Röportaj: Kibar Özkan

“Hayat ileriye doğru yaşanır geriye doğru anlaşılır.” Düşünürün  dediği bu sözden hareketle bizde Mardinli Arap bir ailenin tek kızı olarak dünyaya gelen, Diyarbakırlı Kürt bir aileye gelin olan ve Türkçe bilmeyen, Türkiye Elik ile kızı Nursel Özdemir’in tercümanlığı eşliğinde yaşama dair  deneyimlerini ve düşüncelerini konuştuk.

Sizi tanıyabilir miyiz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?


Mardin’in Orta köyünde, Iraklı Arap bir ailenin tek kızı ve en küçük çocuğu olarak dünyaya geldim. Seyitler kabilesinden geliyoruz. Dedemin iki eşi vardı, onlarla birlikte annem, babam ve  altı abim ile birlikte kaldık. O zaman ayrı odalar yoktu tabii, hepimiz tek bir odada uyuyorduk. Ailem beni okula da Kur’an kursuna da göndermedi. Bu yüzden Türkçe öğrenemedim. Bu duruma çok üzüldüğümü şimdide hatırlıyordum. Erkek kardeşlerimi de okula göndermediler ama onları Kur’an kursuna gönderdiler. Beni oraya da göndermediler, kız çocuğu olduğum için. Hep tarlada çalışarak, hayvan otlatarak bir çocukluk geçirdim. Eskiden sabah kalkardık kahvaltı anlamında şimdiki gibi çeşit yoktu, bir tencere mercimek çorbası yapılırdı. O mercimek çorbası bir tek kaba alınırdı, hepimiz oradan yerdik. Biz köyde zengin sayılan bir aileydik. Her sene bir tane   inek keserdik, kavurma yapılırdı ve yerin altında saklanırdı. Buzdolabı da yoktu,  traktör de yoktu. Tarla atla sürülüyordu. Böyle zor bir çocukluk geçirdim. Sonra da evlendim ve dokuz çocuk dünyaya getirdim.


İsminiz Türkiye konulmuş. Bir hikayesi var mı?


Babamın zamanında askerlik 4 seneymiş. Babam ve arkadaşı birkaç ay askerlik yaptıktan sonra askerlikten Suriye’ye kaçmışlar. O sırada annem de Suriye’ye gidiyor. Orada iki erkek kardeşim olduktan  sonra Türkiye’ye geri dönmüşler. Babam  yakalanıp askere  döndüğünde ben dünyaya gelmişim ve babam da adımı Türkiye koymuş. Türkiye’yi sevdiğini anladığı için.

Peki, kaç yaşında ve nasıl evlendiniz? 


Eşimin köyüne hayvanları   otlatmak için gitmiştim. Orada eşimi gördüm ve tanıştık. Sonra kendi köyüme döndüm. Bu defa da kararlaştırdık ve kaçarak evlendik. Yaşım küçüktü.


Neden kaçarak evlendiniz, aileler karşı mıydı?


Eşimin annesi, anneme “kızını oğluma ver” demiş. Annem de kızımı vermem size demiş. Ben  çok gençtim, cahildim tabii. Köydeki komşumuz beni korkuttu, dedi ki “bunlar  ağadır gelip seni zorla alıp götürürler.” Ben de öyle olursa ya kardeşlerimden biri ölürse diye kaçmaya karar verdim.


Yüzünüzde ve elinizdeki dövmelerin anlamı var mı?


Eskiden makyaj  yoktu. Bu tarz dövmeleri süs amaçlı yapmıştık. Çöpte kırık bir kaşık gördük arkadaşımla, çocuktuk tabii. İlk çocuğunu kız doğuran kadının sütü ile  gaz lambasının içinde kalan isi karıştırıp  iğne ile derimizin üstüne basa basa kanatarak şekiller çiziyorduk. O günlerce şiş kalırdı.  Öyle seviniyorduk ki acıyı bile hissetmiyorduk. Hoş ve güzel olduğunu düşünüyorduk. 


Sonradan Türkçe öğrenemediniz mi? Türkçe bilmediğiniz için ne gibi zorlukla karşılaştınız?


Okula gidemedim. Evlendikten sonra da hep tarlada, toprakta çalıştım. Şu anki gibi televizyon da yoktu. Çevremdeki herkeste Kürtçe konuşuyordu. Bir Türk bile yoktu yanımızda. Olsaydı, belki öğrenirdim.  Mardin’den Ankara’ya uçakla geldiğimde havaalanında soruyorum Kürtçe ya da Arapça biliyor musunuz diye.  Etrafımda bir Kürt   ya da Arap olmadığında hiç konuşmuyorum. Kendimi ifade edememekten korkuyorum. Doktora giderken yine aynı şekilde zor oluyor. Yabancı hissediyorum.


“Dil” için ne söylemek istersiniz? Arapça ve Kürtçe bilmek nasıl bir duygu?


İki dil bilmek gayet iyi bir şey. İnsan kaç dil bilse o kadar iyi. Ama   Türkçe bilseydim hayatım daha kolay olurdu. Kendimi daha iyi hissederdim. Anadilim Arapça ama Kürtçeyi çok  daha fazla seviyorum. Daha rahat kullanacağım bir alanı olsaydı herhalde mutluluktan halay çekerdim.


 Hayata emek veren, mücadele eden bir kadın olarak “kadın olmaya” dair ne söylemek istersiniz? Kadınlar nasıl daha fazla güçlenir?


