Okul öncesi din eğitimi tavsiye kararına dair konuşan Eğitim Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Ramazan Gürbüz, “İktidar; Diyanet, cemaatler, vakıflar ve benzeri pek çok kurum ile yaptığı protokoller ile çocuklarımız her kademe eğitimde dinsel eğitim almaya zorlanıyor. Bu tamamen mevcut yasalara aykırı olmakla birlikte bilimsel ve laik eğitimi reddetmektir” dedi.

HABER: ESRA TOKAT

En son 2014 yılında toplanan Milli Eğitim Şurası, geçtiğimiz günlerde 20. toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıda Eğitim-Bir-Sen’in ‘okul öncesi din eğitimi’ önerisi oy çokluğu ile kabul edilerek tavsiye kararları içinde yer aldı. Milli Eğitim Bakanı Özer, Genel Kurulu'n ardından basın mensuplarına yaptığı açıklamada, bakanlığının şurada alınan kararları emanet olarak aldığını ve hızlı şekilde gözden geçirip uygulamaya geçirmek için de her türlü çabayı sarf edeceğini söyledi.

“BİLİMSEL VE LAİK EĞİTİMİN REDDİ”

Konuya ilişkin dokuz8HABER'e değerlendirmelerde bulunan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Genel Örgütlenme Sekreteri Ramazan Gürbüz, "İktidar; Diyanet, cemaatler, vakıflar ve benzeri pek çok kurum ile yaptığı protokoller ile çocuklarımız her kademe eğitimde dinsel eğitim almaya zorlanıyor. Bu tamamen mevcut yasalara aykırı olmakla birlikte bilimsel ve laik eğitimi reddetmektir" dedi.

“ÇOCUKLARIMIZ DİN SÖMÜRÜSÜNE ALET EDİLMEKTE”

AKP'nin göreve geldiği ilk günden itibaren ısrarla eğitimin dinselleştirilmesi için çabaladığını kaydeden Gürbüz, "Zaten 20 yıllık iktidarları süresince tüm okulları neredeyse dinsel eğitim veren kurumlar haline dönüştürdüler. İmam hatip kız okulu, erkek okulu, ortaokulu bunlara örnektir. Bu kendinden mekul bir süreç değildir. Hem bakanlık bürokrasisinin haberi dahilindedir hem de katılımcıların böyle bir süreci bilinçli şekilde işlettikleri açıktır. Ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı yıllardır sanki kendi görev alanıymış gibi eğitimden elini çekmiyor. Eğitimle ilgili her konuya müdahil oluyor. Eğitimin dinselleşmesi ve laik eğitimin yok edilmesi noktasında elinden gelen her şeyi yapıyor. Böyle bir şey kabul edilemez. Laik eğitim bu ülkenin olmazsa olmazıdır. Çocuklarımızda din sömürüsüne alet edilmektedir" ifadelerini kullandı.

ramazan gürbüz-1“GELECEK NESİLLERE YAPILABİLECEK EN BÜYÜK İHANETTİR”

İmam hatiplerde şu an pek çok sınıfın tercih edilmediği için boş olduğunu bildiren Gürbüz, “Ne yazık ki başka okullarda öğrenciler 40 kişi 50 kişi birlikte ders görürken din eğitimi devam etsin diye bu kurumlar açık tutuluyor. Sonra da diyeceksiniz ki çocuklarımız matematik ve fen sınavlarında başarısız, diğer ülkelere göre geride. Bunun nedenleri eğitim sisteminin bilimsellikten uzak şekilde din eğitimi ağırlıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bizim çocuklarımız çok başarılı olabilecek çocuklar ancak ne yazık ki bu başarısızlık tamamen eğitim sisteminden kaynaklanmaktadır. Bu gelecek nesillere yapılabilecek en büyük ihanettir” dedi.

