Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj felaketinden sonra Tuz Gölü’nde ölen flamingo yavrularının görüntüleri bana yavru Aylan’ı anımsattı. 2015’te Akdeniz’de bir teknenin batması üzerine yavru Aylan’ın masum vücudu Bodrum’da sahile vurmuştu. Suya kavuşamayan yüzlerce yavru flamingo da öylece dizilivermişti Tuz Gölü’nün kıyısında…

Geçtiğimiz ay yapılan Madenciliğin Politik Ekoloji Sempozyumu’ndaki sunumunda (sunumları Ekoloji Birliği’nin YouTube kanalından - I, II, III, IV - izleyebilirsiniz) Aslı Odman, her işçi cinayetinin, her meslek hastalığının bir ekolojik cinayetin alameti olduğunu söylemişti. Bu önermeyi her hayvan cinayetinin, her ekolojik kırımın bir işçi cinayetinin, bir toplumsal kırımın alameti olduğu şeklinde tersine çevirebiliriz. İki önerme de doğrudur ve hangisinin önce olduğu sadece sizin konuya giriş için hangisini seçtiğinize bağlıdır.

Marmara Denizi’nin ölümü ile etrafında yaşayan yirmi milyondan fazla insanın ölümü arasında sadece zamansallık farkı var. Biri daha hızlı diğeri daha yavaş, biri bütün olarak diğeri tek tek; ama her halükârda ölüyor. Tuz Gölü’ndeki yavru flamingoların ölümü ile onun etrafında yaşayan insanların ölümü arasında da benzer bir zamansallık bağlantısı var. Yavru flamingolar, Tuz gölü, Konya ovası… Hepsi ölüyor, kendi zamanlarında…

Flamingoları kim öldürdü? Bu sorunun cevabını bulduğumuzda Tuz Gölü’nün, Konya havzasının kimler tarafından öldürülüyor olduğunu da bulacağız.

Konya Kapalı Havzası’ndaki (KKH) Tuz Gölü ve çevresi, dünyanın başka hiçbir yerinde yaşamayan pek çok bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. Anadolu’ya gelen flamingoların iki üreme merkezlerinden biri burası. Her yıl farklı ülkelerden ve ülke içerisinden 20-22 bin “allı turna” flamingolar hem beslenmek hem de kuluçkaya yatmak için buraya gelir. Mart gibi yumurtladıktan sonra 30 gün kuluçka süresi olur. Yumurtadan çıkan yavrular 75-90 gün arasında uçmayı öğrendikten sonra sonbahar aylarıyla birlikte İtalya, İspanya, Fransa ve Kuzey Afrika gibi farklı bölgelere yayılarak göç eder. Bu yıl maalesef yüzlercesi daha suya ayaklarını sokamadan, daha uçmayı öğrenemeden öldüler.

Çünkü üreme alanlarında sular çekilmişti. Yavru flamingoların ölümünü belgeleyen Aksaray Fotoğraf Sanatçıları Derneği başkanı Erdem Zengin ile başkan yardımcısı Fahri Tunç, ''2020 yılında buraya geldiğimizde yaklaşık 40 santimetre su vardı. Bu yıl geldiğimizde hiç su tespit edemedik. Daha önceki yıllarda bu bölgede flamingolara rastlıyorduk. Ancak bu yıl hiç flamingoya rastlamadık. Su olmadığı için de özellikle yavru flamingoların öldüğünü tespit ettik'' diye durumu açıklıyor.

Çevre Bakanlığı ekipleri tarafından yapılan incelemede flamingoların yaşadığı bölge olan Tuz Gölü sınırındaki Gölyazı Mahallesi yakınından geçen iki su kanalı ile Aksaray'ın Ulukışla Mahallesi'nden geçen bir kanala bent çekildiği saptandı. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından su kanallarına bent çekilip oradaki su pompalar vasıtasıyla tarlaları sulamak için kullanılmıştı. Tabi Bakanlık hemen çiftçileri suçlu ilan edip soruşturma açacağını duyurdu.

Ama gerçekte tek suçlu bu iki köydeki çiftçiler miydi? Elbette hayır.

Esas sorun, Konya Kapalı Havzasının (KKH) ekolojisini bozan iki adım: başta şeker pancarı olmak üzere su tüketimi fazla olan ürünlere dayalı tarım ile sığır yetiştiriciliği ve bu sığırlar için yapılan mısır, yonca tarımı…

Konya Kapalı Havzası Türkiye’deki 25 su havzası içerisinde kapalı havza özelliğinde olan tek havzadır. Havzada birçok göl ve sulak alan var ama birçoğu kuruma tehlikesi ile karşı karşıya. Akgöl (Ereğli), Eşmekaya (Eskil), Suğla Gölü (Bozkır), Hotamış Sazlığı gibi önemli su kaynakları şu an için kurumuş, Akşehir ve Çavuşçu Gölleri kuruma tehlikesi ile yüz yüze. Tuz Gölü’ndeki su yarı yarıya azalmış durumda.

