İran'ın Tasnim haber ajansının vermiş olduğu bilgiler dikkate alındığında, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Doğu Azerbaycan vilayeti Valisi Malek Rahmati, Tebriz imamı Muhammed Ali Alihaşim, pilot, pilot yardımcısı, mürettebat şefi, güvenlik şefi ve koruma olmak üzere 9 kişi helikopter kazasında yaşamını yitirdiler.  

Kazada güvenlik zafiyetti konuşuluyor. Örneğin, İran, ABD ile düşmanlık politikası yürütüyor ama helikopterin ABD üretimi ve oldukça eski olduğu belirtiliyor. İran’ın Rusya ve Çin ile çok yakın ilişkileri olmasına neden bu ülkelere ait bir hava aracı kullanılmadı? İkincisi durum ise hava koşullarının kötü olduğu halde pilot nasıl uçuş yapabiliyor? Ya da cumhurbaşkanı Reisi, bu uçuşa neden onay verdi? Üç  helikopter aynı anda uçuyor. Reisi ve Abdullahiyan'ın bindiği helikopter düşerken diğer iki helikopter ne yaptı? veya bu helikopterler neden düşen helikoptere yardım etmediler? Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Bütün bu karmaşık sorular içerisinde Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın ölmüş olmaları İran'ın iç politikasında ve Ortadoğu stratejisinde değişikliğe yol açıp, açmayacağı tartışılmaya başlandı.

Öncelikli olarak bir sorunun cevabının net verilmesi gerekiyor : Reisi ve Abdullahiyan’ın ölümleri bir kaza mı ? Yoksa bir suikast mı ? Bu iki sorunun cevabının net bir şekilde verilmesi önemlidir. Çünkü her iki olayın siyasal sonuçları bütünüyle farklı olacaktır.

İran devlet yöneticilerinin yaptığı açıklamalar veya İran basınında yer alan bilgiler  uluslararası alanda yapılan açıklamalar olayın bir kaza olduğu konusunda fikir birliği oluşmuş durumda. Ancak yukarıda sıraladığımız sorular çerçevesinde halen cevaplanması gereken önemli hususların olduğu söylenebilir.

İran basınında İsrail’ın ve Amerika'nın böyle bir suikast yapabileceğine dair zayıf da olsa iddialar bulunuyor. Ancak öncelikli olarak ABD'nin İran cumhurbaşkanına yönelik böyle bir suikast eylemi yapması, Amerika'nın bölgedeki çıkarları bakımından pek mümkün değildir. İsrail, İran'la çatışmalı bir durumda olsa da Reise yönelik bir suikast girişiminin, bölgesel politikaları bakımından olumlu bir sonuç vermeyeceğini bilecek durumdadır. İsrail'in bölgedeki en önemli müttefiklerden biri Azerbaycan'dır. İsrail, Azerbaycan'ı zorda bırakacak herhangi bir hamle yapmaz. Azerbaycan devlet başkanı Aliev ile İran cumhurbaşkanı Reisi’nin ortak yapılan bir baraj açılış töreni buluşmasından sonra böyle bir suikast eylemi, İsrail açısından çok daha büyük riskler taşıyacaktır. İsrail yönetimi, böyle bir suikastin özellikle Azerbaycan ile ilişkilerin olumsuz yönde etkileneceğini bilecek ve tespit edecek düzeydedir.

İran muhalifleri tarafından yapılan değerlendirmelerden biri de, İran'ın iç politik/ iktidar rekabetinden kaynaklanabileceğine dair ileri sürülen iddialardır. Ayetullah Ali Hameney sonrası ‘Dini Liderin’ kimin olacağına dair başlayan rekabetin iç çatışmaya dönüştüğü son yıllarda sıklıkla dile getirilmektedir. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin önde gelen adaylardan biri olduğu iddia ediliyordu. Buna karşılık özellikle Ali Hameney'in 1969 doğumlu oğlu, Müştebah HAMANEY’in de bu rekabetin içinde olduğu belirtiliyordu. Bu nedenle Reisi’nin ölümünde eğer bir suikast aranacaksa İran’ın iç dinamiklerine bakılmalıdır. Bu nedenle Müştebah da potansiyel şüphelilerden biridir.

Bütün bu olasılıklar hesaplanmakla birlikte ölümün bir kaza olduğu genel olarak kabul gören bir görüştür. Ancak  Reisi ve Abdullahiyan’ın ölümlerinin bir kaza olması, İran iç politikasına ve bölgesel ilişkilere etkisini ortadan kaldırmayacaktır.

İran'dan hangi partinin seçimlere gireceği ya da hangi adayların kabul edileceğini doğrudan molalardan oluşan ‘Uzmanlar Meclisi’ karar veriyor. Bu nedenle sistem karşıtı olan ya da rejime göre çok daha fazla liberal olan biri seçimlere sokulmuyor. Adaylar önemli ölçüde muhafazakar ya da liberal olsalar da rejime kökten bağlı olanlar özel olarak tercih ediliyor.

