DPI ve DTSO işbirliğiyle düzenlenen toplantıda konuşan Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya ‘çözüm süreci’ne ilişkin, “O dönem katkı sağladıkları için bugün yargılanan insanlar var. En büyük eksikliklerden biri de STK'ların yasal bir altyapısının olmamasıydı. Hem devlet hem de siyaset çok istemedi” ifadelerini kullandı.

DPI ve DTSO işbirliğiyle barışın ekonomik faydaları ve çatışmanın maliyetinin ele alındı. Diyarbakır ve bölgeden iş dünyası ve sivil toplumdan geniş bir grubun katıldığı çevrimiçi toplantıda İrlanda eski Başbakanı Bertie Ahern ve Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya konuşmacı olarak katıldı. DPI İcra Kurulu Başkanı Kerim Yıldız çevrimiçi yuvarlak masa toplantısını DTSO ile birlikte yaptıklarını belirterek, "Bugün özellikle barış için yapılan doğrudan ya da dolaylı ekonomik faydadan bahsedeceğiz" dedi.

"ORTADOĞU'DA CİDDİ BİR İNSANİ KRİZ VAR"

Herkesin olup bitenlerin farkında olduğunu belirten Yıldız,  "Dünya artık daha az huzurlu bir yer. Ortadoğu özellikle en ciddi insani krizlerden birini yaşıyor. İnsani ve sosyal bedeli düşünüldüğünde bu kriz çok büyük etkilerini de beraberinde getiriyor. Türkiye'de de ciddi bir ekonomik kriz var" ifadelerini kullandı. Toplantıda ilk olarak konuşan Berie Ahern ise İrlanda'daki barış sürecinde yaşanan zorluklara dikkat çekerek, "Karşı tarafın gözünden olaylara bakabilmeniz gerekiyor. Sorunlar birbirine benzemeyebilir. Müzakerelerde önemli olan durum. Birbirine karşı insan gibi davranmak gerekir. İrlanda'da ABD ve AB'nin katkısı çok fazla oldu. Hayırlı Cuma anlaşması sürecinde Tony Blair ve ben çok ciddi katkılar sağladık. Son olarak ABD başkanı dahil oldu müzakerelere. Birbirimize söylemeyi hayal edemeyeceğiz şeyler söyledik. Bugün artık gösteriyor ki bütün meseleler birbiri ile bağlantılı. Halkın onayını almak gerekiyordu. Halkın buna evet demesi gerekiyordu" dedi.

"İNSANLAR KORKUDAN İŞ ALANLARINA DAHİL OLMUYORLARDI"

Barış sürecinde ekonomik olarak yaşanan sorunlar ve sivil toplum örgütlerinin katkısına ilişkin soruya ise Ahern şu cevabı verdi: “Ekonomi gerçekten çok önemliydi. İşsizlik çok fazlaydı. İnsanlar korkudan çok fazla dışarıya çıkmıyorlardı. Bu yüzden çok zor oldu insanları mobilize etmek açısından. 3 çocuğun hayatını kaybettiği bir terör saldırısı oldu. Bu sürekli olarak böyle devam etti. Bir sonraki olaya kadar hafifliyordu ama sonra devam etti. Sivil toplum sürekli olarak bizimle birlikte işbirliği yaptı. Sendikaları dahil ettik, çünkü çok fazla kesimi temsil ediyorlardı. Gazeteciler de dahil oldu. İş insanları uzun bir süre dahil olmak istemedi seslerini yükseltmek istemedi. Ama siyasetten uzak gelip bize yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Hayatlarında oy kullanmayan insanlar bu süreçte gelip oylarını kullandılar. Hayırlı Cuma anlaşmasını herkes okudu. İnsanların harekete geçirilmesi oldu.”

