14 Mayıs seçimini de geride bıraktık. Herkesin, hepimizin çok fazla önem yüklediği bir seçimdi. Türkiye tarihinin en önemli seçimiydi. Ama yine olmadı. Peki neden olmadı?

14 Mayıs seçimini de geride bıraktık. Herkesin, hepimizin çok fazla önem yüklediği bir seçimdi. Türkiye tarihinin en önemli seçimiydi. Ama yine olmadı. Peki neden olmadı?

Size neden olmadığına dair tespitlerimi paylaşayım. 

Türkiye'de demokrasi olduğuna dair hepimizde çok ciddi bir yanılgı var. İnsanların sandıklara gidip oy vererek iktidarı değiştireceğine inanıyoruz. Halbuki öyle değil. Seçim süreci öncellikle demokratik bir şekilde yürütülmüyor. AKP devletin bütün imkanları ile çalıştı. Bütün bakanlar, resmi yetkileri ile sahadaydı. AKP iktidarı son bir haftaya girilirken bile on binlerce atama yaptı. Para dağıttı. Bütün bunlar olurken muhalefet hiçbir sorun görmedi. Bunları dert etmedi. Her şeye rağmen iktidarın değişeceğine inandık. Ama öyle olmuyor. Dünya siyaset tarihinin en uzun iktidarlarından biri ile karşı karşıyayız. Legal veya illegal bir şekilde birçok seçim görmüş bir siyasi iktidar var karşımızda. Bu siyasi iktidarı bence çok küçümsedik. Şöyle düşünün; 100 metre yarışında Kılıçdaroğlu sıfırdan başlarken Erdoğan 95. metreden yarışa başlıyor. Böylesi bir yarışta bile Erdoğan ipi göğüsleyemiyor. Ama yine biz her şey çok demokratik ve adil bir şekilde yapılmış ve kaybetmişiz gibi davranıyoruz. Yok arkadaşlar böyle bir durum söz konusu değil. 

DEVLET ERDOĞAN'A ÇALIŞTI

Devletin bütün kurumları Erdoğan için seferberlik ilan etti. Bütün kurumlar Erdoğan için çalıştı. Birkaç televizyon hariç bütün televizyonlar Erdoğan'ın her dediğini canlı olarak paylaştı. Kılıçdaroğlu'na yönelik yapılan manipülasyonlar, montajlar bütün kanallarda saatlerce paylaşıldı. Bütün bunlar olurken RTÜK en ufak bir sorun görmedi. Bütün bunlar olurken YSK en ufak bir sorun görmedi. Son bir haftada binlerce atama yapılırken, paralar dağıtılırken herhangi bir sorun görülmedi. Bütün valiler, kaymakamlar, kurum amirleri Erdoğan'a çalıştı. Kılıçdaroğlu'nun kimliğinden, inancına kadar her şey seçim malzemesi yapıldı. Bütün bunlar olurken muhalefete önemli bir kesim ama muhafazakarları ürkütmeyelim diyerek ürkek davrandı. Aman ortada kalan kararsız seçmenleri korkutmayalım denilerek birçok şey söylenmedi. HDP'yi terörize eden iktidara karşı HDP'ye karşı kafasını kuma gömen ve uzak durmaya çalışan bir muhalefet oldu. Muhalefet, iktidarın HDP kozundan kaçmaya başlayınca iktidar daha çok üstüne gitti. Çünkü seçmen de muhalefetin bu konuda çekindiğini, korktuğunu anladı. Erdoğan, Selahattin Demirtaş'ı sürekli "Terörist" olarak lanse ederken muhalefet buna karşı argüman geliştiremedi. 