“İKTİDARIN SİYASİ İDEOLOJİSİ ÖĞRENCİLERE DAYATILIYOR”

Seçmeli ders adı altında seçme özgürlüğü olmaksızın derslerin dayatıldığını söyleyen Gürbüz, "Zaten bu dersler verilmek suretiyle okullarımızın tamamı dinsel içerikli hale getirilmiştir. Eğitim dinselleştirilerek ve gericileştirilerek var olan iktidarın siyasi ideolojisi dayatılıyor öğrencilere" dedi.

“İKTİDAR CEMAATLER VE VAKIFLAR İLE DİNSEL EĞİTİM ALMAYI ZORLUYOR”

"İktidar, Diyanet, cemaatler, vakıflar ve benzeri pek çok kurum ile yaptığı protokoller ile çocuklarımız her kademe eğitimde dinsel eğitim almaya zorlanıyor" diyen Gürbüz, "Bu tamamen mevcut yasalara aykırı. Bu konuya dair bizim açtığımız pek çok davayı kazanmamıza rağmen yine de bu tarz işlere devam ediyorlar. Bu yapılan bilimsel ve laik eğitimi reddetmektir. Kaldı ki bu çocuklarımızın böyle bir eğitimi kavraması söz konusu değildir" diye konuştu.

"ÇOCUKTA KORKU VE KAYGI YARATIR"

Din eğitimi ile çocuklarda kaygı, korku ve itaat kültürünün yaratıldığını vurgulayan Gürbüz, "Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre 12 yaşına gelmeden ne velinin ne de herhangi birinin çocuğun karar verme sürecine katkı sunamayacağı için doğru değildir. Kaldı ki Türkiye'nin altına imzasını attığı bu sözleşmede 12, 14 ve 36. maddelerde de açıkça ifade edilmiştir. Pedogojik açıdan okul öncesi çocuklarımız soyut düşünemez, somut düşünebilirler. Burada verilmesi istenen eğitim ise soyut kavramlardır. Bu da çocukta korku yaratır, kaygı yaratır; çocuğun neden- sonuç ilişkisini kurmasını engeller, çocuğun kendisine, ailesine ve çevresine sürekli şüphe ile yaklaşmasına neden olur. Çocuğun gelişimini son derece olumsuz yönde etkiler. Bu bir dinsel sömürüdür. Bu yaşlarda böyle eğitim alan çocukların yatağı ıslatma oranı çok yüksek. Öte yandan her şeyi günah olarak adlandırma oranları da bir o kadar yüksek" ifadelerine yer verdi.

“HEDEFLENEN İTAATKAR VE SORGULAMAYAN BİR NESİL YETİŞTİRMEK”

Burada hedeflenenin pasif, itaatkar, sorgulamayan bir nesil yetiştirmek olduğunun altını çizen Gürbüz, “Bu çok açık. Dinsel eğitim bu şekilde verilemez. Bizim ülkemizde çok farklı inançlar, mezhepler ve çok kültürlülük söz konusu. Tüm bunlara rağmen zora dayalı tek tip bir din eğitimi dayatamazsınız. Biz Eğitim-Sen olarak birinci mücadele başlığımız eğitimin demokratik, laik, bilimsel, ana dilde ve parasız olması. Laik eğitim olmaksızın bir ülkede ne demokrasi olur ne de barış olur. Bu ülkede laiklik eğitim de olmazsa olmazdır” dedi.

"OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN YÜDE 50,4'Ü ÖZELLEŞTİRİLMİŞ DURUMDA"

Türkiye'de eğitimin yüzlerce sorunu olduğunu kaydeden Gürbüz, "Mesela bunların en başında özelleştirme sorunu var. Şu an Türkiye'de 10 liseden 3'ü özel sektöre devredilmiş. Okul öncesi eğitimin yüzde 50,4’ü özelleştirilmiş halde şu an. İlkokulların yüzde 8,3’ü, ortaokulların ise yüzde 12,3’ü özelleştirilmiş halde. Eğitimi siz kamusal alandan özel sektörün insafına bırakamazsınız. Çocuklarımızın okullarda beslenme, içme suyuna ulaşımı, 17 bin köy okulunun kapanması gibi sorunlar varken okul öncesi öğrencilere din eğitimi vermeye çalışmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanetlerden biridir. Kaldıki böyle bir süreç hem ülkemizin mevcut Anayasa'sına hem de imzalamış olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır" dedi.