Reisi, sadece muhafazakarları değil aynı zamanda hem iç politikadan hem de bölgesel stratejide sertlik yanlısı grupları temsil ediyordu. Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Abdullahiyan hem İran’ın en önemli ve etkili diplomatlarından biri olarak biliniyordu hem de Devrim Muhafızlarının iktidardaki sözcüsü olarak kabul ediliyordu. Bu nedenle İran'ın Süleymani'den başlayan Ortadoğu siyasetinin devamı konusunda bir kararlılık ve istikrar vardı. Reisi ve Abdullahiyan ikilisi, muhafazakar politikalarının devamı konusundan bir irade beyan olarak algılanmıştı. İran'da bir genç Kürt kadının öldürülmesi ile başlayan halk hareketlerinin yarattığı siyasal sonuçlar ve bunlara karşı devletin izlediği en üst düzeydeki sertlik politikasında Reisi belirleyici bir rol oynadı.

İran'ın mola rejiminin toplumsal dinamiği esasen çökmüş bulunuyor. Bu nedenle cumhurbaşkanı ve Dışişleri bakanı'nın ölümü İran'da toplumunun alt dinamiklerindeki etkisi de farklı oldu. Tahran başta olmak üzere birçok büyük kentte askeri gücün koşunlandırılması iktidara karşı olası bir halk hareketine karşı önlem alma olarak yorumlandı. Yani İran molla rejiminin iki önemli simasının ölümü, toplumun bir kesiminde üzüntü yaratırken önemli bir kesiminde de tersine sevinç yarattı. Bu durum, İran’ın iç toplumsal dinamiklerinin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Hamaney’in «ülke işleri, hem ülkenin güvenliği hem de sınırların güvenliğinin yanısıra, yürütme tarafından ulusal düzeyde yapılması gereken işler düzenli şekilde ilerliyor. Kimse endişelenmesin. İnşallah Cumhurbaşkanı dönecek ve her şey en iyi şekilde yapılacak" biçimindeki açıklaması iç toplumsal tepkinin yaratacağı kaygı konusunda bir fikir vermektedir.

İran Anayasasına göre Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed  Muhber, geçici cumhurbaşkanı olarak atandı. Muhber, Meclis Başkanı ve Yargı Başkanı ile birlikte 50 gün  içerisinde  cumhurbaşkanlığı  seçimini yaptıracaktır. Ali Bagheri Kani de İran Dışişleri Bakan vekili olarak atandı.

İran’da kimin cumhurbaşkanı olacağı tartışması başlasa da, önümüzdeki süreci yönetecek kişinin yine muhafazakar olan birinin ön plana çıkartılacağı konusunda bir uzlaşı oluşmuş durumda. Dini Lider Hamaney’in işaret edeceği birinin cumhurbaşkanı olma olasılığı oldukça yüksek görünüyor. Buna rağmen rejimin restore edilmesini savunan ve hem Batı hem de Körfez bölgesiyle ilişkileri tamir edebilecek liberal eğilimli birinin cumhurbaşkanı olması da küçümsenemez.

İran’ın kimin cumhurbaşkanı olacağı meselesi, içte Devrim Muhafızları ile Ordu çelişkisi bakımından da önemli bir sorun. Devrim Muhafızları daha çok Farslılardan oluşmakta olup Ermenistan’a yakın bir siyaset izlerlerken, Ordu’nun komuta kademesi Azeri kökenli olup, Azerbaycan ile Ermenistan arasında tarafsızlık ilkesini savunmaktadırlar.

İran’ın hem iç toplumsal  dengeleri yeniden dizayn etmek, rejimin politikalarında nispi bazı değişiklere gitmek hem de Batı ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerde yeni bir politika belirlemek için cumhurbaşkanının kimin olacağı meselesinin yeni bir fırsat yaratabileceği de belirtilmektedir. Bugünkü dini lider Ali Hamaney’in oğlu Müştebah’ın sürpriz bir şekilde değişimi temsilen cumhurbaşkanlığına aday olabileceği de konuşulmaktadır.

Aday olarak kimin ön plana çıkacağı, İran’da stratejik kararlarda etkili olan ‘Uzmanlar Konseyi’nin kararı etkili olacaktır. Reisi’nin ölümü yeni bir dönem başlatacaktır. İster mahafazakar isterse liberal bir aday cumhurbaşkanı olsun İran’ın iç politik dengelerini ve bölgesel politikalarını etkileyecektir ve yeni bir sürecin başlangıcı olacaktır.  

İsrail ve Ortadoğu siyasetiyle bölgede sıkışan İran aynı zamanda içte Balücistan, Kürdistan, Doğu Azerbayçan gibi yapısal sorunlarla çok daha fazla boğuşacaktır.  Bu nedenle Reisi’nin ölümü İran için orta ve uzun vadede yeni bir yol ayr