SÜREÇ KILIÇDAROĞLU VE İMAMOĞLU ÜZERİNDEN YÜRÜDÜ

Süreç ağırlıklı olarak Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu üzerinden yürüdü. İmamoğlu ve Akşener daha seçimden bir gün önce ne kadar çok çalıştıklarının çetelesini çıkarıp anlattılar. "Ben şu kadar mitinge gittim, şu kadar şunu bu kadar bunu yaptım, en çok ben çalıştım" savunmasına girdiler. Daha ortada bir şey yokken herkes ganimet paylaşımı derdine girdi. Uhut savaşındaki tepenin ardında bekleyen okçular gibi herkes daha seçim gelmeden mevzisini terk etti. Herkes ne kadar çok çalıştığını kanıtlamaya çalışıp ganimetten en çok payı almaya çalıştı. 

Karşı tarafta ise herkes kayıtsız şartsız Erdoğan'ın kazanması için uğraştı. Çünkü çok iyi biliyorlardı ki Erdoğan kaybederse onlar da kaybedecekti. Devlet kurumlarından, medya organlarına, sosyal medya hesaplarından, trollerine kadar herkes mevzisini korudu. TikTok'tan, Facebook'tan, WhatsApp ve Telegram gruplarında Erdoğan editleri binlerce kez paylaşıldı.

MUHALEFET SÜRECE KRİZ İLE BAŞLADI

Muhalefet kanadı seçim sürecine başlarken kanadı kırık başladı. Daha ilk gün masada kriz çıktı. Daha ilk gün Akşener masadan kalkerken "Ne kumar masası ne de noter masasında olmayız" dedi. O birkaç günlük süreçte karşılıklı çok ciddi yıpranmalar oldu. İYİ Parti tabanı Kılıçdaroğlu'na ikna olmadı. Çünkü İYİ Partinin kendisi de ikna değildi. Sinan Oğan ve Bahçeli, Akşener'in ve İYİ Parti'nin bu kafa karışıklığını iyi kullandı. İYİ Partili seçmenlerin önemli bir kısmının Sinan Oğan ve Erdoğan'a gittiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. Şimdi ikinci turda İYİ Parti kendi seçmenlerini nasıl Kılıçdaroğlu'na konsolide edecek. Asıl mesele bu. Bunu yaparken en yüksek oy aldığı Kürt seçmenleri nasıl tutmaya devam edecek bu da ayrı bir muamma. Ben Kürtlerin yine Kılıçdaroğlu'nu yalnız bırakmayacaklarını düşünüyorum. Çünkü Kürtler bilinçli ve politik bir halktır. Manipülasyonlara kolay kolay gelmeyecek bir halktır. Önümüzdeki turda tekrar sandıklara gideceklerini ve sandık güvenliğini de koruyacaklarını düşünüyorum. Ama bunları yaparken çantada keklik olmadıklarını da herkesin bilmesi gerekir. 

MUHARREM İNCE ÇOK FAZLA CİDDİYE ALINDI

Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce konusunda bence yanlış yaptı. İnce bütün seçim propagandasını Kılıçdaroğlu'nu karalamak üzerine kurarken Kılıçdaroğlu hep ılımlı durmaya çalıştı. Bu da bir yerden sonra İnce'nin söylediklerinin bir karşılığının oluşmasına neden oldu. Başta Meral Akşener olmak üzere sürekli İnce'yi masaya davet eden açıklamalar oldu. Halbuki yapılacak şey çok belli ve netti. İnce'ye karşı anladığı dilden konuşmak ve davranmak gerekirdi. İnce'ye haddini bildirecek açıklamalar yapılmalıydı. Fazla hoşgörü bazen sahibini küçültür. İnce'nin AKP'ye çalıştığı en başından itibaren dillendirilmeliydi. Onun bu çabaları boşa çıkarılmalıydı. İnce ile çok fazla vakit harcandı. Kılıçdaroğlu'ndan en fazla oyu götüren Meral Akşener ve İYİ Parti oldu. Saadet Partisi ve diğer AKP'den kopan partilerin seçmenlerinin de ben Kılıçdaroğlu'nu çok fazla tercih etmediğini düşünüyorum. Şimdi bunların muhasebesi yapılmalı mı yapılmamalı mı emin değilim. Çünkü ikinci tura 2 hafta var ve yeni bir krizi kaldıracak zaman yok. Her şeyi sineye çekip 28 Mayıs için çalışmak gerekir. 

