#dokuz8/ FATOŞ ERDOĞAN

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Bartın'ın Amasra ilçesinde grizu patlaması sonucu ölen 41 işçiyi anmak ve işçi ölümlerini protesto etmek amacıyla Karaköy'de bulunan İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü önünde sloganlarla yürüyüş gerçekleştirdi.

"#Bartın Üzgünüz Öfkeliyiz!" pankartı açılan yürüyüşte sık sık " Kaza değil cinayet, çalışırken ölmek istemiyoruz, Bartın'ın hesabı sorulacak" sloganları atıldı.

Basın açıklamasında konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu,
"Bartın'da babasını kaybetmiş doğmamış çocuklar var. Bir kez daha söylüyoruz yaşananlar kaza ve kader değil! Bu yaşanan katliamlar önleyebilir ölümlerdir, iş cinayetidir. Madenlerde yaşadığımız bu kara tablonun nedeni yerin yedi kat altına giren madencinin yaşamıyla oradaki bir kazma sapı, herhangi bir iş makinesi arasında hiç bir fark görmeyen sermaye zihniyetinin sonucudur."


Madenlerde yaşananlar üretim dayatması, hadi hadi sisteminin sonucudur. Ülkeyi yöneten siyasi iktidar ve iktidarın sözcüleri yaşananları hala kaza diye, kader diye nitelemeye çalışıyor 'kader planı' diyorlar. Buradan sormak istiyoruz bu kader sadece Türkiye işçi sınıfı için mi var?''

Çerkezoğlu  yaptığı açıklamadan sonra bu ortak metni okudu: 

''Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesesi’nde 41 işçi arkadaşımızı yitirdiğimiz patlama ile ilgili olarak işyerlerinde ve Bölge Temcilciliklerinin düzenlediği açıklamalarda okunan metin: 
 
ÇALIŞIRKEN ÖLMEK İŞÇİLERİN KADERİ DEĞİLDİR!
 
Bartın'ın Amasra ilçesinde bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesesi'nde 14 Ekim Cuma akşamı gerçekleşen patlama sonucu 41 maden işçisi kardeşimizi kaybetmenin acısını yüreğimizde yaşıyoruz.
 
Yaşamını yitiren 41 kardeşimizin ailelerinin, arkadaşlarının, sevdiklerinin acısını paylaşıyor, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz.
 
Üzgünüz ve öfkeliyiz!
 
Madenler bir kez daha hepimizi yasa boğan bir katliama sahne oldu. 
 
İşçi kardeşlerimizi yitirdiğimiz için üzgünüz, önlemler alınmadığı için öfkeliyiz.
 
Soma, Ermenek, Kilimli, Elbistan, Küre, Şırnak, Karaman, Mustafakemalpaşa, Şarvan, Kozlu, Bursa derken son 20 yılda yüzlerce maden işçisini toprağa verdik. Madenlerden gelen her acı haberin ardından "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dendi. Her katliamın ardından "Gerekli önlemler alınacak” sözlerini duyduk. Ancak önlemler alınmadı ve işçiler ölmeye devam etti. 
 
İşçiler öldü ancak hesap veren çıkmadı. Tarihin en büyük iş cinayeti olan Soma'da bile tek tutuklu kalmadı. Karar öncesi mahkeme heyeti değiştirilerek işveren ağır cezalar almaktan kurtarıldı. 301 işçinin canının sorumlusu olarak kimse hesap vermedi. Tek bir idareci bile görevden alınmadı, tek bir sorumlu bile istifa etmedi. 
 
2013’te Zonguldak/Kozlu’da 8 işçinin ölümünden sorumlu bulunan kişi, Türkiye Taş Kömürü Kurumu Genel Müdürü olarak atandı. 
 
Gerekli önlemler alınmadığı için, sorumlulardan hesap sorulmadığı için, hatta sorumlular ödüllendirildiği için işçiler ölmeye devam ediyor. Ülkeyi yönetenler ise önlenebilir ölümlere “kaderin planı” diyor. 
 
