Röportaj: Cesim İlhani

Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’a göre, AKP ile MHP’nin arasında perde arkasında derin bir kriz var. Yine ona göre eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şimdiki İçişleri bakanı Ali Yerlikaya’yı etkisizleştirmek istiyor. 

AKP’nin kurucularından eski Dışişleri Bakanı ve emekli Büyükelçi Yaşar Yakış, AK Parti’de küstürülmüş insanların var olduğu ifade ederek, başarılı insanların kenara itildiği, pasivize edildiği bu durumun partiye bedel ödetmesine sebep olduğunu söyledi.

Erdoğan ile CHP lideri Özgür Özel arasındaki görüşmeye ilişkin Yakış,  Erdoğan’ın güçlü lider vasfını ve siyasi deneyimini sonuna kadar kalabileceğini kaydetti.

Kobani davasının sonuçlarına da değinen eski AKP’li bakan, Kobani olaylarının devletin bilgisi dahilinde olduğu, faturasının ise Kürt siyasetçilere kesildiğini savundu.   

“dokuz8HABERE’e değerlendirmelerde bulunan AKP’nin kurucularından eski Dışişleri Bakanı ve emekli Büyükelçi Yaşar Yakış ile 31 Mart seçimlerinden sonra AKP ve CHP ile başlayan partiler arası görüşmeleri, Erdoğan’ın “Siyasette yumuşama dönemine girdik” mesajını, Kobani davasının sonuçlarını, AKP ile MHP arasındaki ‘gizli krizi’, Ayhan Bora Kaplan suç örgütü ile gündeme gelen emniyetteki sorunları, 28 Şubat davası tutuklu generallerin serbest bırakılması, İran’da meydana gelen ve Cumhurbaşkanı Reisi ile dışişleri bakanının öldüğü helikopter kazası ve gündeme ilişkin konuştuk.

PARTİLER ARASI GÖRÜŞMELER

31 Mart seçimlerinden sonra, AKP ile CHP başta olmak üzere bazı partiler arasında görüşmeler yapıldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Şu sıralarda önemli bir seçim geçirdik ve kartlar yeniden dağıtıldı. Böyle bir ortamda bütün partilerin, üçüncü bütün partilerle her türlü iletişime girmeleri ve kendilerinin yani siyasette partilerin seçim sonrasında özellikle durumu değerlendirip de ‘bak sen şu kadar oy aldın, senin tabanın bu kadar güçlü benim tabanım da bu kadar güçlü beraber neler yapabiliriz’, denememiz lazım. Yoksa ülkeyi mutlaka bir parti veya birkaç parti birlikte yöneteceklerdir. O da şimdiki veriler ışığına bakıldığı zaman sanki yeni koalisyonlar oluşabilecekmiş gibi bir ortam var. Onun liderliğini Cumhuriyet Halk Partisi yapabilecek midir? Yoksa yine Erdoğan mı bu işi dümenine mı geçecektir, onu zaman gösterecektir. Ama şimdi seçimlerden sonraki durum karşısında bütün partilerin son olarak kartlarını da açık tutmak suretiyle çağdaş demokrasilerde olduğu gibi oturup konuşup, ‘senin şu kadar oyun var, benim bu kadar oyun var, şu şu konularda seninle ittifak yapabiliriz, koalisyon kurarsak, sen bana şu tavizi verirsin, ben sana şu tavizi vereceğim’ demek suretiyle… dünyada bu işler böyle yürütülüyor, Türkiye de bunu başarması lazım.

AK Parti ile CHP arasında gerçekleşen görüşme daha çok kimin lehine olur?

Erdoğan çok güçlü bir lider ve deneyimi de ötekilerden daha fazla. Bu avantajını kullanacaktır. Yani ‘koltuğun altından tavşan çıkaracaktır’ demeye getirmek istemiyorum ama güçlü bir lider olduğu için o güçlü liderlik vasfını burada da sonuna kadar kullanacaktır.

Seçimlerde AKP ikinci parti oldu. Tekrardan eskisi gibi, sizin olduğunuz dönemler gibi toparlanır mı yeniden?

Vallahi AK Parti'de küstürülmüş kişiler var. Denenmiş olup da başarılı olamayan insanlar var. Onları tekrar devreye sokup da bir defa daha hatalar yapmasına izin vermemesi lazım. Yeni insanlara yönelmesi ve o insanları deneyip uygun yerlere getirmesi lazımdır. Yani AK Parti'nin şimdiye kadar yaptığı hatalar çok. O hataların üstüne yenilerini eklememesi lazımdır.