MUHALİF MEDYA İYİ BİR SINAV VEREMEDİ

Seçim gecesi muhalefete yakın medya organlarının da çöktüğünü hep birlikte gördük. İktidarın oluşturmaya çalıştığı algı oyunlarına geldiler. Çok çabuk gerildiler ve AA verileriyle toplumu demoralize ettiler. Anka'nın ise ekstra bir veri girmediğini gördük. İkinci tur için muhalif medyanın da kendine çok ciddi bir çeki düzen vermesi gerekiyor. Bu seçim medyanın çok tarafsız kalıp izleyebileceği bir seçim değil. Çünkü bu seçimlerde tarafsız kalan da iktidarı desteklemeyen de Erdoğan kazandığında kaybeder. Halk TV de kapatılır, Tele 1 de kapatılır, KRT de kapatılır, internet siteleri ve gazeteler de kapatılır. Yani aslında bu sadece Kılıçdaroğlu-Erdoğan seçimi değil bu hepimizin seçimi. 

MECLİS SEÇİMİ İÇİN HANGİ HATALAR YAPILDI?

Gelelim parlemento seçimine.

İktidarın bütün manipülasyon ve algı oyunlarını da dikkate alarak bunları yazıyorum. 

Muhafazakar ve erk zihniyete yönelik propaganda işe yaradı. LGBTİ propagandası işe yaradı. Erdoğan da Soylu da seçim yasakları öncesi son sözlerini LGBTİ üzerine söyledi. Yeniden Refah Partisinin bu kadar yüksek oy almasının sebebi de erkeklere yönelik propagandalarından kaynaklanıyor. Muhalefet belki farkında değil ama bizim toplumumuzun büyük bir bölümü hala kadınlara şiddeti meşru gören, onları eve kapatmayı meşru gören zihniyette. AKP iktidarı son 21 yıldır İmam Hatipler, eğitim politikaları ve medya propaganları ile buna çok fazla hizmet etti. Biz herkesin toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan, toplumsal cinsiyet kazanımlarımıza dil uzatanların cezalandırılacağını düşünüyoruz; ama öyle değil. Gerçekten öyle değil. Eğitim başta olmak üzere bütün kurumları çökmüş, yozlaşmış bir ülkeden bahsediyoruz. Bu kadar her şey çökmüşken insanların çok zihni açık bir şekilde değerlendireceğini mi düşünüyorsunuz?

NASIL DAVRANILMALI?

Peki ne yapalım? Bunlar oy getiriyor diye onların davrandığı gibi mi davranalım?

Hayır tabiki. Öyle davrandığınızda onlardan bir farkınız kalmaz. Ama anlatacaklarınızı çok daha geniş kitlelere ulaşabilecek şekilde anlatmanız gerekiyor. Bu mevcut eğitim sistemi içerisinden çıkan nesli iyi analiz etmeniz gerekiyor. Muhtemelen 5 yıl daha iktidarda kaldıklarında oylarını çok daha fazla artıracaklarını bilmeniz gerekiyor. Sadece AKP'nin 11 milyondan fazla üyesinin olduğunu bilmeniz gerekiyor. Bu 11 milyon üyenin küçük büyük bir şekilde bu pastadan pay aldığını bilmeniz gerekiyor. Siz o pastayı herkese eşit dağıtacağınızı söylediğinizde o pastadaki payı küçülenlerin sizi hoş görmeyeceğini bilmeniz gerekiyor. Türkiye'de yaşadığımız için çok fazla detayına giremiyorum. Ama bu toplumun önemli bir kesimi mülakatlarla sahip olduğu haklarını liyakatlarla kaybetmek istemiyor. Çünkü liyakat devreye girdiğinde AKP ve Erdoğan'a oy veren kitlenin çok önemli bir kısmının sistem dışı kalacağını hepimiz biliyoruz. Bu da bir tahmin, yorum falan değil net bir matematik. Üniversitelerdeki atamalarda, KPSS'lerde yüksek oy alanların değil yüksek derecede yakınları olanların atandığını hepimiz biliyoruz. Kılıçdaroğlu ve masa oturup buna çok iyi kafa yormalıdır. 

