Refik Halid Karay’ı bilirsiniz; “Memleket Hikayeleri”nin yazarı. İşte o kitabın 13. hikâyesidir “Sus Payı”. 1909 tarihini taşır. Şöyle anlatır Bursa’nın ipek işçisi kadınlarını: Bir gün kırmızı kurdelesinin süslediği ipek saçlar altında sevine sevine, neşeli, kuvvetli gelen yeniler, bir iki yıl sonra güçsüz ayaklarını, nalçalı kunduralarını taş kaldırımlar üstünde zorla sürükleyerek kulübelerine çekilirlerdi.”

Yalnız 6 saatleri vardır “yanan göğüslerini ve ağrıyan başlarını dinlendirmek” için. “Her kemiği ayrı sızlayan bu zavallı vücutlar” diye anlatır Refik Halid Karay onları. Sanırım Türkiye edebiyatında “iş cinayeti” konulu alan ilk öykü.

ERMENİ, RUM, TÜRK KADIN İŞÇİLER EL ELE

“Bunlar 100 yıl önceydi” deyip geçmek de mümkün, İSİG raporlarına bakıp katmerlenerek sürdüğünü görmek de. Bazen abartılı gibi gelir; bir işçi düşüp ölecek ve fabrikada, atölyede, inşaatta hayat eskisi gibi devam edecek. Sayısız örneğini duyduk, dinledik, okuduk oysa. Şimdi bir kez de beyaz perdede görüyoruz.

Metin Yeğin’in bugün vizyona giren filmi “Grev”, bu toprakların tarihindeki en önemli direnişlerden birini, 1910 Bursa kadın grevini anlatıyor. Kanlarıyla dönen bir çarka bir anlığına “dur” diyor kadınlar; ölü bedenlerin ardından “Paralarını sildiklerim” tiradı yükseliyor: Şartlarımız düzelene kadar, maaşımız düzelene kadar hiçbirimiz çalışmıyoruz!” Rum, Ermeni ve Türk kadın işçilerin el ele verdiği “Grev”de, “başka türlü bir dünyanın, başka türlü bir Türkiye’nin mümkün olduğuna dair” o güçlü hissi duyuyoruz bir kez daha.

İSPANYOL GAZETECİNİN GÖZÜNDEN

Yönetmen Metin Yeğin, daha filmin başında “Avrupa burjuvazisi”nin ve “yerli işbirlikçileri”nin rolünün altını çiziyor; sonrası zaten Rum, Ermeni, Türk, İrlandalı, Basklı insanları buluşturan bir büyük direniş... Hikâyede Bursa’ya gelen Basklı bir gazeteci, ki biz onun yazıp çizdiklerinden öğreniyoruz grevi, eşi Duyun-u Umumiye’de çalışan İrlandalı bir süfrajet, Rum komünist Yannis, Ermeni komünist Paramaz; bolca Maria ve kadın işçi var.

“Hasta adam” Osmanlı’nın borç yükünün işçi sınıfının kanıyla, canıyla ödendiği koşulları tüm çıplaklığı ile ortaya seriyor Metin Yeğin; vurgusu “işçilerin ortak mücadelesine”, okları ise “Avrupa burjuvazisi”ne dönük. Yer yer “manifesto”ya dönüşen diyaloglar; son damlasına kadar sömürüyü hedeflemiş uluslararası bir sistemi tüm mekanizmalarıyla sorguluyor. Uluslararası sınıf hareketi de eleştiri oklarından kurtulamıyor.

KARŞI SAFTAKİLER VE “BİZİMKİLER”

29 Ağustos 1910’da dönemin Sabah gazetesine “Bursa’da uzun süreden beri iş koşullarının düzeltilmesini bekleyen ipek işçileri greve gitti” manşetini attıran “Grev”i, bize Selanik doğumlu bir İspanyol’un gözüyle izliyoruz. Filmde pek de varlığını göremediğimiz 2. Enternasyonal’in temsilcisi olan İspanyol gazeteci, çizimleri ve yazdıklarıyla yıllar sonra Grev’i anlatıyor. Filmin İspanya’da yapılan çekimleri ve La Casa de Papel’in Lizbon’u Itziar Ituno Martinez de bu bölümlerde yer alıyor.

Filmdeki Avrupalı karakterler gibi, Osmanlı tebaası da iki bölünmüş durumda; Avrupa burjuvazisinin safındakiler ve “bizimkiler”. Basklı oyuncu Martinez’in galada söylediği “Bu filme katıldım, çünkü bu filmde bir kadın direnişi var. Tüm kadın direnişleri benim kalbimdedir” sözleri filmdeki karakterlerin ruhunu da yansıtıyor. Osmanlı’nın son döneminde, özellikle 1908 grevleriyle kendini gösteren sınıf hareketinin ruhu da filmde yerini alıyor. Bir avuç Rum ve Ermeni komünistin greve desteği; Osmanlı’daki sosyalist hareketin karakterini simgeliyor.

GREV’İN ÖZNELERİNE BİR ÇAĞRI

Bursa, Bilecik ve Adapazarı’daki binlerce ipek işçisi kadının katıldığı grevi, ipek sektöründeki sömürü çarkını anlatan bu dönem filminin sanat yönetmenliğini Mustafa Ziya Ülkenciler yapıyor. Beykoz Kundura’nın platoya dönüştürülen fabrika alanında çekilen “Grev”de, Pelin Batu, Tansel Öngel, Nihan Aker, Orhan Alkaya, Murat Çidamlı başlıca rolleri üstleniyor. Bu nedenle filmin galası için, Cumhuriyet dönemi işçi sınıfının izlerini taşıyan Beykoz Kundura tercih edilmiş.

Bugün sınırlı sayıda sinema salonunda vizyona giren film ile ilgili Yönetmen Metin Yeğin’in bir çağrısı var. “Sadece 20 biletin alındığı bir yerde bile seans konulacağını" söyleyen Metin Yeğin, özellikte "Grev” filminde anlatılan mücadelenin öznelerine çağrı yapıyor. Metin Yeğin’in çağrısı şöyle: “Arkadaşlar bir sürü yerde 'Grev' in olup olamayacağını soruyor. Biz de her yerde seyredilmesini istiyoruz tabii ki. Bu nedenle dağıtım şirketiyle anlaştık sadece 20 biletin alındığı bir yerde bile, seans koyacak arkadaşlar. Bu yüzden, fabrikadan işçiler, okullardan öğretmenler, öğrenciler ya da işsizler ki bolca biz de ve kadınlar 'Grev' filminin özneleri, komşular alt kat üst kat fark etmez ve yahut kahveden arkadaşlar, ayrı ayrı ya da birlikte, nasıl olsa sinemada buluşursunuz, alırlarsa 20 bilet ve askıya da asabilirler bileti isteyenler, o zaman orada 'Grev' olacak. Yani 'Grev'i sizin mahalle sinemanızda bilin ya da padişah filmlerini seyretmeye devam edin 🙂”

Grev filminin gösterime girdiği sinemalar aşağıda, girmesini istedikleriniz için Metin Yeğin'in çağrısına uyup toparlanmanız mümkün.