dokuz8TV'nin önemli programlarından 'Kentine İyi Bak' serisinin yeni bölümünden Bursa’dayız. Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Genel Sekreteri Emre Feza Soysal, Nurcan Seven’in sorularını yanıtlayarak, yönetimini üstlendiği vakfın Bursa’ya yönelik kültür ve sanat çalışmalarını, yakın tarihte başlayacak olan festivalleri ve vakfın kente yönelik kültür ve sanat perspektifini paylaştı. YouTube'da video halini de izleyebileceğiniz röportajın yazılı halini ilginize sunuyoruz.
Değerli izleyiciler, Kentin İyi Bak program serimizin yeni bir bölümüyle karşınızdayız. Yerel dinamikleri, kültür, sanat, yaşam, politika, sivil toplum tüm yerel dinamikleri ağırladığımız bir program serisi Kentine İyi Bak ve bugün de bu kapsamda Bursa'dayız. Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Genel Sekreteri Emre Fezal Soysal ile birlikteyiz. Programımıza hoş geldiniz.
Öncelikle sizi tanıyarak başlamak isteriz. Emre Fezal Soysal kimdir? Neler yapar?
Emre Feza Soysal sinema okudu ama kültür yönetim üzerine çalıştım hep uzun yıllardır. 2000'den sonra 2020'ye dek Nilüfer Belediyesi'nin kültür yönetim programlarının içindeydim.
Bir buçuk yıldır Büyükşehir Belediyesi'nde Başkan Mustafa Bozbey’in Kültür Sanat Danışmanıyım ve bir süredir de Kültür Sanat Vakfı Genel Sekreteriyim.
Nurcan Seven: Bursa sanayi ve tarım şehri olarak Türkiye'de ön plana çıkan bir şehir olsa da kültür sanat faaliyetleriyle de öne çıkan bir şehir. Bugün bizleri burada buluşturan da aslında Kukla Karagöz Festivali'nin lansmanıydı. Bursa'yı ve kentin kültür sanat faaliyetlerini, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'nın rolünü ve perspektifini sizden dinlemek istiyoruz.
Bursa Festivali: 63 yıldır düzenlenen Türkiye’nin en uzun soluklu festivali
Emre Feza Soysal: Vakıftan başlamadan önce Türkiye'nin en eski, en uzun soluklu festivali Bursa’da yapılıyor. Bursa Festivali’nin 63’üncüsü 2025'te yapıldı. Bursa Festivali’ne bir çerçeve festivali, çatı festivali diyelim. Onun içinde klasik müzikten halk danslarına kadar geniş bir yelpazede izleyiciler, etkinliklerle buluşuyorlar. Vakıf 87 yılında kuruldu. Bursa Büyükşehir Belediyesi Vakfı kurdu. Uludağ Üniversitesi, Valilik gibi kent bileşenlerinin birlikte hareket ettiği bir yerdi. Belediye Başkanı da yönetim kurulu başkanıydı, Uludağ Üniversitesi Rektörü Vakfın Divan Kurulu Başkanıydı. 28 Şubat sürecinde vakıfların kamudan ayrılma zorunlu olduktan sonra belediye vakıftan çekilmek durumunda kaldı ve vakıf özellikle bağımsız bir yapıya dönüştü. Ancak vakfın en büyük destekçisi yine Bursa Büyükşehir Belediyesi olmaya devam etti. Yani festivali yapmak üzerine kurulan vakıftan, belediyeyle ayrıldıktan sonra vakıf belediye tarafından işin taşere edildiği yapıldığı yere dönüyor. Burada kültür üretimi söz konusu. Belediye adına vakıf festivali yapıyor gibi düşünmek gerekiyor. Vakıf kurulduktan sonra sadece halk oyunları festivali olarak devam eden, birkaç konserle devam eden festival, ana festivalden bahsediyorum. Ömer Ersöz'ün genel sekreterliği döneminde yeni bir gelenek başlattı. Mesela açılış konseri mutlaka senfonik bir konser olacak gibi.
Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’nin 29’uncusu 2026’da yapılacak
Birçok yerli yabancı sanatçının yer aldığı festivaller yapıldı. Biz bu geleneğin üzerine neler koyabiliriz diye uğraşıyoruz şu anda. Biraz daha kurumsal hale gelmesine çalışıyoruz. Fon yöneten bir vakıf haline gelmesine çalışıyoruz. Sadece Bursa Festivali değil, bunun dışında 29’uncusunu 2026 yılında yapacağımız ‘Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ var. O da uluslararası bir festival ve o da Türkiye'nin konusundaki en uzun soluklu festivali.
Bugün lansmanını yaptığımız ise 21'incisini 14 Kasım'da başlatacağımız Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali. Bunların yanı sıra yavaş yavaş kent içerisinde diğer etkinlikleri destekleyen bir yapıya dönüştürmeye çalışıyoruz Vakfı.
Nurcan Seven: Bursa'nın festival ve kültür sanat faaliyeti karnesi çok zengin. Örneğin işçi tiyatroları festivali de burada yapılıyor ve bunlar çok uzun soluklu festivaller. Yine bunların çoğu da uluslararası ve hatta şehrin, kentin, uluslararası alana açılan kapısı kültür sanat festivalleri olarak tanımlıyorsunuz. Bu noktada aslında uluslararası partnerlerinizi ve Büyükşehir Belediyesi'nin desteklerini sormak istiyorum.
Emre Feza Soysal: Şimdi yani birkaç yöntemi var tabi bunun. Kendi adıma söylersem hani, festivallere gidip oyun da izliyorum, konser de izliyorum. Büyükelçiliklerle görüşüyoruz. Büyükelçiliklerin ilişkilerini kullanıyoruz. Bunun dışında Türkiye’ye turneye gelen topluluklarla ilişki kuruyoruz.
"Kentlinin Bursa'da izleme ihtimali olmayan işleri insanlarla buluşturmaya çalışıyoruz"
Ama bunların hepsini yaparken, önce “Biz bu sene nasıl bir festival yapacağız?” sorusunun cevabını verdikten sonra ulusal ve uluslararası ilişkileri kuruyoruz. Biz organizasyon yapan bir vakıfız ama bizim asıl işimiz Bursa'da herhangi bir organizatörün yaptığı işi yapmak değil. Çünkü organizatörler bu işi yaparak hayatlarını devam ettiriyorlar. Eğer biz onlarla rekabet etmeye kalkarsak sanat, kültür organizasyon zeminini yok ederiz. Bunun yerine kentlinin Bursa'da izleme ihtimali olmayan, ticari kaygıyla gelemeyen işleri burada insanlarla buluşturmaya çalışıyoruz. Aynı şey uluslararası operasyon içinde geçerli. Yani popüler kültür figürlerinin gelmesi yerine, popülerlik tek kriter değil ama, popüler olsa bile buraya gelme ihtimali zor olan sanatçılarla ilişkiye geçmeye çalışıyoruz.
Örneğin bu sene festivalde şöyle bir şey yaptık. 500 kişi falan izledi, çok kıymetliydi bence. 1963 yılında Metin Erksan, ‘Yılanların Öcü’nü çekmiş. Bizim festival de 1962’de başlıyor. Festivalle aynı yaşta bir filmin gösterimini yaptık. Yani bir şeyi koyarken festival programının içine mutlaka bir bağlam kurmaya çalışıyoruz.
Uluslararası ilişkiler de bunun üzerinden şekilleniyor. Örneğin 2026 Çin'le Türkiye'nin diplomatik ilişki kurmasının 55. yılı. Çin Kültür Ateşesi ”Bir şeyler yapalım beraber” dediğinde onlarla oturup bizim festivalin yapısına uygun, onların da burada var olmak isteyeceği çerçevede bir tartışma sürecinden sonra etkinliği koyuyoruz buraya.
Nurcan Seven: Bir yandan festivalin ekonomik sürdürülebilirlik taraflarını da sormak istiyorum. Yerel bileşenlerle, özel sektörle, STK'larla ne tür dayanışmalarla, ne tür işbirlikleriyle yapıyorsunuz, nasıl bir ekonomi sürdürülebilirlikten bahsediyoruz bu uluslararası festivaller özelinde?
