Haber: Egecan Türkmen

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Başkanı Eren Edebali dokuz8Haber’in sorularını yanıtladı.

Özel sektörde çalışan binlerce öğretmenin kendini güvencesiz hissettiğini belirten Edebali, taleplerinin muhatabının, doğrudan Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümet olduğunu belirtti.

“DÜŞÜK ÜCRETLER, UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ SEKTÖRDE ÇALIŞMA ŞARTLARI OLARAK ŞEKİLLENDİ”

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın, birçok eğitim emekçisinin bir arada hak mücadelesi veren bir çatı olduğunu ifade eden Edebali, şöyle konuştu:

“Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim emekçilerinin birliğini ve dayanışmasını temel alıyor. Özel öğretimden kast edilen özel okul, kurs, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri, okul öncesi eğitim kurumlarıdır. Bu kurumlarda sayısı yüz binleri bulan öğretmenler güvencesiz çalışma koşulları altında yarın kaygısını derinden hissederek çalışıyorlar. Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, kronik hale gelen hak gaspları sektörde çalışma şartları olarak şekillendi.

 Sendikamız gayet güncel olan bu sorunların çözümü noktasında öğretmenleri aynı çatı altında bir araya getiren genel taleplere de sahip. Bu taleplerin arasında belirli süreli iş sözleşmesinin kaldırılması, ekonomik, sosyal ve özlük hakları koruyan bir meslek kanunu, taban maaş uygulaması ve kıdem hakkı bulunuyor. Tabi ki bu taleplerin doğrudan muhatabı koşulları belirleyen olması açısından Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümettir. Sendikamız politikalarını çözüme varma noktasında emek eksenli bir yerden oluşturuyor. Genel emek alanında sektöre özgü olan çalışma koşullarımız aynı zamanda sahaya özgü politikalarımızı da belirledi. Fakat emek cephesine yönelik hedeflenen saldırıları ( belirli süreli iş sözleşmesine geçiş ve kıdem tazminatı hakkının gasp edilme isteği) göz önünde bulundurduğumuzda şimdilik bize dair olan bu özgünlük genel bir karakter taşıyabilir. Bu hali ile kuruluş politikalarımız tarzı ve içeriği bakımından sınıf hareketine de seslenmiş oluyor. Politikalarımız ‘hak alınır’ çizgisinden ilerlediği gibi, parçası olduğumuz emek alanına da sürüklenmek istendiği koşulları göstermek açısından uyarılar taşıyor.”

“İŞSİZLİKLE SINANAN ÖĞRETMENLER ÖZEL SEKTÖRÜN KAPISINI ÇALDI”

Hükümetin politikalarının öğretmenleri çok zor durumda bıraktığına dikkat çeken Eren Edebali, şu ifadeleri kullandı:

Atama sayılarının azalması, eğitim politikalarındaki piyasacı eğilim özel sektörü bilinçli olarak devlet teşviki ile eğitim alanına itti. Geçmişin görece daha iyi çalışma koşullarına sahip özel öğretim kurumları sayıları artan ‘girişimcileri’ ile birlikte alana daha fazla kazanma hedefi ile hücum ettiler. Market zinciri gibi kurumlar türedi. Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma ile işleri yürüten, bir tekstil atölyesi gibi öğretmeni parça-başı (ders saati ücreti) ile çalıştıran merdiven altı kurslar çoğaldılar.

İşsizlikle sınanan öğretmenler kamusal eğitim anlayışının zayıflaması ile zorunlu olarak özel sektörün kapısını çaldılar. Özel Öğretim Kurumları Kanunu 2007 yılında değiştirildi ve zamanla birlikte sektörün patronlarını kollayan bir içerik kazandı. Taban maaş uygulaması kalktı ve İş Kanunu üzerinden özel sektörde öğretmenin asgari ücretle çalıştırabilmenin önü açılmış oldu. Geçmişin ‘konfor alanını’ sermaye ile eğitimin bu denli kardeşçe bütünleşmesi sonucu kaybeden öğretmen asıl gelmekte olanı göremedi.

“’GELECEK YIL İŞSİZ KALACAK MIYIM?’ SORUSUNU SORARAK ÇALIŞMAK İSTEMİYORUZ”

Patronun olduğu yerde ucuz iş gücü, emeğe yönelik saldırılar, dar çıkarlar vardır. Sektörün olduğu yerde rekabet, başarı ve çalışma kutsanır. Bu kutsanışın yaygınlaştığı yerde öğretmen için asıl seçenek mücadeleyi örgütlemek olmalıydı. İşin bu kısmını güçsüz bırakan, bireysel olarak çıkış yolunu bulamayan öğretmen emek sömürüsünün en dip noktasını yaşamaya başladı. Bugün bu evredeyiz. Kamuda çalışan öğretmen arkadaşlarımıza göre yaşadığımız zorluğun asıl kaynağı bizi ezen aparatların çok olmasıdır. Bakanlık, sermaye, patron, üstümüzde tepinen üç kanun bu aparatları oluşturuyor. Eşit haklar, özlük hakları istiyoruz tabi. Her eğitim-öğretim döneminin ortasından itibaren, ‘önümüzdeki sene acaba işsiz kalacak mıyım?’ sorusunu kendimize sorarak çalışmak istemiyoruz.”

