İstanbul Boğazı’nın büyüleyici kıyılarında, tarih ve efsanelerin iç içe geçtiği sayısız yapı bulunuyor. Ancak bunların arasında öyle bir yalı var ki, adı bile insanda merak uyandırıyor: Yılanlı Yalı.
Bebek ile Rumeli Hisarı arasında, Aşiyan Parkı’na bitişik konumlanan bu yapı hem mimari güzelliği hem de anlatılan hikâyeleriyle Boğaz’ın en dikkat çekici köşklerinden biri. Adını duyunca akla yılanlarla dolu ürkütücü bir yapı gelse de aslında Yılanlı Yalı’nın hikayesi çok daha eğlenceli ve zekice bir Osmanlı entrikasına dayanır. Gelin, bu hikayeye beraber bakalım…
Yılanlı Yalı Hikayesi
Yılanlı Yalı, 18. yüzyılın sonlarında, Sultan III. Selim döneminde inşa edilmiştir. İlk sahibi, “Tavukçu Reis” lakaplı Reisülküttab Mustafa Efendi’dir. Osmanlı bürokrasisinin önemli isimlerinden olan Mustafa Efendi, Boğaz’ın en güzel noktalarından birine bu göz alıcı yalıyı yaptırmıştır. Ancak yalının adının “Yılanlı Yalı” olarak anılması, asıl hikâyeyi daha gizemli hale getirir.
Efsane, Sultan II. Mahmud döneminde başlar. II. Mahmud, beğendiği yalılara el koymasıyla ünlüydü. Bir gün Boğaz’da gezerken Yılanlı Yalı’yı görür ve çok beğenir.
Yalının sahibi Mustafa Efendi’den yalıyı satın almasını ister. Mustafa Efendi, padişahın gücünü bildiği için doğrudan “hayır” diyemez, ama yalısını da kaybetmek istemez. İşte bu noktada yakın arkadaşı Said Efendi’nin zekice planı devreye girer.

Said Efendi, yalı hakkında bir söylenti yayar: “Bu yalıda çok sayıda yılan var, geceleri ortaya çıkıyor ve sahibini koruyor.” O dönemde yılan, uğursuzluk ve lanetin simgesi olarak görüldüğü için, Sultan II. Mahmud bu efsaneye inanır.
Yalının “yılanlı” olduğuna dair dedikodular kısa sürede yayılır ve padişah bu düşünceyle yalıyı almaktan vazgeçer. Böylece Mustafa Efendi, yalısını kaybetmekten kurtulur.
Gerçekte yalıda gerçekten yılan olup olmadığı bilinmez. Boğaz’ın nemli yapısı ve ahşap konakların doğal ortamı gereği zaman zaman sürüngenlerin görülmesi mümkün olsa da bu hikaye Osmanlı döneminde zekâ ile saray entrikalarının nasıl harmanlandığını gösteren eğlenceli bir örnektir. İşte o günden beri yalı, “Yılanlı Yalı” adıyla anılır.
Tabii ki yalının tarihi yalnızca bu efsane ile sınırlı değildir. 1964 yılında çıkan büyük bir yangında harem bölümü tamamen yanmış, günümüze yalnızca selamlık kısmı ulaşabilmiştir.
Daha sonra yapılan restorasyonlar sayesinde yalı ayakta tutulsa da orijinal dokusunun bir kısmı kaybolmuştur. Yine de denize uzanan balkonları ve içindeki meşk odasıyla, Boğaz’ın kültürel hafızasında özel bir yer tutmayı sürdürür.

Yılanlı Yalı Sahibi Kim?
Yılanlı Yalı, tarih boyunca birçok kez el değiştirmiştir. İlk sahibi Reisülküttab Mustafa Efendi’dir. Onun ölümünden sonra varislerine geçen yalı, Kepçe Naziri ve Reşit Efendi gibi isimlere ev sahipliği yapmıştır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte mülkiyeti farklı ailelerin eline geçmiştir.
20. yüzyıla gelindiğinde, yalı modern sahipler edinmeye başlamıştır. 1989’da Aydın Bolak tarafından bir hissesi satın alınmış, ancak Bolak’ın maddi sıkıntıları nedeniyle elinden çıkarmak zorunda kalmıştır. Bu dönemde yapılan restorasyonlarda yalının içi beton, dışı ahşap olarak düzenlenmiş, bu da orijinal dokusunu kısmen değiştirmiştir.
Daha sonraki yıllarda Koza-İpek Holding’in mülkiyetine geçen yalı, şirketin el konulmasının ardından TMSF’ye (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) devredilmiştir.
Bazı kaynaklar, yalının bir bölümünün Abdi İbrahim İlaç’ın sahibi Barut ailesine ait olduğunu, miras yoluyla üç kardeşe geçtiğini belirtir. Kardeşlerden ikisinin vefatıyla, kalan hisseler farklı ellere geçmiştir. Bu nedenle günümüzde yalının tam mülkiyeti belirsizdir ve hukuki süreçlerle şekillenmektedir.

İstanbul’un En Esrarengiz Köşklerinden Biri
Yılanlı Yalı, yalnızca mimari bir eser değil, aynı zamanda Osmanlı’dan günümüze uzanan bir kültürel simgedir. Yalının adıyla özdeşleşen efsane hem dönemin saray entrikalarını hem de halk arasında yayılan söylentilerin gücünü gösterir.
Bugün Bebek kıyılarında, Aşiyan Parkı’nın yanında yer alan bu köşk hem turistler hem de İstanbullular için büyük bir merak konusudur.
Bir Boğaz turu sırasında Yılanlı Yalı’yı görmek, yalnızca bir yapıya değil, aynı zamanda tarihin saklı kalmış bir hikâyesine tanıklık etmek gibidir. Belki de tam da bu yüzden, İstanbul’un en esrarengiz köşklerinden biri olma unvanını taşır.