"Bursa Büyükşehir Belediyesi olmazsa bu festivaller yapılamaz”
İşin özü Bursa Büyükşehir Belediyesi olmasa bu festivaller yapılamaz. Çünkü vakfın en büyük destekçisi derken hani bütçenin %70 oranında Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlandığını söylemem lazım. Bunun dışında STK'ların durumu malum, bütçesel anlamda bir şey yapamıyorlar ama hani disiplinler arası işleri de seviyoruz. Bu yüzden mutlaka bir sürü yapıyla birlikte oluyoruz. Sponsorlar var. Bütçenin %15-20'si sponsorlardan geliyor, bilet satışlarından geliyor. Bir de vakfın kendi gelirleri var. O da vakfın hayatını devam ettirecek, çalışanların maaşını ödeyecek, yıl boyunca çalışmayı sağlayacak bir para sağlıyor. Herkesin zannettiğinin aksine aslında bu işler Türkiye genelinde baktığınızda pahalı işler değil. Herkes çok büyük görüyor paraları ama O paraların belediye tarafından başka bir yere harcandığında hayatın değişmeyeceğini biliyoruz. Hayat değiştirecek paralar değil bunlar. Bu paralarla aslında iş yapmaya çalışıyoruz ve fena da gitmiyor bence.
Bu paraların büyük paralar olduğunu zannedenler, sanatın hayat üzerindeki etkisiyle ilişkisi olmayanlar. Yani açık hava tiyatrosu 3500 kişilik 1984'te yapılmış. Bugün açık hava tiyatrosunu yıkıp yapmak isteseniz işte bir 80-100 milyon lira para harcamanız gerekir. 80-100 milyon lira bu ülkenin gerçeği içerisinde, asgari ücretin 22.500 lira olduğunda çok büyük para gibi görünüyor. Ama aslında değil çünkü 40 yıldır var bu bina. 40 yıldır binlerce etkinliği yaptık burada. Ben mesela 80'lerde Deve Kuşu Kabare'yi bir ay gelip burada oynadıklarını hatırlarım. Levent Kırca'nın gelip 15 gün kapattığını hatırlarım. Nejat Uygur öyle. Yani anı biriktirilen bir yer. Kent kültürünün içerisinde, kent tarihinin içerisinde çok önemli bir mesele. 100 milyon lirayı buna harcamamak 100 milyon lirayla herhangi bir sıradan bina yapmak siyasi bir seçim ve Mustafa Bozbey de sağ olsun bu seçimde hep sanattan yana, kültür yönetiminden yana tavrını koyuyor.
Nurcan Seven: Evet, tam da o noktada aslında kentin ve aslında sizin de yerel yönetimlerdeki tecrübelerinizden de yola çıkarak, kentin kültür-sanat politikalarına değmek istiyorum. Kültür-sanat faaliyetleri yaşamsal önemde dediniz. Bir toplumun gelişmesi, kentin kentini ve kendini geleceğini de kurabilmesi açısından kültür sanat faaliyetleri yaşamsal faaliyetler. Bu noktada bileşenleriyle ilişkileri bakımında da değerlendirerek Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'nın
kentin kültür sanat politikaları açısından gelecek perspektifi nasıl şekilleniyor?
"Son 25 yıldır yaşadığımız kültürsüzleştirme politikaları vakfın da son 20 yılını sorunlu hale getirmiş"
Emre Feza Soysal: Son 25 yıldır yaşadığımız kültürsüzleştirme politikaları vakfın da son 20 yılını ne yazık ki çok sorunlu bir hale getirmiş. Bundan 30 yıl önce Vakıf Bursa'nın en prestijli kurumlarından biriyken tüm kurumlarda olduğu gibi vakıf da kenarda duran ciddiye alınmayan bir yapıya dönüşmüş. Bu noktada önce vakfın bir kendi kimliğini oluşturmaya çalışıyoruz.
Ben henüz 6 aydır vakıfta genel sekreterim. Vakfın eski değerini kazandırmak için halkın, kentlinin vakıfla ilişkisinin güçlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu da etkinlikler kanalıyla ancak olabilir. Şimdi sanat üretimi sanatçının “Ben bunu düşünüyorum” diye söylediği bir şey. Hani bunu resim, edebiyat ya da her neyse onunla söylüyor. Ama sanatçının ihtiyacı bunu söylemek değil sadece aynı zamanda sesinin duyulması. Biz o duyulma sürecini kolaylaştıran bir yapı kurmamız gerekiyor. Burada sanatçının kim olduğuyla ne söylediğiyle ilgilendiğimiz takdirde biz entelektüel yoruma gireriz.
