demokrasi, insan hakları gibi evrensel esaslar üzerine inşa edilen "altılı masa" için de geçerlidir. Gerçekten, bu muhalefet ittifakının temeli yıllar önce atılmıştır. 1957 seçimleri öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi liderliğinde, Demokrat Parti’den istifa eden milletvekillerinin kurdukları Hürriyet Partisi ile Cumhuriyetçi Millet Partisi arasında kurulan “üçlü masa” ve söz konusu ittifakın demokratik hukuk devletinin oluşturulabilmesi için hazırladıkları ortak bildirge, güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinin ilk adımı olarak değerlendirilebilir.

12 Eylül askeri darbesi ile kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi’nin, 9 Eylül 1992 tarihinde yeniden kurulmasında öncü rol oynayan Cumhuriyet Halk Partisi merkez yönetim kurulu üyesi ve eski milletvekili Sayın Erol Tuncer tarafından kaleme alınan “1957 Seçimleri” kitabında bu ittifaka giden süreç ayrıntılı şekilde anlatılmıştır. Üçlü ittifaka giden yol, yaklaşık iki sene süren meşakkatli bir mücadelenin ürünüdür. Bu çalışmada, anılan ittifakın hangi aşamalar sonucunda ortaya çıktığı, ittifakın ortak bildirgesi ve akıbeti incelenecektir. Bu süreçte yaşanan gelişmeler ve günümüzle benzerlikleri ortaya kondukça geçmiş deneyimlerin altılı masanın anlaşılmasında ne derece önem arz ettiği daha iyi idrak edilecektir.

1. Yerel Seçimlerin Boykot Edilmesi

Demokrat Parti, 1954’te yapılan seçimlerle oy oranını yüzde 58,4’e kadar yükseltmiş ve çok partili dönemin en yüksek oy oranına ulaşmıştı. Listeli seçim usulünün yol açtığı temsilde adaletsizliğin de etkisiyle 541 milletvekilinin 503’ünü elde eden Demokrat Parti’nin Meclisteki temsil oranı yüzde 93 civarındaydı. Bu siyasi tabloda muhalefet tamamen etkisizleşmiş, Meclis bütünüyle tek partinin kontrolü altına girmişti.

İktidar partisinin sahip olduğu bu ezici çoğunluk siyasi hak ve özgürlükler üzerinde açık bir tahakküm kurmuştu. Seçim yasasında yapılan değişiklikler, yargıçların emeklilik yaşlarının düşürülmesi, üniversite özerkliğine aykırı işlem yapılması gibi Anayasaya aykırı düzenlemeler, Cumhuriyet Halk Partisi ile Cumhuriyetçi Millet Partisi arasındaki görüşmeleri hızlandırdı. Bu çerçevede 1955 yılında iki muhalefet partisi iktidara karşı ortak politika uygulanması amacıyla çeşitli temaslarda bulunma kararı aldı.

Kasım 1954’te yapılması gereken il genel meclisi seçimlerinin iki kez ertelenerek Eylül 1955’te, Haziran 1954’te gerçekleştirilmesi gereken belediye seçimlerinin ise üç defa ertelenerek Kasım 1955’te olması muhalefetin büyük tepkisine yol açtı. Erteleme kararlarının tamamen keyfi olduğunu ve seçmen iradesinin yok sayıldığını düşünen Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyetçi Millet Partisi birer gün ara ile açıklamada bulunarak bu anti demokratik şartlar altında mahalli seçimlere katılmayacaklarını bildirdiler. Boykot kararı, hukukun dışına çıkarak seçmen iradesini hiçe sayan iktidara karşı muhalefetin ilk ortak tepkisiydi.

2. Üçlü İttifaka Doğru…

1955 sonbaharında yapılan yerel seçimlerin boykot edilmesi ve alınan karar sonucunda seçimlere katılım oranının birçok ilde çok düşük kalması, muhalefet partileri arasında yürütülen görüşmeleri başka bir boyuta taşıdı. İktidar karşısında muhalefetin birlikte hareket etmesi seçim sonuçlarını olumlu yönde etkileyebilirdi. Seçmenlerin boykot kararına uymaları muhalefete bir mesaj niteliğini taşımaktaydı. İşte, bu düşünceyle, Nisan 1956’da Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi bir karar alarak muhalefet partilerini işbirliğine davet etti. Yayımlanan bildiri ile Genel Başkan İsmet İnönü seçim sisteminin değiştirilmesi başta olmak üzere birçok meselede işbirliği görüşmelerini yürütmek için yetkilendirildi. Böylece, milli mutabakatın sağlanması konusunda ilk adım Cumhuriyet Halk Partisi tarafından atılmış oldu.