Kadın olmak güzeldir. Ancak yine de yaşadığın yerle alakalı bir durum. Kadına saygı varsa, kadın özgürlüğü varsa kadın olmak çok güzel bir duygu. Kadın baskı altında ise kadına eziyet ediliyorsa o çok kötü. Kadının yaşı ilerledikçe daha çok aklı başına geliyor. Birtakım haksızlıkların farkına varıyorsun. Ama küçükken aklın ermediği zaman çok eziliyorsun. Küçük yaşta evlilik yaptım,  dokuz tane çocuk doğurdum. Hepsinin bakımı, geçim derdi derken, şimdi anlıyorum, ne kadar çok zorluk yaşamışız. Erken evliliğe karşıyım o yüzden. Kızların okumasını çok istiyorum. Ellerine bir meslek alsınlar, almasalar bile okusunlar, cahil kalmasınlar istiyorum.  Haklarını arasınlar. Beni ayakta tutan çocuklarımdı, eşime olan sevgimdi. Ama bazen kadın da kadına çok eziyet ediyor, bu iyi değil. 


Kadın, kadına nasıl eziyet ediyor?


Ben çocuk emzirirken kayınvalidem bana yemek vermezdi.  Çocukta gaz yapar, sancılanır diye bahane üretirdi. Mesela köyde  elli, altmış tane yumurta toplardık. Onun korkusundan bir tane yumurta kırıp yiyemezdim. Bırakmazdı. Kayınvalidem ne derse her şeyine evet derdim. Korkumdan hayır diyemezdim. 
Arap kültüründe doğup büyümüş biri olarak Kürt kültürüyle nasıl kaynaştınız? Uyum sağlamanız kolay oldu mu?
Kürtçeyi sadece birkaç kelime biliyordum ama kültürlerini hemen benimsedim ve kendi kültürümden daha çok sevdim.


Neden kendi kültürünüzden daha çok sevdiniz?


Kendimi daha değerli hissediyordum. Kendi ailemin yanında çok fazla çalışıyordum. Evlendikten sonra dışarda, tarlada, toprakta çok çalışmadım. Komşularla oturup, sohbet ederdik. İlk  evlendiğimizde Diyarbakır’da yaşamıştık, orada değil ama Mardin’e geldiğimizde  Kürt kültürünü daha çok sevdim ve benimsedim. Zor olan kısmı gariptim, yanımda kendi ailemden kimse yoktu. iki senede bir gidiyordum, ailemi çok az görüyordum.


Geçmişle bugünü kıyasladığınızda insan ilişkileri açısından bugün en çok tuhafınıza giden şey nedir?


Eskiden dükkan, market yoktu. Biz her şeyi komşularımızla birbirimizden alıp verirdik. Yağdan, ekmeğe kadar paylaşım vardı. Borç para versek bile faiz almazdık. Şimdi faiz isteniyor. Biz birbirimizi idare ederdik, şimdi o yok. Eskiden komşuluk ilişkisi daha iyiydi. İlişkiler daha samimiydi. Şu an buzdolabı, market hepsi var.  Bugün için kolaylık sağlıyor ama yardımlaşmanın önüne geçiyor. 


Size imkan verilse bu dünyada  neyi düzeltmek isterdiniz?


İnsanların özgür bir yaşam sürmesini isterdim. Mesela ben Kürtçeyi her yerde  rahat konuşma özgürlüğüne erişmek isterdim. İnsanların vicdanı kalmamış. İnsanlar günümüzde çok vicdansız. Ölümler, tutuklamalar çoğalmış, yoksul insan çok daha kötü durumda. Bunların hepsini düzeltmek isterdim. 


Size göre yaşamın amacı nedir? Ne anladınız bu dünyadan?


Boş bir dünya, her şey geçici. Bir rüya gibi. Geldik gidiyoruz. Bize kalacak olan  şey Allah yolunda ilerlemek, vicdan sahibi olmak, kimsenin hakkını yememek, iftira atmamak, yalan söylememek, iyi bir insan olmak.


Ölüm hakkında bir şey söylemek ister misiniz?


Ölümden kaçış yok. Er ya da geç gideceğiz.     Herkes orada. Annemiz babamız.  Onun için de korkmuyorum ölümden. Yaşayacağımız tek gerçek belki de. Günümüzde ölüye değer de yok. Eskiden biri köyde öldüğünde tek bir radyo vardı. O da  Erivan radyosuydu. Onu bir seneye kadar açmazdık. Öyle yas tutardık. Üst baş yıkamazdık ya da gizli yıkardık. Ölü yakınları sevindiğimizi düşünmesin, üzülmesin diye. Şimdikiler öyle değil, senin evinde cenazen var, komşun düğün yapıyor. İnsana kıymet kalmamış, biz eskiden insana değer verirdik. 


Sizce iyi insan kimdir ve gençlere ne tavsiye edersiniz?


 İyi insan merhametli olur, iftira atmaz, ihanet etmez, yalan söylemez. Bugün komşun eğer ki muhtaç bir durumda ise onun işini yoluna koyduysan iyisindir. Gençler, kendi hayatına değer versinler. Önemlerini anlasınlar. Öbür dünyayı unutmasınlar. Okusunlar, mesleğini eline alsınlar. Kimseye muhtaç olmasınlar. Diğer türlü hep birilerine bağımlı kalırlar. Bizim beş kuruşa dahi hasret kaldığımız zamanlar oldu. Kocam, kaynanam ne derse hep onu yapmak zorunda kaldım.