TBMM Genel Kurulu’nda, 2021 Yılı Kesin Hesap Kanun Teklifi ve 2023 Yılı Bütçe Kanun Teklifi görüşülüyor. Görüşmeler 12 gün boyunca kesintisiz sürecek. İYİ Parti Grubu adına söz alan Grup Başkanvekili Erhan Usta, şunları söyledi:

“BÜTÇE HARCAMALARI GEÇEN YILIN BÜTÇESİNE GÖRE YÜZDE 155 ARTIYOR”

“100'üncü bütçeyi görüştüğümüz bu günlerde AK Parti hükümeti Türk milletine veya kamu maliyesi tarihine bir ayıbı yaşattı. Bu ayıp da şu: Bu yılın bütçesinin bütçe harcamaları geçen yılın bütçesine göre yüzde 155 artıyor. Bütçenin bu kadar büyümesi, hizmetin büyümesinden değil; bütçenin bu kadar büyümesi, ekonomik göstergelerin son derece bozuk olmasından kaynaklanıyor. Bu, yüz yıllık tarihimizde bir defa olmuş. Bu ikincisini de AK Parti hükümetlerinin 21'inci bütçesinde görüyoruz. İkinci ayıp da şu: 2022 bütçesinde çok büyük bir sapma var; şu anda hükümetin getirdiği harcama tutarı, 2022 bütçesinin, başlangıç bütçesinin yüzde 179'u. Bu da 1943 yılından beri yani İkinci Dünya Savaşı yıllarından beri ilk defa yaşadığımız bir şey yani 79 yıldır yaşanmayan bir ayıbı da bu millete AK Parti hükümetleri bu şekilde yaşatmış oldu.

“HAZİRANDAN SONRA MİLLETİMİZ AÇISINDAN BİR MERHABA BÜTÇESİ HALİNE GETİRECEĞİZ”

Öyle anlaşılıyor ki 21'inci bütçe AK Parti açısından bir veda bütçesi. Biz bunu hazirandan sonra milletimiz açısından bir merhaba bütçesi haline getireceğiz. Bu bütçenin önceliklerini değiştireceğiz. Çünkü bu bütçede israf var, şatafat var, saltanat var, yandaş kayırma var, KKM var, faiz lobisi var, kamu-özel iş birliği ödemeleri var, yağmalama var. Bunun karşılığında bu bütçede esnaf yok, bu bütçede çiftçi yok, emekli yok, çalışan yok, EYT'li yok, gelir dağılımının düzeltilmesi yok, üretim yok, AR-GE yok, teknoloji yok. Bütçenin bütün önceliklerini çalıştık ve haziran ayından sonra bu bütçenin önceliklerini değiştireceğiz.

Bu sistemde, kurumlar yok, bu sistemde, kural yok. Bu sistemde, koordinasyon yok. Bu sistemde, akıl ve bilim yok, inat var. Bu sistemde, istişare yok, bu sistemde, denge ve denetleme mekanizmaları yok. Bu sistem kuvvetler ayrılığını tamamen bitirmiş bir sistemdir. Bu sistem ve uygulama milleti fakirleştirmiştir, yoksullaştırmıştır, gelir dağılımını bozmuştur. Üretken yatırımları kovmuş, ranta yol vermiştir. Türkiye'yi yalnızlaştırmıştır, bağımsız dış politika yapmamıza engel olmuştur, gençlerimizi bu ülkeden kaçmak ister hâle getirmiştir. İşte, bu yüzden ‘parlamenter sistem’ diyoruz.

AK Parti hükümetlerinin ilk döneminde, ilk on yılında enflasyonla mücadelede aslında önemli işler yapıldı. Enflasyon tek basamaklara, yüzde 5'lere, 6'lara kadar çekildi. Fakat son on yılda şu kürsüde defalarca uyardım ‘Enflasyonu küçümsüyorsunuz, bu enflasyon hızlı bozulur’ dedim ve nitekim maalesef bunu yaşadık. Enflasyon öyle kötü bir şeydir ki her şeyi bozar, hukuk sistemini bozar, toplumda asayişi bozar, ahlakı bozar, dar ve sabit gelirlileri ezen en adaletsiz vergilemedir. Fakirden çok vergi alır, zenginden az vergi alır, kaynak dağılımını bozar, kaliteli, istikrarlı büyümeye engeldir, üretken yatırımlara engeldir.