AK Parti'ye başarısızlığı getiren kişiler kimlerdir mesela, isim vermeniz mümkün mü?

İsim vermek istemiyorum çünkü çoğu benim arkadaşlarım. Ondan imtina ederim ama çok sayıda ümit edilen insanlar koş çıktı. Ayrıca birçok başarılı insan ise kenara itilmek suretiyle pasivize edildi. Bunun AK Parti'ye bir bedeli olacaktır tabi.

Peki, oldu mu bu bedel?

Yani seçim sonuçları AK Parti’nin bedel ödediği anlamına gelmiyor mu?

AYHAN BORA KAPLAN SORUŞTURMASI VE EMNİYETTEKİ SORUNLAR

Peki, sizce AK Parti ile MHP arasında özellikle yargı ve son dönemlerde bu Ayhan Bora Kaplan üzerinde bir kriz olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, düşünüyorum. Yani daha doğrusu perde arkasında iki parti arasında bir sıkıntı var besbelli. Göz göre göre emniyetteki üst düzeydeki insanlar bir adamı kaçırmışlar. Bunun artık izahı var mı? Böyle bir şey olmaması lazımdı. Burada MHP bu olanlardan bir çeşit yanlış yapıldığı kanaatinde ve sanki top iktidar partisinde imiş ve yanlışları yapanlar onlarmış gibi görünüş var. Yani emniyetteki olaylara bakıldığı zaman adamın ayağına kurşun sıkılmış. Ondan sonra üstüne üstlük kelepçesi var. Böyle bir durumda gelip bir gece kulübünde eğleniyor. Ondan sonra da elini kolunu sallayarak yurt dışına gidiyor. Bu başlı başına bir skandal.

Yani devleti yöneten iki taraf arasında bir hesaplaşma mı var?

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile yeni İçişleri Bakanı arasında bir sorun var. Şimdiki İçişleri Bakanı'nı etkisizleştirme gayreti varmış gibi geliyor bana.

Peki, var mı gerçekten öyle bir durum size göre?

Ben, emniyetin en üst kademesinde ayrılıkların olduğu kanaatindeyim ve birbirlerini masa altında tekme atıyorlar gibi görünüyor.

28 ŞUBAT DAVASI HÜKÜMLÜSÜ GENERALLERİN TAHLİYESİ

28 Şubat davasında yargılananlar generallerin serbest bırakılmasındaki yaklaşımız nedir?

Türkiye açısından ayıp bir durumdu. Çünkü o yaşa gelmiş olan insanların orgeneral iken rütbesini sökülerek er haline getirilmesi falan Türkiye askeriyedeki geleneklere çok uyan bir şey değil. Böyle şeyler yapılmamalıydı. Bunlara gerek yoktu. Daha makul bir dava süreci sonucunda cezası ne olacak idiyse ona göre verilebilirdi. Ayrıca yaşının ileri olması nedeniyle serbest bırakılır mı, bırakılmaz mı? Bunun da kriterleri vardır öyle zannediyorum. Yargıda çünkü bunun benzeri birçok olay olmuştur. Ona bakarak yönetilmesi lazımdı. Buradan nihayet serbest bırakılmış olmaları önemli bir şey. Ama orgenerallerin er seviyesine getirilmesi galiba Türkiye'de sık sık olan bir şey değil, hatırlamıyorum.

KOBANİ DAVASINA YAKLAŞIMI

Erdoğan, Özgür Özer’le görüştükten sonra siyasette yumuşama mesajını verdi. Kamuoyunda “Yeni bir süreç başlayacak” beklentisi oluşurken Kobani davasının sonuçlarıyla bu beklenti şuan yok. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Kürtlerle Türklerin ortak bir yerde buluşmaları gerektiği kanaatindeyim. Çünkü onlar da bizim vatandaşlarımız, askere gidiyorlar, vergi ödüyorlar. Onlara karşı yapılan şeylerde daha uzlaşmacı yöntemleri geliştirmemiz gerekiyor. 13-14 milyon halktan bahsediyoruz. Bu kadar geniş bir kitleyi ihmal ederek, görmezlikten gelmekle bir yere varılamaz. Ayrıca Kürtler de zaman içerisinde bilinçlenmişler belki en çok politize olmuş kitlelerimizden birisidir. Böyle bir halkı yanlış yönlendirmek suretiyle veya tutulamayacak vakitlerle geçiştirmeyi filan uygun bulmuyorum. Kürtlerde dediğim gibi en bilinçlenmiş olan kesim olduğu için siyaseten onlar da ister istemez ya muhalefet partileriyle veya iktidar partisiyle bir pazarlığa giriştiği zaman o kadar deneyimleri var ki o deneyimlerden sonra halen bazı şeyleri görmezlikten geleceklerini sanmıyorum. Dolmabahçe sarayında kurulan masa bütün ayrıntılarıyla belirlenmişti. Kimin nerede oturacağı dahi belli olmuştu. Ondan sonra pat diye masa devrildi. Bu tabi Kürtler arasında beklentiyi boşa çıkardı. Bundan sonraki müzakerelerde bu deneyimi de kullanacaklardır öyle zannediyorum. Türkiye'de ana muhalefet partisinden sonra en bilinçli ve en güçlü topluluklardan biri Kürtlerdir. Onları ihmal etmekle bir yere varamayacağız.

