"100. yılında Cumhuriyeti konuşmanın vakti geldi" diyerek de ilk çemberi açıyorum.

Yeni bir cumhuriyet kurmak zorundayız. Aslında bir cumhuriyet düşüncesini yeniden kurmalıyız. Çünkü bir ivmelenme biçimi olarak cumhuriyet yapısal açmazlarına çok büyük bir hızla yenildi. Tarihsel hesaplaşmaları baştan açmaya niyetim yok ancak inanç, kimlik, yurttaşlık ve temel haklar konusundaki tarihsel hafıza kendini hiçleştiren, yok sayan bir deneyimi ortaya koydu. 1968 ilerici gençlik hareketleri, devrimci ve sosyalist çıkış ile birlikte cumhuriyet projesini “tamamlamak” düşüncesi ilk kuşağını kanlı biçimde kırdı. O kuşağın da bir adı konmamış “yeni cumhuriyet” talebi sol bir rüzgârla güçlü bir halk hareketine dönüşse de 1980’nin postallarıyla ezildi. 

Cumhuriyet "vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi." Çünkü (gerçek) cumhuriyet, yurttaşların eşitliğidir, koşulsuz seçme ve seçilme hakkıdır, halkın yönetim süreçlerine katılmasıdır, özgür mahkeme, basın ve örgütlenmedir, demokrasinin, hak ve özgürlük zemininde gelişmesidir. 

Bu anlamda Anadolu'nun şu an cumhuriyeti yoktur, geniş toplumsal zemini olan cumhuriyetçileri vardır. Bu Türk, Kürt, Alevi, Laz, Arap her halktan cumhuriyetçileri, en kadim düşmanları olan dinci gericiliğe karşı gerçek bir cumhuriyet için ittifak yolları aramaktadır.

Bu ittifak hakikat ve özgürlük zemini olmadan gerçek olmayacak. Adına "ikinci", "demokratik", "halk" ve sair ne dersek diyelim, kendi deneyiminden öğrenmiş ve "gönüllü birlik" temelinde gelişmelidir.

20 yüzyılın başında, köklerini Anadolu, Trakya, Mezopotamya mücadele deneyimlerinden alan ilk deneyim, yapısal sorunlarını çözemediği için, kadim düşmanı olan emperyalizme tam bağlı bir cereyan tarafından yenildi. Yenilgi yılları uzun, planlanmış ve bu günleri kurmak içindi.

Bugünlerde kutlanan şey aslında bir iyimserlik ve gelecek tahayyülüdür. Çünkü yaşadığımız şeye cumhuriyet demek, bir erdem olarak cumhuriyet fikrine hakarettir. Bu gasp edilmiş bir yönetim rejimidir. Kayyum sadece bölge belediyelerinin başına sarılan bela değil, bizatihi bu rejimin asli suretidir.

Yerel seçimler bu arayışa dairdir. Gezi tam olarak budur.  “Hayır” kampanyası bunu anlatır. Hepsi yeni, gerçek, halkın öz yönetimine dayanan bir cumhuriyet arayışıdır. Tarihin acımasız eleştirine dayanan bir öğrenme, hak eşitliğine dayanan bir adalet ile bize bir cumhuriyet gerektir.

Sürekli, onu daha ileriye taşımak için çabalayan kendi solunu kanlı bıçaklarla yaralan cumhuriyet, sürekli koruduğu ve kolladığı sağcıları tarafından yıkıldı. Bütün darbecilere, askercilere, devrimci düşmanı sağcılara, semirmiş burjuvalara, liberal ahmaklara “hayırlı olsun.”

Şimdi yeniden ve doğru bir biçimde kurmayı konuşacağız.

Anadolu'nun şu an cumhuriyeti yoktur, geniş toplumsal zemini olan cumhuriyetçileri vardır, demiştim. 

