Yasımızı yaşayacağız, yan yana omuz omuza dayanışarak yaralarımızı hep birlikte saracağız. Zira, iyileşmek kolektif bir eylemdir…

Seçime doğru geri sayımın başladığı şu son günlerde hemen hemen herkes gergin ve kaygılı. Kimileri korku ve panik duyguları içinde; seçim günü veya sonrasına ilişkin güvenliğe, asayişe dair korkuları var. Kimileri için belirsizliğin ve türlü olasılıkların getirdiği stresle baş etmek çok zor; çalışmakta, uyumakta, günlük hayatın gerektirdiği işlevselliği yerine getirmekte zorluk yaşar hale gelen insanlar var bu süreçte. Kimileri rüyalarında, kabuslarında oy ve sandık temalarıyla boğuşuyor son haftalarda neredeyse her gece. Kimileri işini kimileri özgürlüğünü kaybetmekten korkarken kimileri özgürlüğüne kavuşabilme ihtimaliyle heyecan ve umut içinde.
 
Aktif vatandaşlık; ülkenin tarihini, kolektif travmalarını ve mevcut sorunlarını akıl ve sağduyu ile neden sonuç ilişkisi içinde değerlendirmeyi, çözüm, değişim ve dönüşüm için emek vermeyi ve katılım sağlamayı gerektirir.
 
Oy vermek aktif vatandaşlığın bir gereğidir. Oy vermek ve demokratik katılım hakkımızı kullanmak, ülkemize, gelecek nesillere ve birbirimize insani ve vicdani sorumluluğumuzdur.
 
Bu coğrafyada pek çok doğa kaynaklı afet ve pek çok toplumsal travma ve kriz yaşandı… Deprem sonrası milyonlarca insan üzüntü, acı ve keder kadar kızgınlık, kızgınlık, öfke ve çaresizlik de hissetti. Suçluluk ve çaresizlik duyguları taşıması en zor duyguların başında geliyordu hemen hemen herkes için. Yasımız hala devam ediyor, çok uzun bir zaman da bitmeyecek, geçmeyecek.
 
Yasımızı yaşayacağız, yan yana omuz omuza dayanışarak yaralarımızı hep birlikte saracağız. Zira, iyileşmek kolektif bir eylemdir…
 
Hak arama mücadelesinde, güvenin ve adaletin yeniden sağlanmasında aktif vatandaşlık bilinciyle sorumluluk almak kolektif iyileşme sürecinin önemli gereklerinden biridir.
 
Dünya adil bir yer değil; yüzleşmesi ve kabullenmesi zor ve can yakıcı olsa da gerçeklik bu. Belki dünyayı adil bir yer haline getirmeye gücümüz yetmez ama vatandaş olarak yaşadığımız ülkeyi hepimiz için daha adil ve güvenli hale getirebiliriz; oy hakkımızı kullanarak…
 
Savaşın, şiddetin ve saldırganlığın, ayrımcılığın, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin karşısında; özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, çeşitliliğin, kapsayıcılığın ve barışın tarafında olmak biz psikologların hem mesleki hem de insani sorumluluğudur.
 
Irk, din, mezhep, cinsel yönelim ve politik görüş farklılıklarına yaşam hakkı tanımayan, tüm söylemler ve eylemler ayrımcılıktır, şiddettir.
 
Ayrımcılık, şiddetin bir türüdür; psikolojik şiddet olarak başlar, politik ve kitlesel şiddet olarak devam eder; kutuplaştırma, birbirine yabancılaştırma hatta düşmanlaştırma getirir, bu da saldırganlığa, çatışmaya, savaşa ve nefret cinayetlerine yol açar. Bu nedenle gerek seçime doğru geri sayımın başladığı şu günlerde, seçim günü ve seçim sonuçlarını netleştikten sonrasında; ayrımcı ve kutuplaştırıcı dilden ve üsluptan uzak durmak, gerilimi, şiddeti ve saldırganlığı tetikleyebilecek ve tırmandırabilecek söylem, tutum ve davranışlardan kendimizi de birbirimizi de uzak tutmak, sosyal medya paylaşımlarında veya kamusal alanda olabildiğince sakin, akîl, kontrollü ve sağduyulu kalmak, kapsayıcı olmak, hem kendimizi hem de birbirimizi dengede tutmak, herkesin huzuru, sağlığı ve güvenliği için hayati derecede önemli.