Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Barış Atay, Oğuzhan Uğur’un sunduğu Açık Mikrofon’un konuğu oldu. Atay, seyircilerden ‘terörist’ iddiaları hakkında gelen soru üzerine 16 yaşındayken karakolda yaşadığı işkenceyi anlattı. Salon gözyaşlarına boğuldu.
TİP Hatay Milletvekili Barış Atay, Mevzular Açık Mikrofon’da kendisine yöneltilen sorulara yanıt verdi. Seyirciler arasındaki bir kişi ‘Terörist olduğunuza inan çok insan var. Ben burada ikna olmak üzereyken ve size inanmak isterken, bunları bilerek size ikna olamam. Neyi yanlış yaptınız?” dedi.
Atay, bu soru üzerine 16 yaşındayken merkez karakolunda gördüğü işkenceyi anlatırken gözyaşlarını tutmakta zorlandı.
Atay, yaşadıklarını şöyle anlattı:
Türkiye’de iktidarlar bir terör kavramı oluştururlar. Bir terör eyleminden bahsetmiyorum. Hayali bir terör. Şu an İBB’de de yaşıyoruz. Dağda 150 terörist kaldı diyorsunuz, İBB’de üç bin terörist var. Bu kavram bir mimleme. Darbenin hemen sonrasında doğdum. Ben doğduğumda babam cezaevindeydi. Annem 21 yaşında genç bir kadındı. Arandığı için sürgündeydi.
Ben birçok insana göre bir teröristin oğluydum. Babam 78 kuşağının devrimci bir insanıydı. Ben annemin, babamın yaşadıklarını polis ve asker tarafından dinledim. Daha sonra onların yaşadıklarını faşist bir ideoloji tarafından dinledim.
Askere ve polise birey olarak düşman değilim. Ben iktidarların yarattığı bu kurumsallıkla mücadele ediyorum. Ben eyleme gidiyorum. Karşımda 21-22 yaşında bir çevik kuvvet var. Ben babamın evlendiği yaşta evlensem o çevik kuvvet yaşında çocuğum olur. Bana nasıl bir nefretle bakıyor biliyor musun? Ne için diye sorsan cevabı yok.
Polisin sendikalı olma hakkını savunan dört vekilden biriyim. Korkunç şartlar ve korkunç iş yüküyle çalışıyorlar. Psikolojileri bozuluyor. Tarihin en büyük intihar oranları bu dönemde. Polisler intihar ediyor. Adam AKP’li olabilir, MHP’li olabilir. Beni görüyor. ‘Sen teröristsin’ diyor.
Ben Antakya’da okudum. 15 yaşındayım. Manisa Davası oldu. ‘Paralı eğitime hayır’ sloganı yazdıkları için bir tren vagonu üzerine öğrenciler, örgüt üyesi ve terör eylemlerinde bulunmaktan yargılanıp cezaevinde yattı.
Bir buçuk yıl sonra biz Antakya’da ‘Devrimci Liseli Öğrenciler Birliği’ diye bir grup kurduk. Farklı farklı ideolojilerden birçok sol öğrenci makale okuyup tartışıyorduk.
İbrahim Çağlar diye bir müdürümüz vardı. Mezhebimize de düşmandı, ideolojimize de düşmandı. Bizi ‘bunlar yasadışı örgüt kurdu’ diye şikayet etmiş. 5 arkadaş Köprübaşı diye bir yere yürürken, hiç unutmam travmatik çünkü.
Kerem diye bir komiser, ekip aracı vardı. Önümüzüde durdu. ‘Atlayın’ dedi. ‘Niye?’ dedik. ‘Toplu yürüyüş kanuna muhalefetten’ dedi. ‘He … 5 kişiyle’ dedi. Bayağı sinkaflı küfür etti. Ve tekme tokat daldı.
Karakola gittik. Karakol merkez karakol. Özel harekat karakoluydu. Bizim için ürkütücü de bir şey.
İçeri girdik. Eksi ikinci kat. ‘Üstünüzü çıkarın’ dediler. Çıkardık. Külotla oturuyorum. Sonra gözümü bağladılar. 16 yaşındayım. İçerideki dedi ki. ‘Kaydını alalım mı?’ ‘Yok misafirimiz’ dedi. Kayıt da yok. 11 saat dayak yedim ben 16 yaşında. Yürüyordum sadece.
Mesele şu; 11 saatin sonunda ‘Nereye istersen oraya şikayet et’ dedi. Yürüyebilecek durumda da değildik. Utanıyordum da. Babamla annem görürse de problem olur diye korktum. Arkadaşımıza gittik. Her tarafımız mosmor. Bir yerden sonra çok iz kalmasın diye ıslak havluyla dövdüler.
Bunu üzülün diye anlatmıyorum veya üzülüyorsanız da bir problem yok. Bunun çözümü bana ‘terörist’ demek falan değil. Benim bir şey yazıp yazmamam değil. Hayal edebiliyor musunuz?