Ne güzel, ne muhteşem bir gün. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, acıdan sonra insana iyi gelen umudu müjdeler gibi.   8 Mart 1857 yılında kadınların acısından doğan bu  kutsal mücadele günün de  kadınlar hala hak ettiği kaygısız günlere ulaşamasa da eskiye göre  çok daha gelişti ve  dönüştü.

Daha çok görüyorum, daha çok duyuyorum kadınların hayatın merkezinde olduğunu, yaşama müdahale ederek devam ettiklerini. En gelenekçi toplumlarda yetişmiş  ve bu  geleneklerin olması gerektiğine inanmış kadınlarda bile bir haykırış bir farkındalık oluşturma çabası hakim. Mesela, Sivaslı komşumuz Döne teyze diyor ki:” Eşim neden beni dövecekmiş, ne hakkı var? Kendimi ezdirmem, o da insan ben de. Komşumuz Nurcan abla, Arife yenge, yakın arkadaşım Nevin abla ve ismini sayamayacağım nice değerli kadınlar, “ Dünyaya bir kere geliyoruz, bu hayatı başkaları için yaşayalım diye mi geldik. Her ne istiyorsak yaparız. Kadınlar istediği her şeyi üretebilir, dönüştürebilir. O özlemini duyduğumuz mutlu dünyayı inşa edebilir.” Sevinç gözyaşlarıyla dinliyorum tüm bu konuşmaları. Sonra  açık, kapalı, genç yaşlı fark etmez artık daha fazla kadının tek başına seyahat ettiğine tanık oluyorum.  Evet diyorum, çok bedeller ödedik, hala da ödüyoruz işin aslı. Ama engebeli yolları aştık, o erimez dediğimiz karları eritmeye başladık, yıkılmaz dediğimiz anlamsız tabular yok olmak üzere. Önümüzdeki yılların çok daha kahraman kadınlar var edeceğine olan inancımı ise, kadınların önceden çocuklarım için varım, ben yaşadım onlar yaşamasın minvalindeki kısır döngüden kurtularak artık kendim için varım, benim hayatım, benim bedenim, duygularım şeklinde hayata anlam katan düşüncelere yerini bırakmış olması. Değişim bir olayla başlar ama tam olarak yerini yeniye bırakması yıllar alabilir. Buraya gelmemizde sivil toplum örgütlerinin emeklerini ve teknolojinin hakkını teslim etmek gerek İnternetin artık hayati öneme sahip telefonlara inmesi ve ulaşılabilirliği bu durumu biraz daha hızlandırdı. Bilginin ulaşılabilirliği, etkileşimin çığ gibi büyüme potansiyeli tek başına kendini yeterli bulamayan kadınlara cesaret verdi.

Peki, kadınlar gününü sadece keyfimizden kutlayacağımız günlere gelmek için ne yapmamız gerek? Bana göre, kendimize, kadın kimliğimize inanmalıyız, hayata güvenimiz tam olmalı. Evet, çokça okumalıyız, olaylar üzerinde düşünmeliyiz. Denenmemişi denemeye cesaret etmeliyiz. Toksit ilişkilere, kişilere kalın harflerle hayır demeliyiz. Utanma duygusunun yerini ve zamanını yeniden gözden geçirip, ele almalıyız. Neden sadece kadınlar utanmalı, bu kanıya kim vardı? Bunun üzerinden tekrar tekrar geçmeliyiz.

Ve ayrıca, kadını eve hapsedip, doğurma özelliğinin dışında hiçbir vasfı olmadığına inandıran Eski Yunandan günümüze kadar gelen erkek egemen zihniyete karşı dayanışmayı kuvvetlendirmeliyiz. Dikkatinizi çekerim erkeklere demedim, erkek egemen zihniyete dedim. Çünkü bana göre kadın insana, doğaya, canlıya düşman olmaz, olamaz. Kadın hayat verendir. Yüz yıllardır bu dünyanın hakimiyetini eline alan erkek egemen zihniyete haykırarak söylemeliyiz, denediniz olmadı artık kenara çeklin, Göz yaşına, savaşlara boğduğunuz bu dünyaya sevgiyi, umudu, güzelliği, çiçeği, baharı ekmeye geldik.