“Kamu entelektüel yorumlara girdiğinde o zaman siyaset devreye giriyor, bunu yapmamalıyız”
Bunu yapmamamız gerektiğini de farkındayım. Çünkü kamu entelektüel yoruma girdiğinde o zaman siyaset giriyor devreye. Siyasi olarak yandaşlar, yandaş olmayanlar ayrımı gibi ayrımlar yapmamak için de bu entelektüel meseleyi kamunun değerlendirmemesi gerektiğini düşünüyorum. Biz politikayı sanat zemini yaratmak, bir alan yaratmak üzerinden oluşturmalıyız. Bu alan yaratmanın içinde örneğin bunu ilk kez söyleyeceğim. sanat yapanlara fonlar ve destekler yaratmaya çalışıyoruz şu anda. Örneğin bir tiyatroya destek vereceksek, o tiyatronun metni bizim için sakıncalı ya da değil diye bir değerlendirmeye girersek çuvallarız. Çuvallarız çünkü o zaman sansür mekanizması devreye girer. Bunun yerine daha özgür alanlar tanımlamak gerektiğini düşünüyorum ben. Vakıfta gelecek projeksiyonu içerisinde eğitim dahil, sanatla ilgili, tasarımla ilgili hatta mimariyle ilgili herkesin kentten dokunabileceği, proje önerebileceği, iş yapabileceği, yan yana durabileceği bir yapı organize etmeye çalışıyoruz.
"Kentlinin festival çalışmalarına katılımını 'Bir Fikrini Alırız’ kampanyası gibi örneklerle zenginleştiriyoruz"
Örneğin geçen yıl, festivalden yaklaşık iki ay önce, ben henüz göreve gelmiştim, “Bir Fikrini Alırız” diye bir kampanya başlattık sosyal medyada. Festivalle ilgili önerileriniz varsa bunları duymak isteriz. Herkes bir sürü şey yazdı. Yüze yakın öneri geldi. Bir hanımefendi 10 tane falan etkinlik önermiş. Çok sevdiğim devlet tiyatrosunun oynadığı Hamlet'i de yazmış. Mesela benim aklıma gelmemişti ve bizim yapımıza çok uyuyordu. O oyunu festival programına koyduk, hanımefendiye de davetiye verdik. Tanışmadım kendisiyle ama ben bunu şu yüzden söylüyorum ve önemsiyorum, hep beraber bir şeyler yapmak hayatı daha kolaylaştıracak ve kentlinin katılımı sağlayacak. Ben eminim ki ben onun yerinde olsaydım bundan dolayı kendimi iyi hissederdim. Biz kentliyle birbirimizi iyi hissedeceğimiz projeler yaparsak vakfın en önemli yapacağı şey bu olur bence.
Nurcan Seven: Bir yandan da dijitalleşme de söz konusu. Kültür ve sanat faaliyetlerinde dijitalleşme, dijital dönüşümü aslında sizden dinlemek isterim. Sizin hem bu festivaller sürecinde deneyimlediğiniz bu dijital dönüşümü siz nasıl değerlendirirsiniz? Ve gençlerle birlikte sanat, kültür sanat faaliyetleri yapma noktasında dijitalleşmeyi nasıl görüyorsunuz?
