İki hafta önce yapılan NATO Zirvesi'nin Türkiye açısından en çok konuşulan konusu elbette Afganistan’daki işgal gücü ABD’nin işini taşeron olarak Türkiye’ye bırakmayı teklif etmesi idi. Türkiye tarihinde böyle bir kara leke var: Kore’ye yine ABD’nin taşeronu olarak asker göndermek. Bu taşeronluk bazılarını elbette çok sevindirdi; çünkü her ülkede olduğu gibi bizde de en güçlü lobi savaş lobisi.

Afganistan, NATO Zirvesi'nden önce, iktidar üyelerinin uyuşturucu trafiğindeki rolünün Sedat Peker tarafından ifşa edilmesiyle gündem olmuştu. Dünyadaki yasa dışı afyonun % 90'ından fazlasının kaynağının Afganistan olduğu ve bu uyuşturucunun Avrupa’ya transferinin büyük kısmının da Türkiye üzerinden gerçekleştiği söyleniyor. Yine bir hatırlatma; Peker’in açıklamaları ile tekrar gündeme gelen Susurluk çetesi üyelerinin çok faal oldukları 1990’lı yıllarda da İran ve Irak sınırlarında askeri araçlarda uyuşturucu taşındığı ortaya çıkmıştı. O dönemin cumhurbaşkanı Demirel’in "Devlet bağırsaklarını temizliyor” demeçlerine rağmen bu küçük hatırlatmalarla bile memlekette her şeyin aynı tas aynı hamam sürdüğü anlaşılıyor.

Burada bunlarla ilgilenmeyeceğim. Ne oldu da Afganistan afyondan başka bir şey üretmeyen bir ülke haline geldi? ABD’nin 1979’da devreye soktuğu, o dönemki Sovyet işgalini engellemek amacıyla Usame Bin Ladin başta gelmek üzere Afgan mücahit milislerinin silah ve finansmanını sağlayan Siklon Operasyonu’ndan beri ülke ne hale geldi? ABD’nin 40 yıllık “operasyon”unun Afganistan’ın ekolojisi üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri ne oldu? Afganistan’daki güvenlik ekolojisi, ekolojinin güvenliğini nasıl yok etti? Bu sorulara yanıt aramak için yaptığım küçük bir araştırmadan öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Afganistan, neredeyse üçte ikisi çöl, geriye kalan coğrafyasının da yine üçte ikisi dağlık bir ülke. Birkaç vadinin dışında tarım için oldukça elverişsiz bir ekosisteme sahip. Kuraklık ve toprak erozyonu en temel sorun. Sovyet işgalinden önce ekilebilir arazi ülkenin % 15-25’iydi. Ülke topraklarının % 5’inde tarımının % 85’i yapılıyordu.

Savaş öncesinde Afganistan gıda alanında esasen kendi kendine yeten bir ülkeydi. Meyveler, ipek, pamuk ve diğer ürünleri ihraç ediyordu ve devlete ait madencilik, enerji, ulaşım, iletişim, çimento üretimi sanayisi ile tekstil ve tarım işletmeleri büyüyordu. GSYİH'nın yaklaşık yarısı tarım veya hayvancılığa dayanıyordu. Pamuk ve tütün dışında buğday, tahıllar, pirinç Afganistan'da temel ürünler. Ayrıca çok çeşitli meyvelerin yetiştirildiği meyve bahçeleri, üzüm bağları, zeytinlikler ve sert kabuklu yemişler de ülkenin üretiminde yer alırdı.

Pakistan sınırı boyunca yoğun bitki örtüsü vardır. Binlerce yıllık sedir ormanlarında nüfus artışı, kerestecilik, keçi ve koyun yetiştiriciliğinin beraberinde getirdiği aşırı otlatma ve otlak için ağaç kesimi büyük bir ormansızlaşma yarattı. 1970-72'deki kuraklık 80 bin insanı öldürdü. 1998-2002 yıllarındaki şiddetli kuraklık ormansızlaşma nedeniyle özellikle şiddetli oldu. Ormanlar, Sovyet işgalinin başlangıcında Afganistan topraklarının en fazla % 4,5'ini oluşturuyordu, ancak şimdi bu oran % 1’den az olabilir. Bir ülkenin hava kalitesini korumak için en az % 15'inin ağaçlandırılmasının gerekli olduğu farz edilir.

