Rusya kazanırsa, “içimizdeki şeytan” deyip NATO’ya, NATO kazanırsa “kapıdaki düşman” deyip Rusya’ya hesap vereceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’ni tüm bu faturalardan kurtaracak bir reçete var elimizde: Gazi Meclis’in etkin olduğu parlamenter sisteme geçmek. Bu tarihin garip bir cilvesi de olabilir, şans da… Nedeni ne olursa olsun harika bir fırsat.

İletişimin geldiği noktada savaşları oturduğumuz yerden canlı canlı seyrediyoruz. Yalnız ulusal ya da uluslararası medya aracılığı ile değil, yurttaş haberciliğiyle de anında haberdar oluyoruz gelişmelerden. Reality şovlar için yine kayıp bir hafta başlıyor. Masum insanların, gerçekte ideallerin olmadığını bilen askerlerin ölümlerini seyredeceğiz. Bir patlama olacak görüntüde, onlarca hayat sönecek, ölenlerin arasında yakınlarının olup olmadığını merak edecek insancıklar, birkaç yıl sonra haber bültenlerinin açılış görüntülerinde kalacak o son anları.

Bizim için çok garip bir dönem. Tek adam yönetimindeki bir ülkenin, bir başka ülkeye saldırısı ile 6 partinin Türkiye’yi parlamenter demokrasiye döndürmek için yaptığı toplantıları aynı anda seyrediyoruz. Ukrayna savaşı, geleceğimizi tahminlerimizin üstünde etkileyecek. Şu andaki suskun kalma gayretlerimiz; yalnız tarafsızlık değil, aynı zamanda “Bu işin sonu geldiğinde bize kesilen fatura ne olacak?” sorusundan da kaynaklanıyor.

Artan enerji fiyatları, eksi bakiyeli döviz rezervlerimiz, hesaplanması suç duyurularına neden olan enflasyonumuz, yalnızca savaş sürerken kesilen peşin ödemeli faturalar. Bir de vadesinin ne zaman geleceğini bilmediğimiz; kutusu açılmamış S-400‘lerimiz, yapımı süren nükleer santralimiz ve “Valla bu işte kullanılacağını bilmiyorduk” diye özür dilemeye iş insanı gönderdiğimiz o çok övündüğümüz SİHA’ların faturaları da var.

Rusya kazanırsa, “içimizdeki şeytan” deyip NATO’ya, NATO kazanırsa “kapıdaki düşman” deyip Rusya’ya hesap vereceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’ni tüm bu faturalardan kurtaracak bir reçete var elimizde: Gazi Meclis’in etkin olduğu parlamenter sisteme geçmek. Bu tarihin garip bir cilvesi de olabilir, şans da… Nedeni ne olursa olsun harika bir fırsat.

Dengeleri hem içeride hem dışarıda tekrar kurabilecek, bizi bu hengâmeden en az zararla çıkartabilecek ve çok daha tehlikelilerinin yaşanacağını tahmin ettiğimiz olası savaşlardan Türkiye’yi koruyabilecek bir seçim yapacağız.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü sadece iyi niyetli, hoş bir temenni değildir. Avrupa ve Asya’nın köprüsünde barış yoksa Dünya’da barış yok anlamındadır. Böyle düşünmüyorsanız; Suriye’nin karışmamış, Rusya’nın Akdeniz’de Tarsus limanına yerleşmediği, Montrö’ye alternatif Kanal İstanbul macerasının olmadığı, BOP liderliğini elinin tersiyle itmiş bir Türkiye hayal edin. Ve Yugoslavya gibi bir hayal ülkesini kuran Josip Broz Tito’nun dediğini hatırlayın: Anadolu'da Kemalistlerin kurduğu devlet, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır.

Dünya bundan sonra uzun süre yeni dengenin sağlanma sancılarını yaşayacak. Birilerinin “stratejik önemi bitti” dediği, birilerinin “artık NATO’dan atsak yeridir” hayallerine kapıldığı bir ülkenin, tek adamın ağzından çıkan sözlerle yönetilmesinin getireceği hali öngörüp, kuruluş ayarlarına dönme vaktidir