Emre Feza Soysal: Şimdi dijitalleşme hani böyle gayya kuyusu gibi bir şey. Nerede ne yapacağınızı hayat belirliyor aslında. Atilla İlhan 'Sanat, sanat için midir, halk için midir?' sorusuna anlayan içindir yanıtını verirdi. Çok kıymetli bir laf bence bu. Ben burada izleyicinin genç yaşlı, orta yaşlı diye ayrılması meselesiyle ilgili kafası karışık bir adamım. Yetişkin herkesin her yerden dokunabileceği yerler... Örneğin ben neredeyse 60 yaşına geldim, bir rock konserine gidip kafa sallamayı seviyorum. Bunun yaşla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Benim kuşağımda benim gibi yaşayan bir sürü insan var. Şimdi bu durumda gençler meselesi dediğinizde ilk akla gelen RAP, Rock ya da türevi meseleler. Bu meseleleri sadece gençlere yapıyoruz diye yapmaya kalktığınızda bir kere ben orada da bir ayrımcılık görüyorum. Gençler açısından da ayrımcılık. Çünkü onlar da hayatın içindeler. 18 yaşında işçi olarak çalışmaya başlayan birisinin gençlik kavramıyla ilişkisi bence artık sınırlıdır. Buna benzer bir sürü örnek verebiliriz. Peki genci neremize koyacağız, ne yapacağız? Üniversite öğrencisi dediğimiz kitle, ben çok iyi bir üniversite öğrencisi dönemi geçirdim, kimin tanımıydı hatırlamıyorum: “Üretmeden tüketen, sadece fikir üretme ihtimali yüksek olan kitle.”
“Gençlerin fikirleri, daha dingin, daha beklentisiz daha mülksüz bir yerden konuşabildikleri için değerli”
O zaman o fikirlerle nasıl yan yana dururuz ona bakmak lazım. Gençlerin fikirleri genç fikir falan değil, daha dingin, daha beklentisiz, daha mülksüz bir yerden konuşabildikleri için daha kıymetli olabiliyor. Ama mesela şöyle projeler yapılmıştı geçmişte Nilüfer’de, çok sevdiğim projelerdi bunlar. ‘Kadın Hayata Yakın’ diye bir proje yaptılar. Köy kadınlarına yaşayan kadın yazarların, kadın hikayelerinin kitapları dağıtıldı. O yazarlar geldi, o kadınlarla bin kişilik tartışmalar yapıldı. Bunlar iyi projeler, sosyal devlet projeleri. Hayatında ilk kez köyden kocası olmadan çıkan kadınların o kitabın yazarıyla yan yana durmaları çok doğru. Ahlaken de doğru projeler. Kent kültürünün büyümesi açısından da doğru projeler bunlar. Ama bunu yapması gereken yer Kültür Bakanlığı mı, biz miyiz, ben bunu bilmiyorum artık. Çünkü ‘Kültür politikası’ dediğimiz şey, ülkenin bir kültür politikası olur. Biz kendi kültür politikamızı oluştururken kendi küçük hinterlandımız içerisinde bunu yapabiliriz. Oradan baktığımda da vakıf kentliye dokunmaya çalışacak sadece. Bu kentliye dokunurken de sanatın herhangi bir kolunu es geçmeden dokunmaya çalışacak. Elimizden ne gelirse, bütçemizden ne kadar ayırabilirsek aklımıza ne yeterse o kadar yani.
Nurcan Seven: Evet aslında kültür politikaları belki programın başından sonuna kadar öne çıkan şeylerden biri neyi tercih ettiğimiz, neye alan açtığımız ve o yaratılan alanın da gelecek kuşaklara nasıl aktarıldığı ve onları nasıl devam ettirdiği…Aslında bir yandan kültür ve sanat emekçilerine alan açarken onların emeklerini görünür kılmaya çalışırken bir yandan da gençlere yeni fikirleri üretecek alanlar da açmak gerekiyor. Belki dediğinizin özeti vakıf aslında burada bir rol oynayabilir.