Hükümet bugün bir şey uydurdu: ‘Büyümenin bir sonucu olarak enflasyon var’ diyor. Büyüme ile enflasyon arasında Türkiye bir tercih yapmak durumunda değildir. Bizim tecrübelerimiz var bununla ilgili olarak, AK Parti hükümetleri döneminde tecrübelerimiz var. Yüksek büyümenin ve düşük enflasyonun aynı anda yaşandığı, yaşanması son derece mümkündür. Dünya da bunu yapıyor zaten ama maalesef hükümet, milleti yanıltacak şekilde 1970'li yıllardaki tartışmaları bugüne taşımak istiyor, bunun hiçbir şekilde geçerliliği yok.

“TÜRKİYE'NİN YAŞADIĞI BU ENFLASYON TÜRKİYE'NİN KÖTÜ YÖNETİLMESİNDEN KAYNAKLANAN, BİR ENFLASYONDUR”

Temmuz 2018'de geçildi bu ucube Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine. Mukayeselerimi genel itibarıyla Haziran-Temmuz 2018 ile bugün son veriler itibarıyla yapacağım. Haziran 2018'de tüketici enflasyonu TÜİK verilerinde yüzde 15,4'müş; ekim ayında bu 85,5'ti, bugün açıklanan kasım ayı rakamlarına göre de 84,4. Yüzde 15'ten 84'e getirmiş bu sistem tüketici enflasyonunu. Yurt içi üretici enflasyonunda zaten elimizdeki bütün zamanların en yüksek enflasyon rakamını gördük ekim ayı itibarıyla, yüzde 157,7. Hani, diyorsunuz ya bazen ‘Tüm zamanların...’ evet, tüm zamanların en yüksek enflasyonunu yaşattınız bu millete. Siz bu enflasyonu yüzde 30'larda aldınız; bugün yüzde 157'lik bir üretici fiyat enflasyonu, yüzde 84'lük bir tüketici fiyat enflasyonu yaşatıyorsunuz.

Tarımsal maliyetler de aynı şekilde. Haziran 2018'de tarımsal maliyetlerin yıllık artışı yüzde 19,5'muş; şu anda yüzde 128,6. Kimi zaman da şu söyleniyor mazeret olarak: ‘Yaşadığımız enflasyon dünya kaynaklı. Dünya, işte, son kırk yılın en yüksek enflasyonunu yaşıyor.’ Evet, dünyada bir enflasyon sorunu var ama o bizim enflasyon değil. Bütün dünyadaki enflasyon. 2022 yılında yüzde 9,1; niye bizde 84? ENAG'a göre yüzde 170. Niye bizde enflasyon yüzde 157? Bunun bir cevabını verin Sayın Oktay. Bize tutup da eski defterleri açıyorsunuz. Bunun cevabını vermediğiniz sürece, yaptığınız konuşmanın hiçbir kıymeti yoktur. Dolayısıyla, bu enflasyon dünyadan kaynaklanan bir enflasyon değildir. Türkiye'nin yaşadığı bu enflasyon Türkiye'nin kötü yönetilmesinden kaynaklanan, Türkiye'nin kendi sorunlarından kaynaklanan bir enflasyondur.