Muhalefet partileri Meclis çatısı altında işbirliği yapmak hususunda anlaşmaya vardılar. Meclis grupları arasında gerçekleştirilen birçok toplantı neticesinde 8 Temmuz 1956 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi ortak imzalı bir bildiri yayımladılar. Ertesi gün Ulus Gazetesi’nde yayımlanan ve Sayın Tuncer’in kitabında aynen yer verilen bu bildiride şu hususlar ifade edilmekteydi:

“C.H.P, C.M.P ve Hür. P. Meclis Grupları tarafından yayınlanan müşterek tebliğde iktidar partisinin demokratik rejimi ilgilendiren tutumunu ve son kanunlar muvacehesinde siyasi durumu gözden geçirdiklerini, muhalefet partilerinin karşı karşıya geldikleri zorlukları, Üniversite Muhtariyeti, Hâkim Teminatı, Memur Güveni, Basının Tenkid ve Murakabe Hakları gibi meselelerin aldığı şekli inceleyerek vardıkları görüş birliğinden Türk Milletini haberdar etmenin kendileri için vazife haline geldiğini bildirmekte ve şöyle denilmektedir:

Kısaca ifade edilen bu durum karşısında,

1. Bugün memleketimizin en mühim meselesinin Türkiye’de teminatlı bir demokratik rejim kurulması olduğunu,

 2. Türk Milletinin buna lâyık olgunlukta bulunduğuna sonsuz inançlarından aldıkları kuvvetle imkanlarının son haddine kadar demokratik rejimi kurtarma mücadelesinde devam azminde bulunduklarını umumi efkâra ilan her üç grup müştereken karar vermişlerdir [Koyu renk vurgular bana aittir.].”

Bu bildiriden iki ay sonra Hürriyet Partisi diğer muhalefet partilerine öneride bulunarak demokratik bir rejimin tesis edilmesi için atılması gereken adımları ayrıntılı şekilde sıralamıştır. Anılan bu pakette, seçim sistemi değişikliğinden tarafsız ve partiler üstü bir Cumhurbaşkanının seçilmesine, iki meclisli bir sistemin kurulmasından yargısal denetimin güçlendirilmesine kadar bazı anayasal değişiklikler önerilmiştir. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi bu öneride ifade edilen birtakım noktalara mesafeli yaklaşmış, üç partinin bir araya gelerek paketi müzakere etmesinin daha faydalı olacağını açıklamıştır. Hürriyet Partisi kendi önerisinin aynen kabul edilmemesine tepki göstermiş ve mücadelesine tek başına devam edeceğini ilan etmiştir. Açıklama ile birlikte ittifak görüşmeleri geçici bir süre için durmuştur.

3. Üçlü İttifakın Kurulması

Bu başarısız ittifak girişiminden sonra muhalefet partileri bir yıl kadar sonra yeniden bir araya gelmişlerdir. İşbirliğine yönelik görüşmeler 12 Ağustos 1957 tarihinde üç muhalefet parti liderinin katılımıyla Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İnönü’nün Heybeliada’daki evinde yürütülmüş ve bu görüşmeler sonucunda işbirliğine ilişkin bir anlaşmaya varılmıştır. Muhalefet bloğu, 4 Eylül 1957 tarihinde kamuoyunun önünde bir taahhütname metni imzalayarak ittifakın iktidar olması durumunda hangi düzenlemeleri yapacağı açıkça belirtilmiştir. Sayın İsmet İnönü tarafından kamuoyuna okunan bu bildiri aynen şu şekildedir:

“İşbirliği konusunda birleşmiş olan üç muhalefet partisi, işbirliğinin lüzumu ve gayeleri üzerinde mutabık kaldıkları esasları muhterem umumi efkâra arza karar vermişlerdir:

