Son günlerde yaygın bir tartışma sürüyor: Avrupa, Rusya-Ukrayna kriziyle başa çıkmak söz konusu olduğunda gerçekten masada değil! Peki bu durum Rusya’nın ciddiye alınmadığını mı, yoksa Birliğin tek sesli konuşma kabiliyetinin azaldığının mı bir göstergesi?

Modern dövüş sanatlarının ilk örneği olan Judo'nun önemli prensiplerinden biri kuzushi (japonca), rakibi alt edebilmek için fiziksel dengeyi bozma anlamı taşıyor. Judodaki başarısıyla ilgi toplayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Aralık 2021 başından beri Ukrayna sınırına yaptığı büyük ölçekli askeri yığınak da Amerikalı diplomat Richard Haas’a göre esasında ABD ve NATO müttefiklerinin dengesini bozmaya çalışmak. Ancak Haas’a göre, ortaya çıkan bu kriz Rusya’ya yeni yaptırımlar getireceği gibi, Rusya’yı daha güçlü bir NATO ve daha Rus karşıtı bir komşu ile karşı karşıya bırakabilir. Sahadaki durum ise biraz daha karmaşık. Putin’in sadece asker yığması bile Avrupa’nın zaaflarını ortaya çıkarmayı başardığına dönük fazlasıyla yorum yapılıyor.

KRİZ UKRAYNA'NIN ÖTESİNE GEÇTİ

Rus birliklerinin Aralık 2021 başından beri Ukrayna sınırına yaptığı büyük ölçekli askeri yığınak, esasında Avrupa güvenlik mimarisi üzerine müzakerelerde Moskova’nın ABD ve NATO karşısındaki konumunu güçlendirmeye hizmet ediyor. Diğer bir ifadeyle, Rusya’nın hamlesi ilk etapta Ukrayna ve diğer eski Sovyetler Birliği ülkeleri üzerinde egemenliğinin ve Avrupa üzerinde nüfuzunun kabul edilmesine ilişkin. Rusya’nın asıl amacının NATO’nun aleyhine genişlemesini önlemek, yani Ukrayna'nın Rusya'nın etki alanına geri dönmesi. Ancak, Ukrayna’nın NATO üyesi olmamasına ve dolayısıyla İttifak'ın karşılıklı savunma maddesi tarafından korunma altında olmamasına rağmen, mevcut kriz Avrupa ve Transatlantik ekseninde Ukrayna’nın da ötesine geçmiş görünüyor.

Ülkeler de kendilerini Rusya-Ukrayna ihtilafına göre konumlandırmaya çalışıyorlar. Moskova ile Pekin arasında özellikle “güvenlik konularında destek” görüşmeleri devam ederken, NATO içinde henüz fikir birliğine varılmış değil. Yine de sahadan Avrupa ülkelerinin Doğu Avrupa’da askeri manevralara bireysel olarak başladığı görüntüleri yansıyor. Geçtiğimiz hafta ABD, Rusya’nın olası saldırısına karşı NATO ülkelerini savunmak üzere NATO Mukabele Gücü için hazır durumdaki 8500 askere ek olarak Almanya, Romanya ve Polonya’ya 3 bin asker göndereceğini duyurdu.

Ancak bu konuşlanma askeri bir müdahaleden ziyade caydırıcı bir güç olarak görünüyor. Nitekim, Pentagon sözcüsü John Kirby, bunun geçici bir yeniden konuşlandırma olduğunu vurgulayarak, "Bu güçler Ukrayna'da savaşmayacak; bu hamleler, NATO müttefiklerimize güvence vermeye hazır olduğumuza ve onları herhangi bir saldırganlığa karşı savunmaya kararlı olduğumuza dair dünyaya açık bir mesajdır" dedi. Dolayısıyla müdahale beklenmiyor. Mesele yalnızca Atlantik İttifakı'nın “doğu kanadını” güçlendirmek ve olası bir işgale karşı kendi topraklarının genişlemesinden korkan NATO'ya komşu ülkelere güvence vermektir.

AB HER ZAMANKİNDEN DAHA FAZLA BÖLÜNDÜ

Son günlerde yaygın bir tartışma sürüyor: Avrupa, Rusya-Ukrayna kriziyle başa çıkmak söz konusu olduğunda gerçekten masada değil! Peki bu durum Rusya’nın ciddiye alınmadığını mı, yoksa Birliğin tek sesli konuşma kabiliyetinin azaldığının mı bir göstergesi?