“İLK KEZ TÜRKİYE AK PARTİ HÜKÜMETLERİ DÖNEMİNDE ‘ÇALIŞAN YOKSULLAR’ KAVRAMIYLA TANIŞTI”

‘Enflasyon her şeyi bozar, enflasyon dar ve sabit gelirlileri ezer’ dedik. Yine TÜİK rakamlarıyla söylüyorum, 2018'in ikinci çeyreğinde milli gelirden çalışanların aldığı pay yüzde 31,5. Bugün, 2022'nin ikinci çeyreği itibarıyla bu, yüzde 22,6'ya düşmüş. Çalışanlar, milli gelirden aldıkları payın 1 bölü 3'ünü bu ucube sistemde kaybetmiş. İşte bunu, bu ucube sistemin milleti, çalışanı nasıl fakirleştirdiğini görmek lazım. Bu pay, bu bileşik kaplar burada düşüyorsa bir başkasının cebine gidiyor; işte, o yandaşların cebine gidiyor, o rant kesiminin cebine gidiyor bu pay.

Kişi başına, daha doğrusu çalışan başına bakarsak, bu dört yılda yıllık kayıp 50 bin lira yani 2018 yılındaki payını ücretliler korumuş olsaydı, aslında ortalama her çalışanımızın yıllık geliri bugün 50 bin lira daha yüksek olacaktı. Tabii enflasyonun doğru ölçülmemesi, düşük enflasyona göre zam yapılması ve altı ayda bir ücret ayarlaması bunun temel nedenlerinden bir tanesi, onu da ifade etmek lazım ve bu durumda şunu görüyoruz ki: İlk kez Türkiye AK Parti hükümetleri döneminde ‘çalışan yoksullar’ kavramıyla tanıştı. İnsanın işi var, çalışıyor fakat yoksul, yoksulluğu bırakın açlık sınırının altında. Bugün çalışanların yüzde 65'i asgari ücret üzerinden gelir alıyor, ücret alıyor ve asgari ücret bugün açlık sınırının 2 bin 285 lira altında.

“DÖRT BUÇUK YILDA HİÇBİR MESAFE ALINMADIĞI GİBİ İŞSİZLER ORDUSUNA YENİLERİ KATILDI”

En önemli göstergelerden bir tanesi işsizlik ve istihdam verileridir. İş bulamadığı için ümidi kırılmış insan ‘Ben iş dahi aramıyorum çünkü iş bulma imkânım yok’ diyor, bunu işsiz saymayan göstergeyi burada konuşmanın bir anlamı yok. İşsizin kralı bu, ‘Ümidim olmadığı için iş dahi aramıyorum’ diyor. Şimdi, baktığımızda 2018'in ikinci çeyreğinde atıl iş gücü oranı yüzde 15,8'miş, bugün kaç? 2022'nin üçüncü çeyreğinde yüzde 20,9'a çıkmış. İşsizlik oranında oransal olarak neredeyse yüzde 25'lik bir artış var. Şimdi ‘İstihdam arttı’ diyorlar. Bu dört buçuk yıllık dönemde iş 15 artı nüfus yani çalışma çağındaki nüfusa 4,5 milyon insanımız katılmış. Bunun sadece ne kadarına iş verilmiş biliyor musunuz? 872 bin kişisine. Yani artan nüfusun, çalışma çağındaki nüfusun sadece 1/5'ine iş verebilmiş bir sistemdir bu sistem, bunu görmek lazım. İstihdam anlamında, küçük de olsa bir miktar artış var ama enteresan bir şey çalışılan saate bakıyorsunuz. Bir yerde istihdam artıyorsa, çalışılan toplam saat, toplam saat artmaz mı? 2018'in ikinci çeyreği haftalık çalışılan saat 1 milyon 263 bin saat, aradan dört buçuk yıl geçmiş, 2022'in üçüncü çeyreğinde bu, 1 milyon 254 bin saate düşmüş. Dolayısıyla hem datada problem var hem de istihdamla ilgili dört buçuk yılda hiçbir mesafe alınmadığı gibi işsizler ordusuna yenileri katıldı.

