Kemalpaşa Halkevi’nin bu yıl 17’ncisini düzenlediği Halk Festivali’nde, kültür ve sanat etkinlikleriyle söyleşiler gerçekleştirildi.

Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Mertürk, festivalle ilgili "Bu yıl 17.'sini düzenlediğimiz Kemalpaşa Halk Festivali’nde çay üreticileriyle, fındık üreticileriyle çayda, fındıkta sömürüye son diyenlerle birlikte buluşuyoruz. Ücretsiz sponsorsuz tamamen halkın gücüne dayanarak örgütlenen bu festival, 17 yıldır istisnasız devam ediyor. Halkın bir yoksullaştırma, faşizm karşısında mücadele ettiği, nefes almaya çalıştığı bir koşulda bu festival herkese bir nefes olacaktır diye düşünüyoruz. Çünkü kültürden sanata, yasaklamalardan tutuklamalara kadar bütünüyle üstümüze gelen bu iktidara karşı hep birlikte ses vermek mücadele etmek için bu festival bu yıl 17’ncisiyle yine buluşuyoruz" diye konuştu.

"DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ YÜKSELTMEMİZ LAZIM"

Kemalpaşa Halkevi üyesi Nurcan Altunkaya, festival kapsamında düzenlenen söyleşide, şarkıcı Gülşen Çolakoğlu’nun tutuklanmasına değindi. Altunkaya, şöyle konuştu:

"Bu tutuklamalar aslında genel olarak gericiliğin dayatmış olduğu, kılık kıyafet kadınların özgür bir biçimde yaşama mücadelesine gölge düşürmek açısından kadınlara, LGBT bireylere artırarak baskıları böyle devam ediyor maalesef. Bize gözdağı vermeye çalışıyorlar bunun için biz gericiliğe karşı laiklik bayrağını, faşizme karşı demokrasi mücadelesini yükseltmemiz temelinde sizleri alkışlarınızla bu kararlarını protesto etmeye davet ediyorum.”

"EGEMENLER DUYGU ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE KARŞI OLDUKLARINDAN SANATA DA DÜŞMANDIR"

Şair Ahmet Telli de festival kapsamında düzenlenen başka bir panelde şunları söyledi:

"İnsanların bir araya gelmesi, onların birbirine dokunması, birbirinin gözünün içine bakması, böylece adeta bir duygu örgütlülüğü festivallerde ortaya çıkmaktadır. Duygu örgütlülüğüne eğer sahip çıkılırsa bu duygu örgütlülüğü bilinç örgütlülüğüne doğrulup gidecektir. Bilincin örgütlenmesi elbette iktidarlar ve egemenlerce hoş karşılanmaz, çünkü egemenlerin iktidarının altı oyulmaktadır. İşte bu yüzden festivallerde daha çok sanat cinsinden insanları buluşturmak duygu örgütlülüğünü sağlamak istemektedirler. Demek ki iktidarlar duygu örgütlülüğünden de korkmaktadırlar, korksunlar ve biz burada yoldaşlıkça duygularımızı, kardeşçe duygularımızı, arkadaşça duygularımızı dile getireceğiz birbirimize bakacağız birbirimizin elini sıkacağız.”

"ÇİFTÇİLER TARIMI BIRAKIP KENTLERE GÖÇ EDİYORLAR"

Kemalpaşa Halkevi üyesi Olcay Muti ise çay üreticilerinin sorunlarına dikkat çekerek, şu görüşleri dile getirdi:

"Her yıl ülkemizde arazisini terk eden, tarımı bırakan ve kentlere göç eden çiftçiler var. Bu çay yasasıyla kentlerde yaşayan çay üreticileri çay sezonunda geriye dönüp gelip çaylarını toplama şeyleri olmayacak, çünkü referans fiyat diye bir şey var. Referans fiyatını kim belirleyecek, tüccar dediğimiz çay fabrikaları belirleyecek. O yüzden biz çay üreticileri çiftçiler olarak aslında bu yasayı her yerde her mecliste dillendirmeliyiz. Bu yasanın çay üreticileri açısından çok tehlikeli çay üreticileri ve çay tarımının aslında sonuna gelindiği biz anlatmalıyız."

"TARIM ÇİFTÇİLERDEN ZİYADE ŞİRKETLERİN KONTROLÜNE GEÇİYOR"

Araştırmacı yazar Fatma Genç ise tarımda dışa bağımlılığa işaret ederek “Tarımın genel bir döngüsü var, işte üretim dolaşım ve tüketim diye bir toplam döngü. Bu döngü yeniden düzenleniyor, işte nasıl oluyor bu tohumları artık dışa bağımlı oluyor, makina enerji gibi yeni şeyler geliyor. Gübre kimyasallaşıyor sermayenin artık çiftçinin değil daha fazla şirketlerin söz sahibi olduğu biçimde yeniden yapılandırılıyor” dedi.

"LİBERAL DÜZEN TARIMDA ÇÖKTÜ"

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ise şöyle konuştu:

"Çay kanunu meselesi çok önemli, ama tarım ve gıda meselesi bir insanlık meselesi oldu uzunca bir zamandır. Özellikle de Covid-19 ve ardından yanı başımızdaki Ukrayna-Rusya savaşı sonrası dünya tekrar tarımın ve gıdanın farkına vardı. Özellikle Covid’le beraber liberal düzenin yani serbest piyasa düzeninin aslında diğer birçok alanda olduğu gibi tarımda ne kadar tehlikeli bir politik olduğunu, tarımda ne kadar büyük bir risk içerdiğini ve aynı zamanda gıda meselesinin küresel sermaye ve liberal düzene bırakıldığı sürece halkların insanların her an açlıkla baş başa kalacağını görmüş durumdayız. Yani aslında liberal düzen tarım konusunda çöktü."