İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteci Fatih Altaylı'ya "Cumhurbaşkanını tehdit" suçundan verilen 4 yıl 2 ay hapis cezasının gerekçeli kararını açıkladı. Kararda,, Altaylı'nın, YouTube kanalındaki söylemleriyle, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın suikaste kurban gidebileceği veya öldürüleceği yönünde tehditte bulunduğu kaydedildi.

Sunucu tarafından sorulan sorular ve sanık tarafından verilen cevaplar incelendiğinde Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesine ilişkin değerlendirmeler olduğu belirtilen kararda, "Sanığın söz konusu video içeriğini uluslararası bir platform olan ve ülkemizde de erişim olan Youtube isimli uygulama üzerinden herkese açık bir şekilde paylaştığı ve paylaştığı kanalın abonesinin bir milyonun üzerinde olduğu, söz konusu video içeriğinin yüzbinlerce izlendiği nazara alındığında sanığın söz konusu tehdit söylemini iletme kastına haiz olduğu, sübut bulmuştur." değerlendirmesi yapıldı.

Mahkemenin kararında, sanığın gazeteci olduğu ve iddianameye konu söylemlerinin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı yönündeki savunmalara ilişkin yapılan değerlendirmede, "basın özgürlüğü" kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenlerine dair Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun Şubat 2007'deki kararına değinildi.

Haber verme hakkının hukuka uygun biçimde kullanılabilmesi için gereken ölçütlerin dört başlık altında toplandığı ifade edilen kararda, bu ölçütlerin "haber gerçek olmalı, güncel olmalı, haberin verilmesinde kamu yararı bulunmalı, haberin veriliş biçimi ile özü arasında düşünsel bir bağ bulunmalıdır." şeklinde sıralandığı aktarıldı.

İfade özgürlüğünün sınırları

İfade ve basın özgürlüğünün de diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı kaydedilen kararda, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10/2. maddesi olmak üzere uluslararası ve ulusal mevzuatta ifade ve basın özgürlüğünün sınırlanmasının düzenlendiği vurgulandı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), ulusal makamların bu takdir yetkisini AİHS'nin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını, önüne gelen davalar aracılığıyla denetlediği anımsatılan kararda, "O halde, ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken, 'Sınırlamanın kanunda öngörülüp öngörülmediği, açıkça tanımlanıp tanımlanmadığı, sınırlamanın AİHS'nin 10/2. maddesinde yazılı veya yasada öngörülen meşru amaçlara uygun olup olmadığı, sınırlamanın çağdaş demokratik toplumun gereklerine uygun olup olmadığı, sınırlamada aşırıya gidilmemesi, orantılı ve ölçülü olunması' hususlarını gözetmek zorundadırlar." ifadeleri kullanıldı.

Kararda, "meşru amaç" deyiminden, genellikle sözleşmenin 10/2. maddesinde yazılı kamu güvenliği, toplumsal ahlak ve ülkelerin yasalarında mevcut sair durumların kastedildiği ifade edildi. "Çağdaş demokratik toplumun gerekleri" tanımı ile anlatılmaya çalışılanın ise topluma sunulan, sınırlanmaması, kınanmaması, özgür bırakılması gereken ifadenin veya haberin, toplumun ilgisini çeken, güncel ve kamunun yararını güden bir tartışmayı içermesi ile halkı kin ve düşmanlığa sevk etmemesi, şiddete teşvik etmemesi, nefret veya ayrımcılık içermemesi, suçu ve suçluyu övmemesi, terör veya ayrılıkçı hareketleri övmemesi, meşrulaştırıp yüceltmemesi, başkalarının kişilik haklarını, onur, şeref ve saygınlığını, hakaret, sövme veya benzer yollarla zedelememesi gibi gereklilikler olduğuna işaret edildi.

"Çağdaş ülkelerin çoğunda iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici sözler cezalandırılmakta"

Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği savunulmakta ise de değer yargılarının ülkeden ülkeye değiştiği kaydedilen kararda, şu değerlendirmeler yapıldı.

"Çağdaş ülkelerin çoğunda, iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar. Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için, açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir."

Kararda, sanığın söylemlerinin hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler kapsamında kaldığına dikkati çekildi. Sanığın söylemlerinin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeyeceği, topluma sunulan, sınırlanmaması, kınanmaması, özgür bırakılması gereken ifadenin veya haberin, toplumun ilgisini çeken, güncel ve kamunun yararını güden bir tartışmayı içermesi ile halkı kin ve düşmanlığa sevk etmemesi, şiddete teşvik etmemesi, nefret veya ayrımcılık içermemesi, suçu ve suçluyu övmemesi, terör veya ayrılıkçı hareketleri övmemesi, meşrulaştırıp yüceltmemesi, başkalarının kişilik haklarını, onur, şeref ve saygınlığını, hakaret, sövme veya benzer yollarla zedelememesi gibi ilkelere uymadığı, ifadelerinin şiddete teşvik edici nitelikte olduğu dikkate alınarak, basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığının anlaşıldığı vurgulandı.

Mahkeme heyeti, 26 Kasım'da Fatih Altaylı'ya "Cumhurbaşkanına yönelik tehdit" suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası vermiş ve Altaylı'nın tutukluluk halinin devamına hükmetmişti.