“BU SİSTEM BU MİLLETİN 253 MİLYAR DOLARLIK ÜRETİMİNİ ALMIŞ, GÖTÜRMÜŞ”

Bugün hükümetin rakamlarını kullanıyorum, milli gelirin 808 milyar dolar olduğunu söylüyor 2022 sonunda. Bu, 2017'ye göre nedir biliyor musunuz? 253 milyar dolarlık bir azalmadır dolar olarak reele çevirdiğimizde. Bu milletin 253 milyar doları nerede? Bunun hesabını vereceksiniz burada, bunu konuşacaksınız burada. Bu sistem bu milletin 253 milyar dolarlık üretimini almış, götürmüş. Fert başına baktığımızda da bu azalma yüzde 24'lük bir azalmadır. Çok önemli bir azalmadır. Fert başına baktığımızda da bu milletin ortalama 3 bin 722 doları gitmiştir bu sistemde. İşte bunun cevabını burada vereceksiniz ama bunların cevabını maalesef vermiyorsunuz.

1 Temmuz 2018 dolar kuru 4 lira 62 kuruş, bugün itibarıyla baktığımızda dolar kuru 18,65 kuruş, 4 katına çıkmış, Türk parası pula dönmüş, yüzde 75 değer kaybetmiş bu sistemde Türk parası. Diyorlar ki: ‘Bütün dünyada dolar güçleniyor.’ Bütün dünyada dolar güçleniyorsa diğer ülkelerin paralarının da dolar karşısında bu kadar değer kaybetmesi lazım. Onlarda böyle bir şey var mı? 2018 yılında çok konuşulan bir şey vardı, kırılgan beşli; Türkiye de o kırılgan beşliden bir tanesiydi, diğerleri: Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika. 2018 Temmuz ve bugün itibarıyla kırılgan beşlinin paraları karşısında dolar sadece yüzde 24 değer kazanmış. Türkiye'de ne kadar yüzde 303 kur artışı var. Dolayısıyla, hiç kimse bana ‘Bu, dünyada da kaynaklanan bir şeydir, dolar güçlendi de böyle oldu’ diye palavra atmasın.

“BUGÜN İTİBARIYLA TÜRKİYE'NİN NET REZERVİ EKSİ 60 MİLYAR DOLAR YANİ SIFIRIN ALTINA İNMİŞ”

Rezerviniz olursa paranızın değerini korursunuz. 2018 yılı temmuz başında Türkiye'nin net rezervi 30 milyar dolar. Yüksek mi, değil ama yine bir pozitif 30 milyar dolar. Bugün itibarıyla Türkiye'nin net rezervi eksi 60 milyar dolar yani sıfırın altına inmiş. Rezervi bu kadar çarçur ederseniz, bunları o tarafa bu tarafa satarsanız, saçma sapan politikalarınıza yem yaparsanız Türkiye'nin rezervlerini Türk parası bu şekilde değer kaybeder. Üstelik, bu, ihracatçıların döviz gelirlerine el konulmasına rağmen eksi 60 milyar dolar yani bu sermaye kontrollerini yapmamış olsanız zaten iş çok daha berbat bir hâle gelecek. Bugün Sayın Oktay konuşmasında dedi: ‘Liralaşma stratejisi’ Nerede liralaşma? Bunun en büyük göstergesi nedir? Bankalardaki mevduatın döviz cinsinden mi Türk lirası cinsinden mi olduğudur. Haziran 2018; döviz cinsi mevduatın toplam mevduata oranı yüzde 48,3. KKM'yi dâhil ettiğimizde bugün bu oran kaç? Yüzde 72. Bugün mevduatın yüzde 72'si Türk lirası cinsinden değil döviz cinsindendir ve siz hâlâ liralaşma stratejisi diye saçmalıklardan bahsediyorsunuz. Dolarizasyon artmıştır Türkiye'de ve Türk lirasından kaçış başlamıştır.