O zaman soruyoruz. Kaderin planı sadece Türkiye’de mi geçerli? Kaderse neden sadece ülkemizdeki işçilerin kaderi? Başka ülkelerde maden yok mu? Ölümcül iş kazası oranı Almanya’da, İngiltere’de yüz bin maden işçisinin 2’sinin kaderi olurken, Türkiye’de yüz bin işçinin 43’ü çalışırken hayatını kaybediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre Türkiye, madencilik sektöründe en yüksek ölüm oranlarından birine sahip. Madenlerde ölümlü iş kazası oranında Avrupa’da lideriz. Kaderin planı dedikleri sadece Türkiye işçi sınıfı için mi geçerli? 
Çalışırken ölmeyi bu ülkenin normali haline getiremezsiniz. Yaşamak için gittiğimiz işlerde ölmeyi işçilerin kaderi haline getiremezsiniz. Biz işçiler, bu ölümlerin önlenebileceğini biliyoruz. Konfederasyonumuz ölümleri önleme yollarını yıllardır anlatıyor, raporlar hazırlıyor, ilgili bakanlıklara iletiyor. Soruyoruz: Neden bu çözüm önerileri hayata geçirilmiyor? Neden aklın ve bilimin emrettiği önlemler alınmıyor?
 
Önlem alınmıyor çünkü işçilerin hayatını koruyacak önlemlere maliyet gözüyle bakıyorlar. Önlemler alınmıyor çünkü kâr oranları azalsın istemiyorlar. Önlemler alınmıyor çünkü işçilerin üretimde söz ve karar hakkının olmasından korkuyorlar. Önlemler alınmıyor çünkü daha az işçiye daha çok iş yaptırmayı amaçlayan üretim zorlaması aynen devam etsin istiyorlar. 
 
Ancak bu böyle gitmez. Çalışırken ölmek işçilerin kaderi olamaz. Başta madenler olmak üzere tüm işkollarında ölümleri durdurmanın yolları bellidir. Aklın ve bilimin ışığında gerekli önlemleri almak şarttır.
 
Yıllardır DİSK’in dile getirdiği önlemleri bir kere daha tekrarlıyoruz: 
 
Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği, patronların keyfine göre piyasadan seçip alacağı bir mal değildir. Bu sistemde işçi sağlığı ve iş güvenliği patronların insafına bırakılmaktadır. Bu alanı özelleştiren 6331 sayılı Yasa derhal değiştirilmeli ve kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi oluşturulmalıdır. Yıllardır bilinçli olarak zayıflatılan teftişler güçlendirilmelidir.

 
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikaların, üniversitelerin, meslek oda ve birliklerinin katılımıyla bağımsız bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır. 
 
İşyerlerinde işçinin denetimi, en etkili denetimdir. Örgütlü işçiler işyerlerindeki olumsuzluklara hızlı ve etkili yanıtlar üretebilmelidir. Bu nedenle işçilerin sendikalı olması, sendikasını seçmesi ve grev hakkı başta olmak üzere sendikal hakları önündeki engeller kaldırılmalıdır. 
 
Ölümleri önlemenin bir yolu da hesap sormaktan geçer. İşçi ölümlerinde sorumluluğu olanlar hesap vermediğinde, bugünkü gibi elini kolunu sallayarak dolaştığında, ihale ve terfi almaya devam ettiğinde cinayetler teşvik edilmiş olur. 
 
Bizler buradan ilan ederiz ki; Bartın’daki katliamın takipçisi olacak, sorumluların hesap vermesi için seferber olacağız. İnsan onuruna yakışır bir çalışma yaşamı için bütün gücümüzle çaba sarf edeceğiz. 
 
Arkadaşlar; karşımızdaki tehdidi bilelim: Daha fazla kâr elde etmek için daha fazla kan dökmekten zerre pişmanlık duymayan bir düzen ile karşı karşıyayız. Bu düzen ekmeğimize, aşımıza, haklarımıza olduğu kadar yaşamlarımıza da bir tehdittir. 
 
Ölümüne çalışmaya karşı tek çare işçilerin birliğidir. Çare mücadeledir, dayanışmadır. 
 
Çalışırken ölmek istemiyoruz!''