İsrail ile Hamas arasındaki savaş, Ortadoğu'daki diplomatik, politik, ekonomik ve askeri dengeleri ve ilişkileri değiştirecektir. Bu durum uluslararası kurumlar, devletler, devlet dışı güçler dahil hemen herkesin kabul ettiği bir gerçeği ifade ediyor. İsrail'in Hamas’ı öncelikli olarak askeri bakımından tasfiye etmesi sadece ABD ve Avrupa Birliği bakımından değil aynı zamanda gelenekçi, totaliter ve anti demokratik sistemlerin bulunduğu Körfez ülkelerinin çıkarlarına uygun olduğu görülmektedir. Bu bakımdan binlerce insanın ölümüne yol açan İsrail'in Gazze’yi kuşatarak Hamas’ı tasfiye operasyonuna karşı Körfez ülkelerinden etkili olabilecek bir çıkışın olmaması, askeri, politik ve ekonomik güçlerinin olmamasından değil çıkarlarına uygun olduğu içindir.

Daha önce yazdığım makalelerimde belirttiğim üzere Hamas’ın Gazze’den tasfiye edilmesi sadece Körfez ülkelerini değil bölgenin tamamını etkileyecek bir kısım yansımaları olacaktır. Devletler kadar devlet dışı örgütlerin, özerk yapıların ve etnik grupların politik ve toplumsal durumunu da etkileyecektir.

Savaşın hangi düzeyde bölgeye yayılacağından bağımsız olarak askeri ve politik sonuçları kaçınılmaz olarak sarsıcı olacağı görülüyor. Bu süreçten en çok etkilenecek olan güçlerden birinin Kürtler olacağı açıktır. Bölgede stratejik bir güç olmaya başlayan, bütün hatalarına ve eksikliklerine rağmen dengeleri belirleme potansiyeli taşıyan Kürtler için yeni koşulların ortaya çıkmaya başladığını söyleyebiliriz.

Birincisi, ABD’nin Ortadoğu coğrafyasını daha uzun yıllar terk etmeyeceği tersine askeri politik ve ekonomik gücünü arttıracağı görülmektedir. Bunun bir başka anlamı; ABD'nin hem Irak Kürdistan Bölge Yönetimindeki hem de Rojava merkezli Kuzey Doğu Suriye'deki askeri üstlerini çok daha fazla güçlendireceği sonucu çıkıyor. ABD’nin bölgedeki askeri üslerini güçlendirmesi, İsrail-Hamas savaşını da aşan çok daha önemli bir stratejiye dayanıyor. Bu süreçte Irak Kürdistan Bölgesi ve Rojava/Kuzeydoğu Suriye çok daha merkezi bir rol oynayacaktır.

Özellikle İran'ın hem Suriye hem de Irak'ta özel olarak kurduğu ve yönettiği gruplar üzerinden, Irak Kürdistan Bölgesinde ve Kuzeydoğu Suriye'de yaratmak istediği askeri ve politik istikrarsızlığa karşı ABD’nin çok net bir tutum alacağından kimsenin şüphesi olmasın.

İkincisi, ABD'nin uzun yıllar önce belirlediği enerji koridorunun Irak Kürdistan Bölgesi ve Afrin-İdlib dahil Rojava üzerinden Akdeniz'e indirme stratejisinden henüz vazgeçmediği ve uzun vadeli bir politikayla bunu yaşama geçirmeye çalışacağı söylenebilir. Bu nedenle ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği tarafından belirlenen ortak  strateji olarak Kürt bölgelerinin korunması ve güçlendirilmesi çok daha fazla ön plana çıkacaktır.  Küresel güçlerin bölgedeki askeri güçlerini arttırmak ve kalıcı hale getirmek için bölge aktörleri içerisinde özellikle Kürtleri çok daha fazla ön plana çıkartmaları ve bir rol biçmeleri kimseye sürpriz gelmemelidir.

Üçüncüsü, İsrail-Hamas savaşının sadece bu iki güç arasında lokal bir çatışma olmayacağı zorunlu ve kaçınılmaz olarak bölgeyi doğrudan etkileyecek bir düzeye çıkacağı herkesin hemfikir olduğu ve kabul ettiği bir gerçeği ifade ediyor. ABD'nin baskısı ile İran ve Hizbullah'ın savaşa aktif olarak katılmaması sorunu çözmeyecektir. Bölgedeki jeopolitik dengelerin değiştirilebilmesi için Hizbullah'ın askeri olarak tasfiyesi de gündeme gelecektir. Özellikle İran'ın Ortadoğu bölgesindeki askeri ve politik etkisinin zayıflatılması için molla rejimine karşı orta ve uzun vadede bir kısım askeri yaptırımların gündeme geleceği de bugünden hesaplanan bir durumdur. ABD, İngiltere ve AB,  İran'ın askeri gücünü kırmak ve iç politik dengelerdeki istikrarsızlığı geliştirmek için bölgedeki Kürt güçlerine zorunlu ve kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyacaklardır. Hem Irak ve Suriye'de önemli bir askeri güç oluşturan Kürtlerin hem de İran'ın Kürdistan eyaletinin önemli bir rol oynayacağını söylemek yanlış olmaz. Bu bakımdan ABD merkezi küresel güçlerin önümüzdeki süreçte Kürtlerin stratejik bir rol oynamaları için çok daha aktif olarak destekleyeceklerini söyleyebiliriz.