“TÜRKİYE'DE BUGÜN ÇOK YÜKSEK İKİZ AÇIK VAR”

Bu hükümet Türkiye'ye bir ayıbı daha yaşatmıştır ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmayan bir şey daha olmuştur. Türkiye'de bugün çok yüksek ikiz açık var. İktisatçılar bilir, literatürde ‘twin deficits’ diye geçer. Türkiye aynı anda hem kamu açığı veya bütçe açığını hem de ödemeler dengesi açığını veya cari açığı yaşıyor. Hükümetin rakamlarıyla söylüyorum ki bu rakamların üzerinde olacak yıl sonu gerçekleşmeleri. ‘Bütçe açığının milli gelire oranı 2022'de 6,4 olacak’ diyor, ‘Cari açığın millî gelire oranı da yüzde 5,9 olacak’ diyor. Türkiye ikiz açığı hiç yaşamadı. Mesela 90'lı yıllarda kamu açığımız fazlaydı, cari açığımız düşüktü. AK Parti iktidarının ilk dönemlerinde kamu açıkları aşağı doğru çekildi, kamu açıklarının hatta sıfırlandığı yıllar oldu, şu anda tekrar çok yüksek boyutlara gelmesi ayrı bir konu ama o zaman cari açık fazlaydı, kamu açığı düşüktü ama bu 2 açığı aynı anda hiç yaşamadı Türkiye. Ve bu 2 açığı, parası rezerv para olan hiçbir ülke sürdüremez. İşte, bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntıların temelinde Türkiye'yi getirdiğiniz bu darboğaz vardır. Tabii, bu bir de güven açığıyla, demokrasi açığıyla, hukuk açığıyla ve yönetim açığıyla birleşince iş iyice içinden çıkılmaz hâle geliyor. Şimdi, elimizde detaylı rakamlar var, bütçe açığı rakamları. 2017 sonu; 47,8 milyar lira. 2022 sonunda hükümet diyor ki: ‘461 milyar liraya çıkacak.’ Görüyor musunuz performansı, bu ucube sistemin Türkiye'yi getirdiği noktayı? 9,65 katına çıkmış bütçe açığı.

“HANİ ‘IMF’ LAFINI ZİKRETMEDEN ‘IMF'CİLİK’ YAPIYOR BU İKTİDAR”

‘Program tanımlı kamu dengesi’ diye hükümetin dokümanlarında bir ifade var. Nedir bu program tanımı? Bu, IMF tanımıdır. Hani ‘IMF’ lafını zikretmeden ‘IMF'cilik’ yapıyor bu iktidar. ‘IMF tanımı’ demek yerine ‘program tanımı’ diyor. Yani hani burada dürüstçe ‘IMF tanımı’ dememekle birlikte, önemli bir göstergedir. 2017 yılında Türkiye'nin IMF tanımlı faiz dışı dengesi 32,2 milyar liraymış. 2022 sonunda bu 712 milyar liraya; 22 katına çıkıyor IMF tanımlı Türkiye'nin faiz dışı dengesi. Milli gelir oranı olarak bakalım. Oradan baktığımızda bile yüzde 1'den yüzde 5,3'e çıkıyor. Yani milli gelire oranı bile; kamu dengelerinin, faiz dışı kamu dengesinin milli gelire oranı son dört yılda 5,3 katına çıkmış.

Bütçede bozulma var ama daha büyük bozulma KİT'lerde var. Çünkü ‘Artık biz gidiyoruz’ dedi bu hükümet; KİT'leri yağmalamaya başladı, KİT'leri çiftlik olarak gördü, KİT'lerin başına kötü yöneticiler getirdi, ehliyetsiz insanlar getirdi. 2017 yılında IMF tanımlı faiz dışı KİT dengesi açık vermek bir yana, 535 milyon lira fazla vermiş. Bugün geldiğimiz noktada, yine hükümetin rakamlarına göre, 2022 yılında KİT dengesi 423 milyar lira açık verecek. İkisini birbirine bölemiyoruz; zira, birisi artı, birisi eksi. Kaç katı, sonsuz katı bir artış var, KİT dengesinde bozulma var. Bu, yağmalama zihniyetinden kaynaklanan bir durumdur.