“’ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ KUTSALDIR’ SÖZÜ OMUZUMUZDA BİR YÜK OLDU”

Özel sektörde çalışan öğretmenlerin birçok hak gaspına sistematik olarak maruz kaldığını vurgulayan Edebali, şunları kaydetti:

“’Öğretmenlik mesleği kutsaldır’ sözünün bizim omuzumuzda bir yük olduğunu düşünüyoruz. Bu sözü bir aforizma haline getiren patronlar öğretmeni öncelik olarak bir ‘hizmet’ anlayışı ile çalıştırmak istiyor. Tabi burada hizmet derken kölelik koşullarından bahsetmek istiyoruz. Öğretmeni süreli sözleşme ile mevsimlik işçi gibi çalıştıran, belirli süreli iş sözleşmesinin kendisine sunduğu avantajları sonuna kadar kullanan bir anlayışın, asıl ‘değeri’ biriken sermayesinde görmek istediği açık.  Öğretmen özel sektörde kimliksizleştirilmeye çalışılıyor.

Bir taraftan çalışma ve özlük haklarını baz aldığımızda öğretmene kendisini öğretmen olarak hissettirmeyen kamu ile eşitsizlik düzlemi, diğer taraftan öğretmeni kurumlarında büro elemanı, eğitim danışmanı, sekreter sıfatı ile göstererek çalıştıran kurum patronları kimlik kargaşasını büyütüyor. Sözleşmenin yanında peşinen imzalatılan istifa dilekçeleri, maaşın bir kısmını sigorta priminden kaçmak için elden vermek, asgari ücreti vermekten dahi kaçmak için ücretin ‘fazla’ verilen kısmını elden almak, yaygın bir şekilde karşılaşılan usulsüzlükler. Denetim yok, öğretmeni savunan bir mekanizma yok.

MEB müfettişlerinden tutun, gayrimenkulcülerden tüccarlara kadar işlerin kaçak göçek yürütüldüğü bir piyasa bu. Bakanlığın resmi onayı ile yürüyen işlerde sorumsuzluk bu denli olmamalı. Büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Meselenin diğer tarafı da müşteri pozisyonundaki velinin eğitim mekânı ile ilişkisinin yine maddi değer üzerinden kurulmasında beliriyor. Verimliliğini, mesleki içeriğini, hedeflerini özel sektörün ihtiyaçlarını dikkate alarak oluşturmaya çalışan öğretmen hep veren pozisyonunda. Büyük zamanını ve emeğini,  gittikçe büyüyen yoksulluğu ile birlikte sektöre veren öğretmenin artık alması gereken de çok şey var. Hakları örneğin…”

“ÖZEL SEKTÖRDE ÖĞRETMENİN İHTİYACI BİRLİK VE DAYANIŞMA DUYGUSU”

Sendikanın öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu birlik ve dayanışma duygusunun yansıttığını ifade eden Eren Edebali, özel sektörde çalışan öğretmenlerin sorunlarına şöyle dikkat çekti:

 “Bilimi, emeği ve eğitimi savunan bir anlayışın egemen olması gerekiyor. Bununla ilgili söylemlerimiz az çok ortada. Bir gerçeklikten bahsediyoruz. Bu gerçekliği yönetenlerin tek taraflı iradesi değiştirmeyecek. Özel sektörde öğretmenin ihtiyaç duyduğu birlik ve dayanışma duygusudur. Öğretmenler olarak bizim de bir irade koymamız gerekiyor. Yalnızlık durumunu, sömürüyü, baskıyı zayıflatacak, kimi yerde ortadan kaldıracak bir irade. Öğretmen Sendikası bir ihtiyaç üzerinden doğdu. Kısa bir zaman diliminde somut işlere imza attık. Ara tatil bizim için de bir haktı ve ihtiyaçtı. Sendikamız bu hakkı uygulamayan, gasp eden birçok kurumla fiili bir mücadeleye girişti. Bakanlığın yetkili birimlerine görevlerini hatırlattı. Belirsizliğin üstüne gitti. Kazanımlar elde etti. Ücretini alamayan, mobbinge uğrayan, insani değerleri umursamayan patronlarının baskısı ile karşılaşan öğretmenlerin kendilerini daha iyi ve cesaretli hissedebilecekleri bir yapı sendikamız.”

“PANDEMİ KOŞULLARI SÖMÜRÜYE ALAN AÇTI”

Pandemi koşullarının da sömürgeye yol açtığını kaydeden Edebali, sözlerini şöyle sonlandırdı:

 “Fazla mesai arttı, mesai saatleri belirsizleşti. Performansını başka bir şekilde kanıtlaması gereken öğretmenden verimlilik beklentisi artarken, sektörel kriz adı altında hakları da elinden alındı.  Online eğitimde tam mesai ile çalışan öğretmenler, derslerde bir aksama söz konusu değilken, kısa çalışma ödeneğine başvuran kurumlar tarafından sigorta prim hakları da gasp edilerek çalıştırıldılar. Pandemi koşulları sömürüye alan açtı. Sorunlarımız derinleşti. Bununla birlikte iyi bir şey de oldu. Bir grup öğretmen ektikleri fideleri büyüttü. Öğretmen Sendikası ülkede bir çiçek gibi açtı.”