Dördüncüsü Birinci ve İkinci körfez savaşıyla Irak’a yapılan askeri müdahaleyle ve Suriye’ye yapılan iç müdahaleyle nasıl ki bu iki ülkenin sınırlarını fiilen değiştirmişse aynı şekilde İsrail-Hamas Savaşı da bölgedeki haritaları değiştirilmesinin bir aracı haline getirilmesi için önemli bir planlamanın yapıldığını söylemek yanlış olmaz. Haritaların değişimi, jeopolitik dengeleri ve önem ölçüde etkileyecektir. Bugün Irak'ta fiilen devletleşen Irak Kürt Kürdistan Bölgesinin ve Suriye'de artık geriye dönüşü mümkün olmayan Özerk yapının askeri olarak güçlendirilmesi, bu iki bölgenin birleştirilerek tek bir yapı haline getirilmesi tartışılmaya başlanmış bulunuyor. İki bölgenin birleştirilmesi stratejisi, İran'ın geleceğini doğrudan etkileyecektir. Böylelikle sınır değişimi sırasının İran’a geldiğini söylemek bir fantezi olmayıp reel bir durumu oluşturuyor. Aynı şekilde Türkiye ile Arap dünyası arasında bir Kürt koridorunun kurulması da dengeleri çok ciddi oranda etkileyecektir. Bölgede ister tek merkezli bir Kürt bölgesi ister Rojava-Kuzeydoğu Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesi olmak üzere iki ayrı özerk bölge olsun bu iki statünün uluslararası alanda kabulü Türkiye'yi de zorunlu ve kaçınılmaz olarak etkileyecektir.

Beşincisi Türkiye'nin Hamas politikası, sadece Türkiye'nin bölgedeki stratejisini ve politikalarını değil aynı zamanda iç dinamiklerini ciddi oranda etkileyecektir. Batı, bütünlüklü olarak Hamas’ı ‘terörist’ olarak ilan etti. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas’ı ‘mücahit bir örgüt’ olarak görmesi, Dışişleri Bakanı Fidan'ın özellikle ‘ABD ve Batı'nın YPG ve FETÖ'yü terörist görmediği için biz de Hamas’ı terörist görmüyoruz’ biçimindeki açıklamaları aslında Türkiye'nin ne gibi sorunlarla karşı karşıya bırakılacağını anlamamaktır. Türkiye'nin Hamas, Hizbullah ve İran politikasının, ABD ve Avrupa Birliği merkezi küresel güçlerin stratejileri ile ters düşeceği görülmektedir.  Böylelikle Türkiye kendisi dışındaki NATO üyeleriyle fiilen ters düşen bir strateji oluşturmasının askeri ve politik karşılığı ne olacaktır sorusu gündeme geliyor.

Ortadoğu’nun yeniden dizaynında yer alan küresel güçler, Türkiye'nin iç dinamiklerine çok yönlü müdahale edebilirler. Örneğin PKK'nin askeri olarak güçlendirmesinin önünün açılması, Irak Kürdistan Bölge Yönetiminin PKK’ye yönelik uyguladığı ambargonun kaldırılması, özellikle Irak'taki Türk askeri üslerinin zor uygulanarak bütünüyle kapatılması gibi birçok sorun Türkiye'nin karşısına çıkacaktır. Aynı şekilde Suriye'de Türkiye'nin askeri olarak kontrol altına aldığı bazı bölgelerde çıkartılması için  ABD’nin askeri desteğinde Suriye Demokratik Güçlerinin operasyonlarını yoğunlaştırması, bölgedeki Uluslararası Koalisyon Güçlerinin SİHA’nın vurulmasında olduğu gibi Türkiye’nin kara ve hava güçlerine yönelik yeni saldırılar gündeme gelebilir.   

Küresel güçler, İsrail-Hamas savaşının askeri sonuçlarını jeo-politik  hedeflere dönüştürmek ve Ortadoğu’nun dengelerini yeniden belirlemek için  Kürtlere stratejik bir rol biçeceklerine dair çok sayıda veri bulunuyor. Bu bakımdan Kürtlerin İsrail-Hamas politikasını nasıl tanımlayacakları da önem arz etmektedir. Kürtler, tarihsel olarak Filistin halkının mücadelesini destekledi. Ancak ortaya çıkan jeopolitik dengelerin de doğru okunması ve buna uygun bir stratejinin belirlenmesi de  önemlidir.

Kürtler, Filistin’in durumundan dersler çıkartmalı

Kürtler, Filistin’in karşı karşıya olduğu durumdan çok yönle dersler çıkartmaları gerekli ve zorunludur. Bugün Filistin’de Hamas’ın kontrol ettiği Gazze ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kontrol ettiği Batı Şeria olmak üzere ikiye bölünmüş durumda. Dünya, İsrail-Filistin merkezli iki devletli bir çözüm üzerinde yoğunlaşırken, Filistin’in kendi içerisinde ikiye bölünmüş olması, Filistin meselesini uluslararası alanda politik bakımdan ciddi oranda zayıflatmaktadır.  Aynı şekilde Irak Kürdistan Bölge Yönetimi, fiilen Barzani ve Talabani ya da Hewler ve Süleymaniye olmak üzere iki merkeze bölünmüş durumdadır.  Uluslararası güçler, yıllardır Peşmerge güçlerinin tek merkezli ve profesyonel bir askeri güce dönüştürülmesi için IKBY üzerinde sürekli bir baskı oluşturmaktadırlar.  ABD ve AB merkezli küresel güçler, IKBY ile Rojava’nın aşamalı olarak birleştirilmesi üzerinden çalışırlarken Kürt politik güçleri arasındaki rekabet ve çatışmaların artması ortaya çıkan jeo-politik fırsatları  değerlendirememek olarak görülmektedir.

İsrail-Hamas savaşının Ortadoğu’da yaratacağı jeopolitik dengelerin merkezinde olan önemli güçlerden biri Kürtlerdir. Sorun şu: Kürtler bu jeopolitik gelişmeleri kendi stratejik çıkarları için kullanmaya başarabilecekler mi?