“TÜRKİYE'NİN KAYNAKLARI YURT DIŞINA AKIYOR”

AB tanımlı borç stoku, yine aynı şey; 10 puana yakın artmış, merkezi yönetimin iç ve dış borç stoku 4 kat artmış bu dört yıl içerisinde ama daha vahimi şu, buradan söyledik bunu defalarca, Türkiye'nin şu anda ileriye dönük iç borç yükümlülüklerindeki faizler anaparayı geçti. Hazine, tefecinin elinde, tefecinin eline düşmüş, tefeciler tarafından teslim alınmış bir hazine; bunun başka bir izahı yok. Haziran 2018'de Türkiye'nin o dönemden itibaren önümüzdeki dönemdeki iç borç faiz ödemesi yükümlülüğü 348 milyar liraymış. Bugün 2 trilyon 564 milyar lira. Şimdi, bunu vergiye oranlayalım yani biz bu faiz yükümlülüğümüzün tamamını, topladığımız vergiyle silelim desek silebiliyor muyuz? Ekim 2018'de faiz yükümlülüğümüzün vergilere oranı yüzde 90'mış. Çok yüksek ama Ekim 2022'de bu yüzde 127 olmuş. Yani şu anda vergilerimiz faiz yükümlülüğümüzü karşılamaya yetmiyor, üzerine bir de yüzde 27'si kadar daha para bulunmanız gerekiyor. İşte, o yüzden diyorum ki tefecinin eline düşmüş. Türkiye'nin borç stoku, tamamıyla, özeliyle, kamusuyla 2010 yılında 4,3 trilyon lirayken bugün 16,5 trilyon liraya gelmiş bu sistemde.

Türkiye'nin kaynakları yurt dışına akıyor. Bir ülkeyi kötü yönetirsiniz, güveni zedelerseniz, belirsizliği artırırsanız sizin yurt dışından borçlanma faiz oranlarınız artar. En son Eurobond tahvilinde yüzde 10'la borçlandı. Döviz cinsinden yüzde 10'la borçlandınız siz bu ülkede. Başka ülkeler kendi yerli parasından yüzde 3'le, 5'le borçlanırken siz döviz cinsinden yüzde 10'la borçlandınız. Niye? Çünkü ‘CDS primi’ dediğimiz borcu ödememe riskini gösteren primler bu 4 yıllık dönemde 4 kat arttı. Bu milletin emeğinin yurt dışına aktarılması demektir.

“BUGÜN GELDİĞİNİZ NOKTADA SON 4 YILDA MOODYS’İN KREDİ NOTUNDA 4 BASAMAK DÜŞMÜŞÜZ”

Kredi derecelendirme kuruluşları var. Bunlar Türkiye ile ilgili notlar veriyor. Türkiye için iyi notlar verdiğinde bunları da iftihar ederek her tarafta konuştunuz. ‘Türkiye yatırım yapılabilir seviyeye çıktı’ dediniz. Bizde alkışladık. Ben o dönem bir bürokrattım. Emeğimiz de var ama onların hepsini heba ettiniz. Bugün geldiğiniz noktada son 4 yılda Moodys’in kredi notunda 4 basamak düşmüşüz. Fitch’in kredi notunda son 4 yılda 3 basamak düşmüşüz. S&P’de de 2 basamak düşmüşüz. Yatırım yapılabilir en kötü seviyenin Moodys’e göre 6 basamak altındayız, Fitch ve S&P’ye göre de 5 basamak altındayız. İşte bu yüzden kredi notumuz çok düşük. Bunun anlamı nedir; ödediğimiz faiz çok yüksek, yurt dışına olağanüstü şekilde kaynak aktarıyoruz.

Hukukun endeksinde dört yıl olarak söylüyorum bu ucube sistemde 16 basamak kötüleşmişiz. Daha da gidecek neredeyse kalmamış. Bir iyi haber varsa Nebati’nin de dediği gibi bundan sonra ‘kötüleşmeyeceğiz’ zaten bütün uluslararası göstergelerde en sondayız. Hükümet gücünün sınırlandırılması göstergesi 139 ülke var, hükümet gücünün sınırlandırılmasında 134’üncü sıradayız. Yani hükümet gücünün en az sınırlandırıldığı bir sistem bu sistem, o yüzden hiç kimsenin mazeret uydurmaya ‘şu engel oldu, bu engel oldu’ demeye hakkı yok. Yolsuzluk algı endeksinde 4 yılda 15 basamak, özgürlük endeksinde 49 basamak kötüleşmişiz. İnsani özgürlük endeksinde 55 basamak, ekonomik özgürlük endeksinde 18 basamak, yönetişim endeksinde 23 basamak kötüleşmiş Türkiye.