"Benim bildiğim pandemi döneminde 100 müzisyen intihar etti”
Emre Feza Soysal: Aynı fikirdeyim. Bir şey eklemek istiyorum. Şimdi bir sürü konser yapılıyor. Herkes konser yapıyor. Pandemiden sonra halkın bir teveccühü oldu konserlere. Yani seyirci sayısı birdenbire çok arttı. Herkes çok bunalmış çıkmıştı. Ve herkes şunu söylemeye başladı. Bilet fiyatları çok yüksek. Sanatçılar çok yüksek paraları alıyorlar falan. Hiç kimse şunu unutmasın. Benim bildiğim, eminim daha fazladır, pandemide 100 tane müzisyen intihar etti. Yiyecek ekmek bulamadığı için intihar ettiler. Pandemide benim bildiğim bir sürü müzisyen sazlarını satarak ekmek almaya çalıştı. Yani burada öyle “bir zemin yaratacağız” falan laflarını kurarken de o insanların ne şartlarda çalıştığını, neler yaptığını, ne kadar aç kaldıklarını unutmadan yapmak lazım bunu. Yani başa dönersem harcadığımız para çok değil. çok veriyorsak da helali hoş olsun o intihar edenlerin bedelini birilerinin ödemesi gerekiyordu. Kamudur bunu ödemesi gereken ayrıca. Bu yüzden de hani bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Sanatla ilgilenenler bu ülkede yok sayılmaya devam ediyor. Biz elimizden geldiğince onlar vardır ve halkla ilişki kurmaları gerekir diye bir yerde durmaya çalışıyoruz.
Nurcan Seven: Yaşatmak aslında bir görevdir.
Feza Soysal: Aynı fikirdeyim.
Nurcan Seven: Söyledikleriniz çok kıymetli. Ben programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederim Feza Bey. Son olarak izleyicilerimize mesajınızı, söylemek istediğiniz ve özellikle de önümüzdeki günlerde başlayacak Karagöz Kukla Festivali için mesajlarınız varsa dinlemek isteriz.
21. Uluslararası Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali 13-24 Kasım tarihlerinde
Emre Feza Soysal: Karagöz Kukla Festivali'den izin verirseniz biraz bahsedeyim. Festivalin 21’incisi yapılıyor şu anda, 14.de başlayacak. Kukla ve Gölge Oyunları Festivali sadece çocuklara dönük bir festivaldi. Biz bu yapıyı biraz değiştirdik. Çocuklar tabii ki işin içinde var ama yetişkin kuklası, yetişkin gölge oyunu da çok kıymetli. Dünyadan iyi örneklerin gelmesi için uğraştık. Ünuma ile beraber yapıyoruz bunu. hafta içi, hafta sonu, akşamları yetişkin oyunları da olacak bu dokuz gün boyunca. Onların meselesi şu, Türkiye'de çok rastlaşmadığımız, karşı karşıya gelmediğimiz işlerle karşılaşılacak. Bu yüzden orayı çok önemsiyorum.
"Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali artık her yıl yapılacak"
Mesela iki yılda bir yapılıyordu bu festival, biz her yıl yapılmasına karar verdik ve her yıl yapılacak bundan sonra artık. Festivalin içerisinde uluslararası bir yuvarlak masa toplantısı yapılacak, onu da çok önemsiyorum. Dünyada kukla ve gölge oyunu festivali yapan yöneticiler, kültür yöneticileri işte 30 kişilik bir masa kuracağız. Festival nasıl olmalı, kentliye nasıl ulaşmalı, içeriği nasıl belirlenmeli gibi meseleleri konuşacağız, yöntem tartışacağız. Önümüzdeki senenin festivalinin üretim sürecini tartışacağız aslında. Bu da bence festivalden kalacak önemli bir şey. O bir rapor halinde yayınlanacak. Çünkü iletişimsizlik en sorunlu şey bugünün dünyasında. Dijitalleşme, iletişimi arttırıyor gibi görünse de miş gibi meselesi postmodern durumun en önemli sorunu.
Nurcan Seven:Belki derinliğini yok ediyor.
Emre Feza Soysal: Evet, biraz daha derin bir yerden gerçekten bir yuvarlak masada oturup tartışacağız. Bunu da önemsiyorum. Herkesi bekleriz tabii festival izlemeye.
Nurcan Seven: Duyuralım izleyicilerimize 14-23 Kasım tarihleri arasında Bursa'da belki en önemli festivallerden gençlerden çocuklardan erişkinlere yetişkinlere kadar kapsayan Kukla Karagöz Gölge Oyunları Festivali sizlerle birlikte olacak. Programımıza katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Sizlerle birlikte. Bursa'nın aslında gelenekten geleceğe uzanan kültür sanat faaliyetlerini ve aslında burada da Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı'nın önemini, rolünü konuştuk. Başka programlarda umuyorum ki yeniden görüşeceğiz.