“EĞİTİM TARİKATLARIN VE CEMAATLERİN İNSAFINA BIRAKILMIŞTIR”

Türkiye’deki eğitimin ne demokratik bir yanının ne de bilimsel bir yanının kaldığını vurgulayan Gürbüz, “Eğitim özelleştirilerek tamamen tarikatların, cemaatlerin, Diyanet’in insafına bırakılmıştır. Öte yandan bugün Türkiye’de 600 bine yakın atanamayan öğretmen var. Der başı ücretle çalıştırılan öğretmenler var asgari ücretin yarısına çalışıyor bu eğitimciler. Dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulama bu. Asgari ücretin yarısına çalıştırdığınız eğitimcilerin hem kendilerinin mutlu hem de verdikleri eğitimin niteliğinden söz edilemez" diye konuştu.

“SADECE BİR GÜNLÜK EĞİTİM ŞURASI YAPILMASI EĞİTİME VERİLEN ÖNEMİ KANITLAR NİTELİKTE”

Milli Eğitim Şurası'na da değinen Gürbüz, "Eğitimde yaşanan sorunlar Şuralarda bilimsel temelde değerlendirilir. Cumhuriyet’in başlangıcından beri eğitim şuraları en az 7, 8 gün yapılıyor hatta 16 güne kadar çıktığı da oluyordu. İlk defa 2021’de yapılan 20. Şura sadece 1 günlük. İlk gün protokol ile birlikte Saray’da açılış yapıldı. İkinci gün 3 başlık altında komisyonlar çalışma yürütüyor. Üçüncü gün ise kapanış. Bunun kendisi bile açıkça eğitime ne kadar az değer verildiğinin kanıtıdır. Ülkemizde 18 milyon öğrenci ve 1 milyon 200 bin de eğitim ve bilim emekçisinin olduğu çok büyük bir ülke. Bu noktada eğitim toplam nüfusun tamamını ve geleceğini ilgilendiren bir durumdur. Böylesi bir konuyu mecburiyetten sadece 1 günlük yapılması eğitime ne kadar önem verildiğini kanıtlar nitelikte” ifadelerini kullandı.

"EĞİTİMİ YÜK OLARAK GÖRÜYORLAR"

Ayrıca kamusal eğitimin de özelleştirildiğini belirten Gürbüz, “Okullarda sürekli para toplanıyor. Çocuklarımız üstünden okulun ihtiyaçları karşılanıyor ancak bunu yapmakla yükümlü olan devlettir. Siz kamudaki okullara ödenek göndermezken özel okullara öğrenci başına 4 bin -8 bin lira arası bütçe aktarılıyor. Buna karşılık Milli Eğitim Bakanlığı özel okullara dair 'Bizim yükümüzü alıyor' diyor. Eğitimi bir yük olarak gören iktidardan ne bekleyebilirsiniz? Devlet olarak yurttaşların eğitimini, sağlığını karşılamazsanız varlık nedeniniz nedir? Yurttaş neden devlete vergisini veriyor o halde?" diye sordu.

“İKTİDAR VE DİYANET BU TUTUMUNDAN VAZGEÇMELİ”

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 yılına kadar eğitimin yüzde 15 özelleştirilmesi hedefine dair de konuşan Gürbüz, “2023 hedefi yüzde 15 iken, 2021’de eğitimin yüzde 21’i özelleştirildi. Hedef çoktan aşılmış zaten. Buradan baktığımızda da eğitimde kuşatma söz konusu. Bu yüzden Eğitim-Sen olarak kesintisiz mücadele ediyoruz. Türkiye’deki tüm demokratik kitle örgütlerinin bu konuya kafa yorması gerekli. Bir an önce siyasi iktidar da bu tutumundan vazgeçmeli ve Diyanet’te kendi alanına dönmelidir çünkü eğitim kendisinin alanı değildir. Eğitim Sen olarak iktidarı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uymaya çağırıyoruz.”