“TÜRKİYE MUTLULUK SIRALAMASINDA 43 BASAMAK KÖTÜLEŞMİŞ Kİ ZATEN GİDECEĞİ YER YOK”

Küresel rekabet endeksinde 8 basamak, mutluluk sıralamasında 43 basamak kötüleşmiş ki zaten gideceği yer yok. Daha kötüleşme imkanımız yok. Emniyet ve güvenlik endeksinde 36 basamak kötüleşmişiz. Bunlar Türkiye’ye yakışmıyor. Bunları yüreğimiz sızlayarak, ciğerimiz yanarak söylüyoruz. Kişisel özgürlük endeksinde 41 basamak, sosyal sermaye endeksinde Türkiye 40 basamak kötüleşmiş.

Peki bunlar niye oldu düşünmek gerekir. En temel neden Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’dir. Ben şunu söylemiyorum; Sayın Erdoğan iyi yönetiyordu, iyi bir cumhurbaşkanı veya başbakandı bu sistem geldi işler kötüye gitti değil. Sayın Erdoğan kötü yönetiyordu bu sistem kötü yönetimi kurumsallaştırdı.

Bütün kazanımlar, AK Parti’nin yaptığı kazanımlarda şu anda geldiğimiz noktada heba olmuş durumdadır. Yine ‘biz çözeriz’ propagandası yapılıyor. Öyle bir şey yok, çözemezsiniz. Artık sizin çözme imkanınız yok. Çünkü sizin kadronuz yok, ekibiniz yok, sizin programınız yok, size artık güven yok. Güveni yitirdiniz. Güven ruh gibidir çıktığı bedene bir daha girmez. Siz artık temizlik ve iyi niyetinizi de yitirdiniz. Hani diyordunuz ya: ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi.’ Evet, verdi millet yetkiyi ama maalesef, etkiyi de çok acı bir şekilde gördü.

“LÜTFEN SİYASİ KISIR ÇEKİŞMELERİ BİR KENARA BIRAKIP BU BAŞARISIZLIĞIN NEDENLERİNE İNELİM”

Özetle, bütüncül bir yaklaşımın olmadığı, aklın kaybolduğu, istişarenin olmadığı, inadın egemen olduğu, hukukun olmadığı, kurumların çalışmadığı ve itibarsızlaştırıldığı, güvenin kaybolduğu, belirsizliklerin had safhaya çıktığı, hürriyetin kısıtlandığı, piyasanın çalışmadığı, iş ortamının kötü olduğu, Hükümetin sınırsız yetkilerinin olduğu, işin ehline verilmediği, yolsuzluğun sürekli arttığı bir ülkede refah olmaz, gelişme olmaz, gelir dağılımı bozulur, ekonomik sorunlar çığ gibi büyür, yoksulluk ve sefalet artar ve bu başarısızlığın da asla mazereti olamaz. Lütfen siyasi kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp bu başarısızlığın nedenlerine inelim ve bu zararı görelim.

Sayın Fuat Oktay'ın konuşmasını dinledik, hep mazeret üretti; şimdi, sürem yettiği sürece onlara da cevabım var. Sizin makamınız mazeret üretme makamı değil, o makam icraat makamı, orada icraat yapacaksınız. Siz hala sürekli mazeret; dış güçler, iç güçler, şu güçler, bu güçler, yok enflasyon, yok bilmem neler... Sayın Oktay dedi ki: ‘Pandemi oldu efendim.’ Kardeşim, pandemi bütün dünyayı etkiledi. Niye bizim sıralamalarımız bozuldu? Milletin enflasyonu ortalama yüzde 9'ken niye bizim enflasyonumuz yüzde 84'e çıktı? ‘Pandeminin ekonomik boyutuyla yanlış mücadele ettiğimizi söyledik.’ Bugünkü sıkıntıların temelinde bir tanesi o ama doğru mücadele etseydiniz bu kadar sıkıntı çekmeyecektik.