Havzada kuraklık şartlarının ana nedenleri kontrolsüz bir şekilde süregelen ve artarak devam eden tarımsal su kullanımı ve son 30 yıllık dönem içinde yağışların azalışıdır. Tarımda daha çok sulama gerektiren bitki deseni seçimi nedeniyle gün geçtikçe sayıları hızla artan yeraltı suyu sondajları, bunların uygun olmayan hidrojeolojik ortamlarda sürdürülmesi ve bilinçsiz sulama teknikleri su kullanımını artırmakta ve dolayısıyla kaynakları hızla tüketmektedir. Özellikle son yıllarda havzada çok su tüketen ürünlerin ekimi yaygınlaşmaktadır. Az su tüketen buğday-arpa gibi ürünlerin ekimi %23 azalırken çok su tüketen yonca, patates, mısır ve ayçiçeği gibi ürünlerin ekimi ise 8- 194 oranında artmıştır (WWF, 2014).

Konya Kapalı Havzası’nda da yıllık kullanılabilir su miktarı 2260 hm3 yüzeysel su, 2005 hm3 yeraltı suyu olmak üzere toplam 4265 hm3’tür. Yıllık kullanılan su miktarı ise 1393 hm3 yüzeysel su, 2670 hm3 yeraltı suyu olmak üzere toplam 4063 hm3 olarak gerçekleşmektedir. Karapınar alt havzasında ise yıllık kullanılabilir yüzeysel su miktarı 1064 hm3 iken bunun 418 hm3’ü kullanılmaktadır. Yıllık ortalama kullanılabilir yeraltı suyu miktarı 465 hm3 olarak belirlenmişken 1016 hm3’lük kullanım ile bu aşılmıştır. Başka bir deyişle Karapınar alt havzasında kullanılan yeraltı suyu miktarı mevcut su potansiyelinin iki katından fazladır. Yani havzada yıllık 8,5 milyar m3 su açığı vardır.

DSİ verilerine göre KKH’deki ruhsatlı kuyu sayısı yaklaşık 30 bin iken 70 bin adet izinsiz açılmış kuyu bulunmaktadır. Yeraltı suları 100 bini aşkın çoğu izinsiz açılmış kontrol edilmeyen kuyular vasıtasıyla çekilerek kullanılmaktadır. Kimi zaman ana haber bültenlerinde korkutucu sahneler olarak gösterilen dev obruklar işte böyle uygunsuz hidrojeolojik müdahalelerin sonucu artık yerleşim yerlerine de yaklaşmış durumda.

cemil tablo 1

cemil tablo 2

İktidarlar bu su açığını kapatmak için su tüketimini azaltacak tarım ürünleri yetiştirmek gibi tedbirler almak yerine başka havzalardan su transferi yapmaya dayalı “çözüm”ler geliştirmek için proje üzerine proje yapmaktadır. Konya Ovası Projesi kapsamında Akdeniz’e akan yukarı Göksu havzası sularının yıllık ortalama 414 hm3 kadarının Bağbaşı, Bozkır, Avşar barajları ve Mavi Tünel ile KKH’ye aktarılması hedefleniyor. Oysa bu yakın havzaya bakıldığında orada da uzun vadede kuraklık tehlikesi ile karşı karşıyayız.

Çünkü zaten Orta Anadolu ve Güneydoğu illeri genel olarak küresel iklim krizinin etkisi ve mevsimsel hava değişimlerinden dolayı kuraklık ile karşı karşıya. Her yıl sıcaklık rekorları kırılıyor, her geçen ay son 20, 30 ya da 50 yılın en sıcak ayı oluyor. Küresel iklim değişikliği sonucunda Havza’daki sıcaklık artışının 7 °C’yi bulabileceği, yağışlarda ise %20-30 düzeyinde bir azalma görülebileceği öngörülüyor. Buna rağmen bölgede su tüketimi fazla şeker pancarı, yonca gibi ürünlerin tarımı teşvik ediliyor.

Örneğin şeker pancarında 2002-2017 yılları arasında toplam üretici sayısı % 78, dekar bazında ekilen alan % 9 azalırken, üretim % 28, verimlilik % 41 ve pancar fiyatları % 184 oranında artmıştır. Daha az sayıda çiftçiyle daha fazla ürün elde edildiği, pancar fiyatlarının da yükselmeye devam ettiği bir tablo birkaç şirketin ve şeker sektörünün kârlarının belirleyici olduğunu gösterir. Bölgedeki bütün sulama politikası da bu büyük şeker pancarı üreticilerine göre belirlendiği için herkes de pancar yetiştirmeye mecbur bırakılmaktadır.

Daha fazla kâr için daha fazla şeker pancarı, yonca vb. ekimi ile daha fazla su tüketimi ve daha fazla kuraklık artışı… Türkülere konu olan allı turnanın da dahil olduğu zengin biyoçeşitliliğin kaybı ile çehresi değişen bozkır ekosistemi. Bir sonraki yıl kaçı geri gelecek yavrularını kaybeden flamingoların? Her şey tam da Marx’ın söylediği gibi gerçekleşiyor: Sermaye “Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır; yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insani yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılamayacağı tehlike yoktur.”

İşte flamingoları vuran katili bulduk sayılır. Parayı takip edersen katili bulursun.