Kemal Kılıçdaroğlu 2015 seçimleri ardından, dönemin AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı “istikşafı” görüşmeler ile yeni bir yola girdi. Görüşmeler ve sonra yaşanan terör korkutması sonucu, anladı ki; RTE kesinlikle iktidarı paylaşmaz, CHP kesinlikle tek başına iktidara gelemez.

Ve şu çok açık ki sonuna kadar haklıydı. Kararını uygulamakta zorlanması ise ne yazık ki CHP’nin baskın ulusalcı kanadının (ulusalcı tanımı milliyetçilik ile değil, tam anlamı ile devletçilik-devlet sevdası olarak açıklanabilir) gerçeği kabullenmemekteki ısrarıydı.

2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde ulusalcı kanadın baskısı ile aday ilan edilen İnce’nin kaybetmesinden çok, seçim sonrası tavrı belki de İttifak yolunu açan olaydı. Ulusalcı kanada restini 2019 yerel seçimlerinde çekti. Kellesini ortaya koyup, İmamoğlu ve Yavaş’ı aday yapması ve kazanması ile bugünlere gelme olanağı sağlandı.

Ulusalcı kanadın son direnişi de bugünlerde körüklemeye çalıştığı “aday” tartışmasıdır. Gerek yazarları, gerekse sosyal medyada etkin kalemleri ile ittifak sözleşmesi şartları gereği diğer partilere verilen adaylıkları ve İnce’ye verilmeyen ödünleri baskı aracı olarak kullanmaya çalışıyorlar.

Derin bir ikilem içindeler. Bir yanda Erdoğan’ın iktidarına katlanılamayacağının fakındalar, diğer yandan da Kılıçdaroğlu’nun farklı kazanmasının sonları olacağını görüyorlar. Korkutucu olanı; CHP’de “halk” yerine tekrar “devlet” sevgisinin hâkim olmasını sağlayacak ve haklı çıkmayı isteyecek kadar da Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesini göze almış olmaları.

Peki, AKP-MHP seçmeninin, 17-25 Aralık’tan başlayarak, her türlü; rüşvet, kara para, altın-uyuşturucu kaçakçılığı, borsa manipülasyonu, cinayet aklamaları, orman yangınları, deprem felaketleri gibi rezaletlere gösterdiği toleransı bile bile; “değerli muhalif” kalmayı, bu adaletsizlikleri değiştirmeye değer bulmalarının kaynağı nedir?

Görünen o ki diğerleri olarak gördükleri “vatandaşlarla” eşitliği kabullenmek, “devletin sahibi olmak” görüntüsünü kaybetmek istemeyen bir grup ile karşı karşıyayız. Eğitim düzeyleri ortalamanın üstünde, yaşananı bilmemeleri olanaksız. Ülke bu kardeşim. Vatandaşı, sosyal yapısı, ahlakı, inancı bu! Yasaya bakışı, hâkimi, savcısı, polisi bu! Erkeği, kadını bu! Farkında olmamaları mümkün olabilir mi? Değiştirmek istiyorlar mı? Evet! Ama muhalefette kalındığı sürece bunun olanaksız olduğunu kabullenmiyorlar.

Bunda ekonomik güçlerinin ülke ortalamasının üstünde olmasının büyük etkisi var. Büyük bir sıkışma yaşanıyor ülkenin %60’ında. Fiilen; işsizlik, açlık, barınma, sağlık sorunlar yaşanıyor. Eğitim ve yargı tamamen çökmüş durumda. Kadın hakları Orta Doğu standardına doğru iniyor. Yoksulluğun yaygınlığını kabullenilebilir, çocukların ve gençlerin geri gelmeyecek yıllarını kurban edilebilir görüyorlar.

Devlet en küçük birime kadar ülkedeki her şeyi kontrol ediyor. Ülke vatandaşlarının geleneğinde; ekonomi koşullarından kaynaklanan bir isyan, devlete karşı toplu bir ayaklanma da yok. Eldeki tek tepki olanağı ve güç gösterisi seçimler. Ve yoksulların, kadınların, çocukların, gençlerin seçmen çoğunluğunun aklını başına devşirmesini bekleyecek vakitleri yok. Ömürleri geçiyor.

Belli ki tavırları seçim sonrası da sürecek fakat artık kabullenmeleri gerekeni de anlasınlar. Değişime –sizin ya da benim ya da bir başkasının istediği gibi olmasa da- bir fırsat verin. Toplum bir nefes alsın. Bu halkın “Demokrat eleştiri” şekeri ile kaplanmış kibirlerle uğraşacak ne vakit ne de takati kalmadı.