İstanbul'un kalbi Sultanahmet Meydanı'nda, binlerce yıllık bir sır yatıyor. Gökyüzüne uzanan dev bir taş sütun… Ama bu sadece bir taş değil; antik Mısır'ın firavunlarından Roma imparatorlarına, oradan Osmanlı padişahlarına uzanan bir zaman tüneli.
Dikilitaş, ya da nam-ı diğer Theodosius Obeliski, şehrin ortasında yükselen bu gizemli anıt, hiyerogliflerle dolu yüzeyinde ne sırlar saklıyor? Neden yüzyıllar boyunca "tılsımlı" olarak anıldı? Depremler, savaşlar, imparatorlukların çöküşü... Hiçbir şey onu yerinden oynatamadı. Peki, bu taşın gerçek gücü nereden geliyor? Gelin, bu gizemi adım adım çözelim.
Sultanahmet'teki Dikili Taşın Hikayesi Nedir?
Sultanahmet Meydanı'nın tam ortasında, Yılanlı Sütun ve Örme Sütun'un arasında yükselen bu muhteşem yapı, sıradan bir sütun değil.
Hikayesi, M.Ö. 15. yüzyıla, Antik Mısır'ın en güçlü firavunlarından biri olan III. Thutmose'a uzanıyor. Thutmose, hükümdarlığının 30. yılını kutlamak için, Karnak Tapınağı'nda dev bir obelisk diktirmiş. Kırmızı Asvan granitinden yontulmuş bu taş, orijinalde tam 30 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 380 ton ağırlığındaydı. Ama kaderi, Mısır'da kalmak değildi. Yüzyıllar sonra, Roma İmparatorluğu'nun pençesine düştü.
MS 357'de, İmparator II. Constantius, bu muazzam anıtı İskenderiye'ye taşıttı. Neden mi? Roma'nın ihtişamını artırmak için! Ama taşın macerası burada bitmedi.
MS 390'da, I. Theodosius’un emriyle, Dikilitaş gemilerle Konstantinopolis'e, yani bugünkü İstanbul'a getirildi. Hipodrom'un (At Meydanı'nın) tam ortasına dikildi. Peki, nasıl taşındı bu devasa şey?
İşte burada gizem başlıyor. Taşın alt kısmı, nakil sırasında mı yoksa daha önce mi kırıldı bilinmez, ama günümüzdeki yüksekliği kaidesiyle birlikte 24.87 metre. Ağırlığı ise hala 200 ton civarında.
İmparator Theodosius, bu taşı dikmek için özel bir ekip kurdu: Prefekt Proclus önderliğinde, 32 günde (bazı kaynaklara göre 30 günde) yerleştirildi.
Roma döneminde, bu taş Hipodrom'un spina'sı (orta bölümü) üzerinde yükseliyordu. At yarışları, gladyatör dövüşleri, halk ayaklanmaları... Nika İsyanı'nda bile ayakta kaldı. Osmanlı döneminde ise Evliya Çelebi gibi seyyahlar, onu "on altıncı tılsım" olarak adlandırdı.
Şehri depremlerden, vebalardan koruduğuna inanılıyordu. Hatta, üzerindeki hiyerogliflerin İstanbul'un geleceğini anlattığı söylentileri yayıldı. Bir devletin şehre hakim olacağını işaret ediyormuş! Gerçek mi, efsane mi? Bilinmez, ama bu inançlar, taşın gizemini artırıyor.
Düşünün: Bir taş, üç imparatorluk görmüş. Mısır, Roma, Osmanlı... Ve hala dimdik ayakta. Depremlerde tepesindeki tunç küre düşmüş ama kendisi sarsılmamış. Bugün, turistler etrafında fotoğraf çekerken, o sessizce geçmişin sırlarını fısıldıyor.
Sultanahmet'teki Dikilitaş'ta Ne Yazıyor?
Dikilitaş'ın üzeri, antik Mısır'ın gizemli dili hiyerogliflerle dolu. Bu yazıtlar, dört cephede yer alıyor ve III. Thutmose'un hayatını, zaferlerini anlatıyor. Ama Romalılar bunları okuyamıyordu. Onlar için mistik sembollerdi, belki de büyü. Ancak 19. yüzyılda Jean-François Champollion hiyeroglifleri çözünce, sır perdesi aralandı.
- Kuzeybatı cephesi: Thutmose, Tanrı Amon'a kurban sunuyor ve Horus'un yardımıyla denizleri, nehirleri hükmüne alıyor.
- Kuzey cephesi: Amon'dan yardım dileyerek Mezopotamya'ya gitme azmini belirtiyor.
- Güneydoğu cephesi: Horus'un verdiği kuvvetle, babası Ra için eser yaptırma kararını anlatıyor.
- Güney cephesi: Akdeniz'de dolaşma ve Naharin'e (Mezopotamya) kadar sınırları genişletme zaferini övüyor. Ayrıca, hükümdarlığının otuzuncu yılı bayramını kutluyor.
Ama sadece hiyeroglifler mi? Hayır! Kaidesi de dolu. Üst kaide, mermerden ve dört yüzünde kabartmalar var: Theodosius, ailesiyle (karısı, oğulları Arkadius ve Honorius) birlikte.
Batı yüzünde düşmanların biatı, kuzeyde taşın dikilişini denetleme, doğuda yarış kazananlara taç giydirme, güneyde at yarışlarını izleme sahneleri.
Alt kaidenin kuzeyinde taşın dikilişi (işçiler, ipler), güneyinde hipodrom yarışları kabartmaları var. Her detay, bir hikaye anlatıyor.
Dikilitaş Üzerindeki Sembollerin Anlamları
Semboller... İşte Dikilitaş'ın en büyüleyici kısmı! Hiyeroglifler, sadece yazı değil; sembolik bir dil. Kartuşlar içinde Thutmose'un isimleri: "Men-Kheper-Re" (Ebedi Ra'nın Tezahürü). Tanrılar: Amon (güneş tanrısı), Horus (şahin başlı koruyucu), Ra (güneş). Yılanlar, kuşlar, gözler... Her biri derin anlamlar taşıyor.
Örneğin, kuzey cephesindeki semboller: Thutmose'un Mezopotamya zaferini simgeliyor. Horus'un şahini, firavunun gücünü temsil ediyor.
Güneydoğu cephesinde, Nil Nehri'ni geçen tekneler – sınır genişletme sembolü. Güney cephesinde, Akdeniz'de dolaşma: Dalga sembolleri, gemi resimleri. Kuzeybatı cephesinde, kurban sunma: Hayvanlar, sunaklar – tanrılara şükran.
Osmanlı'da, bu semboller "tılsım" olarak görüldü. Evliya Çelebi'ye göre, hiyeroglifler geleceği haber veriyordu. Bazı araştırmacılar ise sembollerin astronomik anlamı olabileceğini söylüyor – güneş tapınağı Karnak'la bağlantılı.
Sonuçta, Dikilitaş sadece bir taş değil; zamanın bir bekçisi. Üç medeniyetin izlerini taşıyan bu gizemli taş, Sultanahmet Meydanı’nda keşfedilmeyi bekliyor.