Bugün iktidarla muhalefet arasında münakaşa ve mücadele mevzuu olan başlıca mesele rejim davasıdır. Bu davanın halli uğrunda işbirliği yapmaya karar veren partilerimiz için memleketimizi, medeni dünyaca kabul edilmiş insan haklarına bağlı istikrarlı bir hukuk devleti nizamına kavuşturmak ilk hedeftir. Muhalefet cephesi önümüzdeki seçimlerde iktidara geldiği takdirde, bütün anti demokratik mevzuatı ve usulleri kaldırmak ve vatandaş hak ve hürriyetlerini hukuki teminata bağlamak suretiyle memleketimizde hür ve demokratik bir idareyi bütün icapları ile derhal tesis edecektir. Mahkeme istiklâli ve hâkim teminatı, söz ve basın hürriyeti, toplanma hürriyeti, ilim hürriyeti ve üniversite muhtariyeti, grev hakkı ve sendika hürriyeti ve mesleki teşekküller kurma hakkı, bütün idari tasarruflar üzerinde kazai murakabe [yargısal denetim], vatandaşlar arasında siyasi kanaatlerine göre fark gözetmeyen tarafsız idare gerçekleştirilecektir. Soru, gensoru, meclis soruşturması gibi müesseseleri daha iyi işler hale getirecek hükümler ve Meclis Başkanlık Divanının tarafsız çalışmasını sağlayacak usullerle, Büyük Millet Meclisinin hükümet üzerinde yakın, ciddi ve hakiki murakabesi mümkün kılınacaktır [Koyu renk vurgu bana aittir.].”

Günümüzde altılı masa tarafından hazırlanmış güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi ile büyük benzerlik gösteren taahhütname metni okunduktan sonra 9 Eylül 1957’de Cumhuriyet Halk Partisi 13. Kurultayı toplanmıştır. Seçimden hemen önce toplanan kurultaya Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi liderleri de katılarak konuşma yapmışlardır. Muhalefet partileri arasındaki işbirliği kurultay delegeleri tarafından oybirliği ile onaylanmış ve kurultayda kabul edilen “Hürriyet Andı” tüm katılımcılarca okunmuştur. Muhalefet bloğunun ortak hareket etme iradesini simgeleyen “Hürriyet andı” son derece çarpıcıdır:

“Ülkemizin bugünkü siyasi durumu ve bu durumun tarihi Partimizin 13. Kurultayına yüklediği tarihi görev, birleşmiş muhalefet cephesi’nin bir üyesi olan CHP’liler, Türk milletini layık olduğu ileri demokratik rejime ve vatandaşlar arasında eşit muameleyi ilke edinen hukuk devletine kavuşturmaya ve millet iradesinin tecellisine engel olmak isteyenlerin karşısında hiçbir şeyden yılmadan, kanuna uyup ulu Tanrı’ya sığınarak mücadele etmeye and içtiğimizi işbu hürriyet andı ile kabul ve ilan ederiz [Koyu renk vurgular bana aittir.].”

4. Üçlü İttifakı Dağıtan Seçim Kanunu Değişikliği

Muhalefet partileri tarafından tesis edilen uzlaşı ortamı siyasi iktidarı rahatsız ediyordu. İşbirliğine yönelik müzakereler sürerken Demokrat Partili milletvekilleri tarafından Meclise bir seçim kanunu teklifi sunuldu. Neredeyse tümü Demokrat Partili vekillerden oluşan Meclis apar topar bu değişiklik teklifini kabul etti. Seçim arifesinde gerçekleştirilen değişikliğin asıl amacı, muhalefetin seçimlerde birlikte hareket etmesini engellemekti. Muhalefet partilerinin ittifakını anlamsızlaştıran 7053 sayılı Kanun şu hükümleri içermekteydi:

Md. 1: Seçilme yeterliğine sahip her vatandaş milletvekilliğine adaylığını koyabilir. Siyasi partilerin Genel Merkezlerindeki yetkili organları da bu partilerin teşkilâtı bulunan seçim çevreleri için aday gösterebilirler. Şu kadar ki, seçime iştirak eden siyasi partiler il veya ilçe teşkilâtı kurdukları her seçim çevresinde müstakillen seçime iştirak etmek ve o çevrenin seçeceği milletvekili sayısı kadar aday göstermek mecburiyetindedirler

Yukarıdaki mecburiyetlere riayet etmeyen siyasi partiler bütün seçim çevrelerinde seçime iştirak hakkını kaybederler.