“TÜRKİYE'NİN BÜTÜN MAKROEKONOMİK DENGELERİNİ BOZDUNUZ, BİLEREK YAPTINIZ”

Diğer taraftan, gelir kaybını telafi edin dedik, onu yapmadınız, kredileri pompaladınız, Türkiye'nin bütün makroekonomik dengelerini bozdunuz; bilerek yaptınız. Küresel likidite bollaştı pandemi döneminde, pandemi dönemi bize imkânlar sundu ama Türkiye'ye para gelmedi. Çünkü siz Türkiye'de güveni bitirdiniz, tedarik zincirinde aksama oldu. Coğrafi konumumuz gereği bu tedarik zincirindeki aksamadan dolayı Türkiye bunun avantajını yaşadı ama buna rağmen siz gidiyorsunuz ‘pandemi’ diyorsunuz. Küresel ölçekte baktığımızda pandeminin olsa olsa Türkiye'ye olumlu etkisi olmuştur dolayısıyla böyle bir mazeret yok. ‘Düşmanlarımız var’ Biz bu coğrafyaya yeni gelmedik, biz bin yıldır bu coğrafyadayız ve bizim bin yıldır düşmanlarımız var. Siz ülkenin bünyesini zayıf düşürürseniz Rusya'da birisi pencereyi açsa burada Türkiye ekonomisi yatağa düşüyor.

‘Rusya-Ukrayna Savaşı var.’ Savaş aniden mi çıktı? Oraya yığınak yapıldı, bir yıldır bu savaşın geleceğini herkes biliyor; niye tedbir almadınız? Rusya'da savaş var. Rusya'nın enflasyonu kaç? En son, kasım ayının enflasyonu yüzde 12,6. Savaşan ülkenin enflasyonu yüzde 12,6. Ukrayna'nın enflasyonu kaç? Yüzde 26,6. Niye bizim enflasyonumuz 84? Böyle bir şey olabilir mi ya? Özrünüz kabahatinizden büyük, bu ülkeye ayıptır sizin söylediğiniz. ‘Rusya-Ukrayna Savaşı'ndan dolayı enflasyonumuz arttı veya paramızın değeri düştü’ diyorsunuz. Rus rublesi 1 Temmuz 2018'le yine mukayese ederek gideyim o günden bugüne yüzde 2,4 değer kazanmış, değer kaybetmemiş.

“YİRMİ YILDA BU ÜLKENİN ENERJİ BAĞIMLILIĞI SORUNUNU NİYE ÇÖZMEDİNİZ?”

‘Şu olmasaydı, bu olmasaydı’ türü bir şeyi kabul etmek mümkün değil. ‘Enerji ithal ediyoruz’ Enerji ithal etmeye bugün mü başladık? Türkiye enerji bağımlısı bir ülke, yirmi yılda bu ülkenin enerji bağımlılığı sorununu niye çözmediniz? Hala yirmi yıllık bir iktidar diyor ki: ‘Enerjiden dolayı şöyle sıkıntı oldu’ Yok, enerji faturamız artmasaydı cari açığımız olmayacakmış. Bu enerji faturası var önünüzde. Siz bunu bile bile, cari fazla vereceğiz diye ekonomik program uyguladınız, bir saçmalık yapıldı ve Türkiye bugün bu hâle geldi. Yani bu faturayı ödeyeceğiz biz, bu doları bulmak durumundasın ve bu göz göre göre geldi.

Avrupa Birliği de enerji bağımlısı; ticaret rakamlarına baktım, enerji ithalatları artmış. Enerji enflasyonunda Avrupa Birliği ortalaması yüzde 39,4; yine, EUROSTAT rakamlarına göre Türkiye'de yüzde 146,8. Bunu ne ile izah edeceksiniz? Bir de ‘Sübvansiyon yapıyoruz’ diyorsunuz. Dolayısıyla bunları kabul etmek mümkün değildir.”