Zaten zorlu bir coğrafyaya sahip olan Afganistan, 1979’dan 1989’a kadar süren Sovyet işgali ve buna karşı ABD/NATO’nun İslamcı gruplarla birlikte yürüttüğü iç savaşla birlikte bambaşka bir ülke haline geldi. ABD’nin Stinger füzeleri ile donattığı mücahit grupların başlattığı iç savaş nedeniyle, tarım arazileri, meralar, sulama sistemleri büyük oranda tahrip oldu. Binlerce köy boşaltıldı. Nüfusun üçte biri evlerini terk etmek zorunda kalırken bunların çiftlikleri, tarlaları ve meyve bahçeleri de çürümeye terk edilmiş oldu. Dağlık bölgelerdeki mücahitlerin barınak ve saklanma yerlerinin yok edilmesi gibi güvenlik gerekçeleriyle bitki örtüsü yok edildi.

İç savaş ve sonrasında Taliban’ın iktidar olması ile Afganistan’ın en temel sorunu mayınlar oldu. Mayınlar toprak kullanımını engelledi, yüz binlerce canlı hayvan ya mayınlardan ya da bombalamalardan öldü. Ülkedeki mayın sayısına dair tahminler 10 ila 20 milyon arasında değişiyor. Bunların büyük kısmının Taliban zamanında döşendiği tahmin ediliyor. Mayın kurbanlarının yarısı çocuklar ve çobanlar, yine başka bir açıdan yarısı yetişkin erkekler. Mayınlar nedeniyle tarım ve hayvancılık yapılamaz hale geldiği için insanlar halen yaşam alanlarını terk etmeye devam ediyor. Bazı araştırmalara göre ailelerin beşte biri mayın kazalarından etkilendi.

İç savaşı kazanan ABD destekli Taliban, Vardak, Bamiyan ve Shomali Ovası’nda kendi “kavrulmuş toprak” stratejisine girişti. Kabil'in kuzeyindeki Shomali Ovası halkı, Taliban'a şiddetle direndi ve bölge, 90'ların sonlarında işgal edilen son yerlerden biriydi. Ağustos 1999'da Taliban bölgeyi “ulusal bahçeden ve ekmek sepetinden çorak araziye” dönüştürdü. Sayısı 200-300 bin arasında olan Tacikler sürüldü. Sulama sistemleri havaya uçuruldu, asma ve ceviz ağaçları yakıldı, ve en az 5 bin ev ateşe verildi. Dut, ceviz ve fıstık gibi meyve ve fındık ağaçları, kuraklığa ve buğday mahsulünün kırılganlığına karşı koruma sağladıkları için Afgan yaşamı için tarihsel olarak çok önemlidir. Bu yüzden de daha önceki aşiretler arasındaki çatışmalarda bile kimse bunlara dokunmazdı.

Taliban'ın en meşhur eylemlerinden biri 2001 yılında Bamiyan'daki 1500 yıllık dev Buda heykellerinin yıkılmasıydı. Taliban’ın bu eylemi daha sonraları IŞİD’in Ninova’daki binlerce yıllık heykelleri, camileri yıkması ile bir kez daha hatırlanacaktı. Ve yine 12 bin yıllık Hasankeyf’in sular altında bırakılması ile…

1998-2002 kuraklığı sırasında Taliban yönetimi, binlerce canlı hayvanın ölümüne, mahsul kaybına, ormansızlaşmanın şiddetlenmesine neden olarak çevre mültecilerinin savaş mültecileri havuzuna eklenmesini sağladı.

Ormansızlaşma, ekilebilir arazileri tahrip eden sel ve çığlara yol açan erozyona neden olur. 1997’de Salang Vadisi çığı 80 kişiyi öldürdü. 1998’de, Faryab ilindeki ani selde 20 insan ve 1900 sığır öldü, 600 ev kaybedildi ve üst toprak kaybı nedeniyle 7 bin dönümden fazla tarım arazisi hasar gördü. Bu olaylar doğrudan ormansızlaşma ve erozyona bağlı idi. Sovyet işgalinden bu yana, ormanlık alanların yüzde 70-90'ının kaybedilmesi ülke çapındaki eğilimi temsil ediyor. Bir tahmine göre ormanları 1980'den önceki noktaya getirmek için bir asır süren bir çalışma gerekiyor.