Avrupa'daki kilit hükümetlerin gündemleri kendi iç politikalarıyla dolu bir zamanda bu krizin patlak vermiş olması da bir önemli unsur elbette. İngiltere siyasetindeki ‘skandallar’, Fransa’nın seçim arifesi ve Alman koalisyon hükümetinin Rusya konusunda bölünmüşlüğü… Kimilerine göre, Avrupa Washington'un ne yapması gerektiği konusunda farklı görüşlere sahip. Avrupalıların bu birlik eksikliği Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çapta işgal etmesi veya Avrupa'da yeni bir bölünme ile sonuçlanabilecek bir krize neredeyse seyirci kaldıkları anlamına geliyor.

AVRUPA'NIN KİLİT ÜLKELERİNİ NASIL ANLAMAK LAZIM?

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik tehditlerine yanıt olarak ABD'nin daha sert güç yaklaşımına geçişinin, Orta ve Doğu Avrupa'daki birçok müttefik tarafından sıcak bir şekilde karşılandığını görmek mümkün. AB içinde, şu ana kadar Kiev'e silah gönderilmesine onay verenler Baltık ülkeleri ve Çek Cumhuriyeti'dir. Polonya'da bunu yapmak için devam eden görüşmeler olduğuna dair haberler gelmeye devam ediyor.

İngiltere Kiev'e silah teslimatı söz konusu olduğunda en ağır yükü göğüsleyen Avrupalı ​​aktör olarak gerilimi düşürmeye niyeti olmadığını gösterdi. Ancak İngiliz parlamentosunda devam eden iç siyasi kriz Boris Johnson’ın kararlarının iktidarı için zorlayıcı olduğunu da gösteriyor.

Kuzey Avrupa’da ise askeri uyumsuzluk nispeten az. Danimarka NATO’nun deniz ve hava kuvvetlerine takviyeler yaparken, İsveç Baltık Denizi bölgesini savunmak için stratejik olarak önemli bir konuma sahip olan Gotland adasındaki askeri varlığını ve hazırlık durumunu istikrarlı bir şekilde artırdı. Nitekim, bölge Rusya’nın Batı’ya baskı yapabileceği stratejik bir noktada bulunuyor. Dolayısıyla İsveç, Finlandiya ile beraber bir taraftan NATO ile istişareleri ve koordinasyonu yoğunlaştırırken, gerilimi azaltmak için Rusya ile yürütülebilecek diplomatik çabalar konusunda da istekli bir tavır ortaya koyuyor.

AB’de önemli bir askeri güç olan Fransa’nın tutumu, dünya sahnesinde ABD’den bağımsız hareket edebilen Avrupa için stratejik özerklik arzusu hesaba katılarak değerlendirilmelidir. Avrupa dış politikasını liderliğine soyunan Macron yönetimi, bir yandan NATO, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, AB bünyesinde ve son olarak Normandiya Formatında aktif diplomatik yollar izlemeye kararlı bir tavır ortaya koymaktadır. Yine de Macron ile Biden arasındaki yakın koordinasyon dikkate değerdir.

Fransa’nın, Paris liderliğinde stratejik olarak özerk, yani dünya siyasetinde etkin hareket kabiliyeti olan, askeri bakımdan kendine yeterli bir Avrupa hedefi, Almanya’nın Avrupa tasavvuruyla çelişiyor. Almanya da Fransa gibi dünya siyasetinde bağımsız bir “güç merkezi” olarak hareket edebilecek bir Avrupa’dan yana, ancak Almanya’nın merkezinde ve öncülüğünde. Ukrayna krizinde de, müttefikler arasında Alman güvenilirliğinin sarsıldığına tanık olduk. Almanya’da Ukrayna'ya silah göndermekten ya da Doğu kanadındaki ileri mevcudiyeti artırmaktan söz edilmedi. Kırım’ın 2014 yılında Rusya tarafından ilhakından sonra da Avrupa içinde en çok kazanan ülkenin Almanya olduğuna dair sert eleştiriler geldi. Almanya’nın Rusya ile ekonomik, ve sıklaştırdığı diplomatik ilişkiler, bir yana, krizin daha da tırmanması durumunda daha sert önlemleri desteklemesi için somut bir plan ortaya koyması gerektiğine dair bir anlayış mevcut.

Son olarak, NATO… NATO gerçekten de büyük bir güç kaynağı. Ancak üyeleri arasında fikir birliğini sağlama noktasında gecikmeli hareket eden bir örgüt. Avrupa ülkeleri arasındaki koordinasyon eksikliğine yöneltilen eleştiriler dikkate alındığında, Krizin herhangi bir çözümü veya tırmanması ABD-Rusya kanalından gelecek gibi görünüyor. Yahut, mevcut kriz NATO üyelerinin birlik duygusunu harekete geçirmeye hizmet edecek…