Bu cumhuriyetçiler en önemli sınavı ortak hakikatlerini inşa etmek olacak. Nedir ortak hakikat? Sahici anlamda kederde ve sevinçte birlik, acıda ortaklık üzerinden gelişen bir durumdur ortak hakikat. Bugün bahsi geçen cumhuriyetçilerin kendi aralarında süren görüş ayrılıkları, onları bir bütün olarak yok etmek isteyen gerici kampa karşı ne denli önceliklidir? Kimlik meseleleri, farklı inanç gruplarına dair meseleler, geçmişin kanlı hatıralarının yarattığı izler ve tesirler. Bunların ortaklaşması ve bu anamda bir adalet duygusunun yeniden tesis edilmesinden söz ediyorum. Ve bu yolla gerici ittifakın dağıtılması, dillere pelesenk olan toplumsal uzlaşının inşa edilmesi önümüzde duruyor. 

İçinde bulunduğumuz zamanın devlet organizasyonu da artık rasyonel kapitalist burjuva devlet rasyonalitesini de aşan bir yozlaşmanın içinde. Bu anlamda kural koyucu olarak kendini ilan eden devletin, kendi kuralını umursamadığı bir aşamadayız. Hukuk bütünlüğü yok, hukuk önünde eşitlik yok. İlke ve geleneklerinden tamamen çıkartılmış adli sistem, zorbalığı odağına almış kolluk, şirketlerin çıkarını korumak için her türlü suça ortak olmuş bir medya yapısı içinde bir çıkış arıyoruz.

Çıkış, ortak hakikatte. Çıkış, toplumun değerler etrafında yeniden örgütlenmesinde. Ancak ve ancak bu yön ve yöntemle kabalık ve dağınık insanlarımızı, kalabalık ve örgütlü ve hedefli toplumlara dönüştürebiliriz.

Aslında güçlüyüz ama haberimiz yok. Hatta kalabalığız bunun farkında değiliz. Gençlik çalışmaları yapan tüm araştırmacılar, gençliğin gerici fikirlere karşı yetişkin gruplarından daha uzak olduğunu koyuyor. Kadınların toplumsal görünüm, hak eşitliği ve yaşam talepleri gerici kampın en büyük tehdidi durumunda. Kitlesel yoksulluğun sadece “sosyal yardım” ile oya tahvil edildiği çark artık dönmüyor. Dünyanın ortak vicdanında ülkenin tüm siyasal imgelemi, diktatörlüklerle örtüştürülüyor. 

Bu eksiği çok fazlası yok listeden bize kalan ne?

Bize bir görev listesi veriyor bu zaman dilimi. Bu ülkedeki ilerici – demokratik siyasete, sol – sosyal demokrat – sosyalist politik öznelere yeni bir “umut” programını inşa edin diyor. Bir yandan umudu anlatın bir yandan da ortak hakikati inşa edin diyor. Zira ortak hakikati bekleyecek zaman yok, yıkılan bir ülkenin enkazı altında boğuluyoruz. Enkaza yol açanlar halen iktidarda, bırakmaya niyetleri yok. Türki yalan ve hileye başvurmaktan kaçınmayacakları da aşikâr.

O halde, adı ittifak olsun olmasın, 31 Mart ile başlayan süreci uzun erimli kılacak bir dile ve dikkate ihtiyaç var. Türkiye projesini yok eden sağcı, sözde İslamcı, ırkçı grupların ülkenin sahibiymiş gibi takındıkları havayı bozmak, örneğin “yurtseverlik” gibi kapsayıcı bir kavramda yoğunlaşma yaratmak önemli bir iş olacak. 1990’lar boyunca vaaz edilen “tek başına iktidar” mefhumunun pek de evla bir şey olmadığını… Müzakerenin, münazaranın böyle farklılıkları olan bir ülke için yegâne yol olduğunun sıklıkla vurgulanması siyasetin ilk işi olmalıdır. 

Bir model adı konacaksa adına “birlikte yaşam, birlikte yönetim” denmelidir.