Md. 2: Bir siyasi partiye adaylık için müracaat etmiş olan kimse hiçbir seçim çevresinde o seçim de müstakillen adaylığını koyamayacağı gibi başka bir parti tarafından da aday gösterilemez ve seçilemez.

Md. 3: Seçimin zamanında yapılması halinde seçim tarihinden asgari altı ay evvel mensup oldukları siyasi partilerden ayrılmamış olanlar başka bir siyasi parti tarafından aday gösterilemezler. Seçimin Türkiye Büyük Millet Meclisince yenilenmesine karar verilmesi halinde karar tarihinden önce iki ay sarfında ve kararı müteakip mensup oldukları siyasi partilerden ayrılanlar haklarında da aynı hüküm tatbik olunur.

Siyasi partiye mensup bir şahıs diğer bir siyasi parti tarafından muvafakati ile de olsa aday gösterilemez.

Md. 4: Seçime iştirak eden partiler tarafından gösterilen adaylardan ve bunlarla müstakil adaylardan veya yalnız müstakil adaylardan terkibedilmiş matbu veya daktilo ile veya başka bir alet ile yazılmış veya teksir edilmiş yahut elle veya her ne suretle olursa olsun çoğaltılmış oy pusulaları geçersiz kabul edilecektir.

Seçim kanununda yapılan değişiklikten sonra 1958 senesinde gerçekleştirilmesi gereken genel seçimler bir yıl erkene alındı ve seçimlerin 21 Ekim 1957’de olması kararlaştırıldı. Fakat 1924 Anayasası’nda, 1982 Anayasası’nın 67. maddesinin son fıkrasında hükme bağlanan seçim kanunu değişikliklerinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde yapılan seçimlerde uygulanamayacağına yönelik bir düzeleme bulunmadığı için anılan bu değişiklikler bir ay sonra gerçekleştirilen seçimlerde uygulama alanı bulabilmekteydi.

Muhalefetin işbirliğini olanaksızlaştıran tüm bu olumsuz koşullara rağmen Sayın İsmet İnönü ittifakın dağılmaması için son ana kadar mücadele verdi. Metin Toker’in “İsmet Paşayla 10 Yıl” kitabının ilk cildinde, bu dönem yaşananlar şu şekilde anlatılmıştır:

“C.H.P’de İsmet Paşanın başkanlığında bir önemli toplantı yapıldı. C.H.P.’liler bütün ihtimalleri ölçüp biçtiler. En sonda gördüler ki bir tek hal çaresi vardı: Muhalefet partilerinden birinin seçime girmesi, ötekilerin onu desteklemesi. Yani, iktidarın partilere yasak ettiği işbirliğini sandık başında seçmen bizzat yapacaktı. Tabii, iştirak edecek parti C.H.P olacaktı. Ancak o, ortaklarının desteğiyle D.P.’ye kafa tutacak ve iktidarı onun elinden alacak güçteydi. Teklif, tahmin olunacağı gibi C.M.P ve Hür. P.’de hiç müsait karşılanmadı…[Koyu renk vurgular bana aittir.].”

“Üçlü masa” ittifakının bozulmaması için Cumhuriyet Halk Partisi önderliğinde verilen bu mücadele maalesef sonuç vermedi ve seçimlere ayrı listelerle girildi. 21 Ekim 1957 tarihinde yapılan seçimlerde üç muhalefet partisinin oy oranı yüzde 52,4 iken, Demokrat Parti yüzde 48,6 oy aldı. Ancak, listeli çoğunluk sisteminin yol açtığı temsilde adaletsizliğin etkisiyle Demokrat Parti’nin Meclisteki temsil oranı yüzde 69,4’ü bulurken, muhalefet bakımından bu oran sadece yüzde 31,4’te kaldı. Başka bir ifade ile muhalefet cephesinin oyu Demokrat Parti’den daha fazla olmasına rağmen Demokrat Parti iktidarda kalmaya devam etti.