Afganistan bugün afyon üretiminin tekelini elinde bulunduran bir “narko-devlet”. Afyon yetiştiriciliği Afgan ekonomisi GSYİH'nın (gayri resmi olarak) yüzde 40-60'ını oluşturuyor. Tahminen 1,7 milyon Afgan doğrudan afyon yetiştiriyor. Ama esas parayı elbette afyondan eroin üreten tüccarlar kazanıyor.

The Politics of Eroin: CIA Complicity in the Global Drug Trade" kitabının yazarı Profesör Alfred McCoy, 1970'lerin ortalarında Orta Asya'da çok az eroin üretimin olduğunu aktarıyor. CIA gizli savaşının başlamasıyla, Afganistan-Pakistan sınırındaki afyon üretimi arttı. “ABD vergi mükellefleri tarafından finanse edilen silahlarla dolu kamyonlar Pakistan'dan batıdaki komşusuna gidecek, yeni rafineriler için ağzına kadar afyonla dolu olarak dönecek ve ölümcül ürünleri dünya çapında sokaklara çıkacaktı.” Bu sayede 1980'lerde Afgan afyonunun akınına uğrayan ABD’de eroin bağımlılığı iki katından fazla artacaktı. Afganistan'da 1970'lerde her yıl yaklaşık 100 ton afyon üretilirdi. 1989-1990'a gelindiğinde 10 yıllık CIA operasyonunun sonunda, bu asgari miktar yılda 2 bin tona çıkmıştı ve o dönemde bile dünyadaki yasa dışı afyonun yaklaşık % 75'ini oluşturuyordu. Taliban 2000 yılında afyon üretimini yasakladı ama bu, dünyadan istediği desteği görmesine yetmedi. 11 Eylül 2001’deki “ikiz kulelere saldırı” ile birlikte “terörizmle savaş” konsepti ilan eden ABD ve müttefiklerinin ilk işi Afganistan’ı işgal etmek olacaktı. “Uçakların Dünya Ticaret Merkezi'ni vurmasının üzerinden daha bir ay geçmeden, ABD birlikleri Afganistan'daki tarlalarda devriye geziyordu.”

Birleşmiş Milletler, 224 bin hektarlık tarlaya haşhaş ekildiği ve yılda yaklaşık 6.300 ton afyon üretildiğini tahmin ediyor. Afyon üretimi hiç kuşkusuz ilkin Afgan nüfusuna felaket getirdi. Her üç haneden birinin bağımlılıktan doğrudan etkilendiğini tahmin eden BM’ye göre, 2005-2015 yılları arasında yetişkin uyuşturucu kullanıcılarının sayısı 900 binden 2,4 milyona fırladı. Komşu Pakistan'da da tablo aynı: 1970'lerin sonlarında Pakistan'da neredeyse hiç eroin bağımlısı yokken 1985 yılına gelindiğinde, Pakistan hükümeti istatistiklerine göre 1,2 milyonun üzerinde insan bağımlı hale gelmişti.

ABD hükümetinin dünya çapındaki narkotik ticaretine doğrudan karışma konusunda uzun bir geçmişi var. Kolombiya'da Başkan Alvaro Uribe, Panama’da General Manuel Noriega, Nikaragua’da darbe için destek verdiği Rick Ross, Honduras’ta Juan Orlando Hernandez ABD’nin güçlü müttefikleri oldu. Emperyal hedefleri finanse etmek için yasa dışı uyuşturucu ticaretini ve bundan elde edilen kârları kullanmak, yüzyıllar öncesine dayanan büyük imparatorlukların değişmezi olagelmiştir.

Kaynaklar

The Security of Ecology in Afghanistan (Afganistan'da Ekolojinin Güvenliği), Jeffrey De Joannis, https://core.ac.uk/reader/36720220

https://mronline.org/2021/06/29/geopolitics-profit-and-poppies-how-the-cia-turned-afghanistan-into-a-failed-narco-state/?s=09