"BÖLGEYE AYRILAN BÜTÇE GÜVENLİK POLİTİKALARINA AYRILIYOR"

DTSO Başkanı Mehmet Kaya ise çatışma süreci nedeniyle birçok ekonomik fırsatın kaçtığını belirtti. Ekonominin bu süreçte çok az konuşulduğunu ifade eden Kaya, “DTSO olarak bu çalışmayı önemsiyoruz. Kürt sorununun çözümünde en az konuşulan konu ekonomi konusu oluyor. Barışa katkı için çalışmalar yapıyoruz. Kaçan fırsatları çok net görebiliyoruz. Bu kaçan fırsatların bize maliyeti çok fazla oluyor. Ermeni ve Süryani gibi azınlıkların da göçe zorlanması ve sürülmesi ve ekonomik politikalarla birlikte bölge hızla yoksullaşmaya başladı. Bölgeye ayrılan önemli bir bütçenin güvenlik politikalarına ayrıldığını biliyoruz” diye konuştu.

"BÖLGEDE ÇOK BÜYÜK BİR SERMAYE VE BEYİN GÖÇÜ YAŞIYORUZ"

Bölgeden önemli bir sermaye ve beyin göçünün olduğunu vurgulayan Kaya, şunları söyledi: “Bölge dışarıdan yatırımcı alma konusunda ciddi bir sorun yaşıyor. İstanbul'dan bölgeye gelen 24 yatırımcının 24'ü de Kürt kökenliydi. Bölgenin sürekli bir çatışmalı süreç yaşaması nedeniyle teşvikler azalıyor. 2013 yılında başlayan bir barış süreci vardı. Bizim için o süreç bir bayram havasıydı. Bir savaş kazanmaktan çok toplum yıllardır gelen yoksulluğun ortadan kalkacağına inanıyordu. Bölgesel bir barış konuşuluyordu. Türkiye belki de bir daha STK ve iş insanının böylesi bir sürece katılacağı dönemi yakalaması zor olabilir. Çözüm sürecinde Irak ile olan ticaret potansiyeli çok fazla oldu. Bölgede meydana gelen sokağa çıkma yasakları ve çatışmalı süreçle artık bölgede başka bir hava hakim oldu. Sur olayları ile birlikte küçük ve orta ölçekli yatırımcılar ciddi bir kayba uğradı. Bölge çok ciddi beyin ve sermaye göçü verdi batıya. Köylerinde zorunlu olarak çıkan bir milyona yakın kişi de şehir merkezlerine geldi. İkinci önemli sermaye ve beyin göçünü de bugünlerde görüyoruz. Yatırım yapan iş insanları yatırımların karşılığını alamaz duruma geldiler. Bugün önemli bir sermaye ve beyin göçüne uğruyoruz. Bölgesel düzeydeki yapısal sorunlar artık daha kapsamlı çözümler gerektiriyor.

"HEM DEVLET HEM DE SİYASET BİZİ DIŞLIYOR"

O süreci yaşayan insanlar olarak her iki taraf da STK'ların katılmasını talep etmediler. Sivil toplum daha çok o sürecin bozulmamasını kendisine misyon edindi. O dönemde oluşan provokasyonlara karşı Sivil toplum kendi içerisinde toplanarak hemen bir refleks geliştirerek durdurmaya çalıştı. Olayın yasal bir altyapısı yoktu. Hem sürecin hem de STK'ların katılması için bir yasal altyapı yoktu. O dönem katkı sağladıkları için bugün yargılanan insanlar var. En büyük eksikliklerden biri de STK'ların yasal bir altyapısının olmamasıydı. Hem devlet hem de siyaset çok istemedi. Bugün devlete gittiğinizde sizi örgüt yanlısı olarak görüyorlar, siyasete gittiğinizde ise devlet yanlısı olarak bizi görüyorlar. Kolay bir durum değil ama belki de bizim tavrımız açısından olması gereken budur. Biz Diyarbakır'daki STK'lar olarak her zaman antidemokratik olarak tavrını gösterdik. Tam da böyle durmak çok da kolay değil.” Toplantı, katılan STK temsilcilerinin soru ve görüşleri ile devam etti.