Bu aşamada cevaplandırılması gereken kilit soru ise şuydu: İktidarın bütün girişimlerine rağmen “üçlü masa” ittifakı bozulmasaydı nasıl bir siyasal tablo oluşacaktı? Sayın Erol Tuncer, kitabında bu soruya ayrıntılı bir şekilde yanıt vermiştir. Buna göre muhalefet partileri arasındaki işbirliği gerçekleşseydi, Demokrat Parti 47 yerine sadece 24 ilde seçimleri kazanabilecek, buna karşılık 245 milletvekili çıkarabilecekti. Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi’nden oluşan muhalefet bloğu ise 43 ilde toplam 365 milletvekili elde edecek, bu şekilde Demokrat Parti iktidarı söz konusu olmayacaktı.

5. Üçlü İttifaktan Altılı Masaya…

Görüldüğü üzere Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi, Sayın İsmet İnönü’nün muhalefetin dağılmaması konusundaki birleştirici çağrılarına kulaklarını ısrarla tıkamasaydılar, 1957 seçiminde iktidar el değiştirecekti. Muhalefetin aldığı oylara bakıldığında, 1957 seçiminin aslında kazanıldığı, bazı siyasal hesaplarla işbirliğinin gerçekleşemediği anlaşılır. Gerçi iktidar, muhalefet ittifakının bozulması için iki adım atmıştı. Birincisi, seçim kanunu değişikliğine göre iki veya daha fazla siyasi partiden oluşacak bir “karma liste” yapılamıyor, farklı siyasi partilerin adayları aynı seçim listesinde sıralanamıyordu. İkincisi, muhalefet partisi milletvekillerinin istifa ederek diğer bir siyasi partiden aday gösterilmeleri engellenmişti. Bu durumda üçlü ittifakın zarar görmemesi tek bir partiden seçimlere girmek ve hâlihazırda milletvekili olanların seçimde aday olmaması şartına bağlıydı. Fakat Hürriyet Partisi ve Cumhuriyet Millet Partisi yöneticileri bu görüşe sıcak bakmamışlar, kendi listelerinden seçimlere girerek yeniden milletvekili olmayı tercih etmişlerdi. Seçimler sonucunda parlamentoda oluşan siyasal tablo her açıdan olumsuzdu. Zira Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi Türkiye genelinde yalnızca 4’er milletvekili çıkarabilmiş, iktidar ise Demokrat Parti’de kalmıştı.

Türkiye önümüzdeki günlerde kritik bir seçim süreci içerisine girecektir. İşte bu noktada 1957 seçimi önemli bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Altılı masa geçmiş siyasal deneyimleri göz önünde bulundurarak hareket etmeli, muhalefet cephesinin birliğine hâlel gelmemesi adına büyük bir çaba sarfetmelidir. Bugün de iktidar tıpkı Demokrat Parti’nin yaptığı gibi seçimlerden önce seçim kanununu değiştirmiş ve ittifak olarak seçimlere katılmayı özellikle oy oranı az olan siyasi partiler açısından anlamsız kılmıştır. Bu düzenlemenin amacı mevcut muhalefet bloğunu dağıtmaktan başka bir şey değildir.

1957 seçimi öncesinde kabul edilen benzer hükümler muhalefet ittifakının bozulmasına neden olmuştur. Seçmenler, sandıkta muhalefet partilerinin lehine çoğunluk sağlamış olsalar da o dönem kullanılan seçim sistemi iktidar değişikliğini engellemiştir. Ancak, 65 yıl önce verilen mesajın bugün iyi okunması gerekir. O gün iki muhalefet partisi mevcut vekillerinin tekrar vekil olmalarını sağlamak için Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında ittifak kurmaya yanaşmamış ve iktidar kaybedilmiştir. Geçmişten gerekli dersler çıkarılmalı, hatalar tekrar edilmemelidir. Altılı masanın iradesi ve birliği tüm siyasi partilerin amaçlarından üstündür. Masayı birlikte tutmanın seçimin kazanılmasında çok önemli bir rol oynadığı unutulmamalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi, tarihsel misyonuna uygun şekilde geçmişte olduğu gibi bugün de birleştirici işlevini yerine getirmektedir. Nitekim bu bütünleştirici işlev, Cumhuriyet’imizin demokrasi, hukuk ve adalet ile taçlandırılmasını sağlayacaktır.