Bedelini Ruslar ödeyecek gibi görünse de bütün Dünya ödeyecek. Suriyeliler, Türkler, İranlılar ve asıl hedef Çinliler. Hepimiz ödeyeceğiz. Kaynaklarını halkının refahına değil, bir grubun çıkarına harcayan otokratik yönetimler altındaki halklar, refahtan alamadıkları payın bedelini ödeyecek. Ama en çok; daha fakir, daha eğitimsiz, daha zayıf yakalananlar ağır bedel ödeyecek.

Hikâye 1978'de Rusya'nın Afganistan'a müdahalesi ile başladı. Ardından 1979 İran devrimi geldi. NATO'nun güneydoğu kanadının sağlamlaştırılması gerekiyordu, Türkiye’ye patladı. 1980 de laik-demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin 2002'de geleceği noktanın hazırlıkları başladı.

1979'da muhafazakâr Thatcher İngiltere'nin başbakanı olduktan sonra, ucuz Hollywood kovboyu, muhafazakâr Reagan'da 1981'de ABD başkanı oldu. Anglo-Saxon kardeşliğinin ilk sınavı 1982 İngiltere-Arjantin savaşıydı. Başarı mutlu etmişti.

Ve 1982'de huzurlarınızda kahraman Rambo! ABD askeri Vietnam'da harikaydı ama işte politikacıların ihanetine uğramıştı. Sinirleri bozuktu çocukların, o yüzden My Lai katliamını yapmışlardı. Sinemalar "Amerikalı anneler Rambo adında ne evlatlar doğurmuş" ile kavruldu. Ne ABD halkı ne de diğer halklar bunun yeni bir savaşın, reklam filmi olduğunu anlamadık. Ta ki Rambo aniden Afganistan dağlarında görülünceye kadar.

ABD var gücüyle nükleer silaha yatırım yapıp, halkın vergilerinden Yıldız Savaşları projesi üretirken, SSCB üstlendiği sosyalizm liderliğinin bedelini; halkının refahından kesip, Afgan batağına ve nükleer silahlanmaya ödedi. Bugün Afganistan'ın teslim edildiği Taliban-ABD kardeşliğinin kuruluş günleriydi. Rambo ve kahraman Taliban kahrediyordu komünistleri.

Kapitalizm, sosyalist yönetimler altındaki nüfusun serbest pazar ekonomisine açılması konusunda ısrarlıydı. Afgan savaşı SSCB ekonomisini baltaladıkça, refah desteği kaybolan Doğu Avrupa halklarının huzursuzluğu yükseldi. 90’da pastadan dilimler kopmaya başladı. Almanya, Polonya, Macaristan… SSCB dağıldı, yağmalandı, küçük diktatörlerin elinde büyük doğal kaynaklarıyla ülkeler doğdu.

Sonra oyunun kurallarını bilen eski KGB ajanı Vladimir Putin, klasik yöntemlerle çeki düzen verdi ortalığa: Güçlü ordusu ve istihbaratı ile devlet, devlete hizmet eden zayıf halklar ve koruma altına alınan küçük diktatörlerle hükmederek.

Hikâyenin ikinci bölümü yine İngiltere ile başladı. Almanya’nın ekonomik gücü, halkının artan refahı neredeyse majestelerini de Kıta Avrupası’na bağlıyordu ki Brexit geldi. Ve yine bir artist, Zelenski bu sefer cephedeydi. Sosyalizmden vazgeçmen, pazarında Coca Cola, Nike satman yetmez. Madenlerini, doğalgazını, petrolünü de Anglo-Saxson’larla paylaşmalısın.

SSCB ekolünden gelen Putin de geleneğe uyup, silahla çözmeye karar verdi. Ve bir haftada; devasa doğal kaynakları ile bağlanmaya çalıştığı Avrupa’dan kovuluverdi. Anglo-Saxonlar “Bizim çocuklar başardı” diyor mudur? Belki de.

Bedelini Ruslar ödeyecek gibi görünse de bütün Dünya ödeyecek. Suriyeliler, Türkler, İranlılar ve asıl hedef Çinliler. Hepimiz ödeyeceğiz. Kaynaklarını halkının refahına değil, bir grubun çıkarına harcayan otokratik yönetimler altındaki halklar, refahtan alamadıkları payın bedelini ödeyecek.

Ama en çok; daha fakir, daha eğitimsiz, daha zayıf yakalananlar ağır bedel ödeyecek. Bilin bakalım listenin başında kim var?