TİP VE YEŞİL SOL HANGİ HATALARI YAPTI?

Son olarak da Emek ve Özgürlük İttifakına ilişkin birkaç değerlendireme yapıp öyle yazımı sonlandırayım. 

Emek ve Özgürlük İttifakı masayı oluştururken sorunlu oluşturdu. Konuşulması gerekenlerin çoğu masada değil dışarıda hepimizin önünde konuşuldu. Böyle olunca da her iki taraftan da karşılıklı doğru olmayan açıklamalar ve değerlendirmeler yapıldı. 

HDP'li bazı isimler ve sosyal medya kullanıcıları sürekli olarak ittifak ortakları için "bizim oylarımızla meclise giriyorlar. Bizim sırtımızdan meclise giriyorlar" gibi ifadeler kullandı. Bu ifadeler TİP gibi bazı ittifak ortaklarını kendi potansiyelini görmeye teşvik etti. TİP de bazı kentlerde ittifak çatısı altında ayrı girdi ve 4 milletvekili çıkardı. 2018 seçimlerinde HDP listelerinden 2 TİP'li meclise girmişti. Bu defa ayrı girip 4 vekil çıkardılar. Burada tabiki ittifak olması çok önemli. Yoksa TİP'in aldığı oy baraj sorunu nedeniyle tek bir vekil dahi çıkaramıyordu. Ama Millet İttifakı içerisinde de birçok ortaklık kuruldu, Cumhur İttifakı içerisinde de ortaklıklar kuruldu. Örneğin Yeniden Refah Partisi, Büyük Birlik Partisi gibi.  Burada yanlış olan seçim sürecine girilmeden önce aralarındaki ilişkin çok netleşmemiş olmasıydı. Kamuoyu önünde yapılan tartışmalar keşke masa toplantıları yapıldığında yapılsaydı. Herkes eteğindeki taşları dökseydi ve iyi veya kötü bir çözüm ortaya konulsaydı. TİP tarafından da çok tepki çeken açıklamalar yapıldı, Yeşil Sol tarafından da yapıldı. Ahmet Şık'ın açıklamaları, Serra Kadıgil'in açıklamaları ve Pervin Buldan'ın "TİP'e verdiğiniz oylar AKP'ye gider" açıklaması. İttifak içinde yer alan partilerin karşılıklı olarak yaptıkları bu açıklamalar seçmenleri de gerdi ve kutuplaştırdı. İttifak görüşmeleri sırasında her şeyin konuşulmaması ittifaka en az 6-7 milletvekiline mal oldu. Ben burada sadece TİP'i eleştirmiyorum. Ben hem TİP'i hem de Yeşil Sol'u eleştiriyorum. En çok da Emek ve Özgürlük İttifakı içinde yer alan bütün partileri ve liderleri eleştiriyorum. Bana göre seçime en hazırlıksız yakalanan ittifak oldu. Buna rağmen seçmenler çok iradeli davranıp yine gereğini yaptı. Bu da ittifaka ve partilere ders olmalı. Bundan sonra yeni bir ittifak oluşturulurken her şey çok daha şeffaf bir şekilde konuşulmalı ve bütün stratejiler ona göre oluşturulmalı. Karşılıklı eleştiriler, küçümseyen ve mikromilliyetçi söylemler herkese kaybettirir. Çünkü önümüzde çok önemli bir yerel seçim süreci var. Emek ve Özgürlük İttifakı bir an önce oturup özeleştirisini yapmalı yeni sürece kafalarda hiçbir soru işareti olmadan başlamalıdır.