Kobani davasında verilen cezalara ilişkin fikriniz nedir?

Kobani'de birçok şey devletin bilgisi dahilinde yapıldı. Ondan sonra da şimdi adeta o tarife yapılan şeyler yanlışmış gibi takdim ediliyor. Çünkü o olay olurken devlet imkanlarını kullanmıştı. Belli bir aşamadan sonra öyle zannediyorum hükümet kanaatini değiştirdi. Yani bakış tarzını değiştirdi. Kürtlere karşı haksızlık yapıldı. Ortada bırakılmış gibi düşünüyorum.

Siz Kobane olayları mı devletin bilgisi dahilinde olduğunu söylediniz yoksa Kobani'ye yönelik saldırılar mı?

Devletin Kobani olaylarının yönetiş tarzındaki eksikliği söylüyorum.

Peki, şuan halen cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş'a 42 yıl yeni ceza verildi. Bu durum genel olarak Kürtlerin tepkisine neden oldu. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yani, ben Selahattin Demirtaş'ın şu anda yaptıklarından ötürü suç teşkil ettiğini zannetmiyorum. Hele şimdi verilen 42 yıllık cezanın da yerinde olmadığı kanaatindeyim. Ayrıca şunu düşünmek lazım; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden de defalarca dönmüş olan bir davadan bahsediyoruz. Dolayısıyla biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kurallarına uyacağımızı söylemiştik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararı şimdi o kararı görmelikten geliyoruz. Bu ciddiyetten uzak bir durumdur.

Siz dediniz ki Kobani olayları devletin bilgisi dahilinde oldu. Tam olarak yeni kast ettiniz?

Galiba önce devlet bu işin nerede durması gerektiğini iyi belirlemedi. Sonradan da iş büyüyünce bir sefer mani olamadı. Ve şimdi yıllar sonra verilen hükümlerle insanlar gereksiz cezalandırıldı diye düşünüyorum.

Ayrıca kamuoyunda “Kobani davası üzerinden Kürtler cezalandırılıyor. Kobani olaylarında devlet olayları önlemedi, faturası Kürt siyasetçilere kesildi. yaklaşımı var. 

Ben de aynı kanaatteyim. Yani, devlet bu işi doğru dürüst yürütemedi. Ondan sonra şimdi Kürtlerin sırtına yüklendi sorunluluğu.  

İRAN’DA HELİKOPTER KAZASI

Biliyorsunuz, İran'da bir helikopter kazası meydana geldi. Ülkenin Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı başta olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti. Olaya ilişkin “suikast mı, sabotaj mı, kaza mı?” şeklinde farklı yorumlar var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Ben, bütün ihtimalleri açık tutmayı tercih ediyorum.

Neden?

Çünkü, İran halkında bunun gerçekten de bir kaza olduğu intiba var. Ama İran kapalı bir rejim olduğu için her ihtimale karşı bütün ihtimalleri açık tutmak lazımdır. Hele böyle üst yüzeyde masa altında tekme atmaların olduğu bir ülkede, her ikisi de mümkündür. Onun için ben bütün ihtimalleri açık tutmaya tercih ederim.

Ama net olarak bir şey söylemediniz?

Yani, bunu kanıtlamak için elimde delil yok. Olayların cereyan tarzında sanki normal olarak böyle bir şey olabilirmiş gibi düşünülüyor. Eksiklikler şu; bir kere Cumhurbaşkanı'nın uçağında bazı eksiklikler olduğu ortaya çıkıyor. Yani ‘şusu busu yokmuş’, diye. İkincisi, gidilen yerde sis var. Böyle bir yere pilotun ‘hayır’ demesi gerekirdi. Ondan sonra helikopterde bazı eksiklikler var. Bütün bunları üst üstte konunca insanın aklına sanki bir eksik yapılmış, Cumhurbaşkanı'nın helikopteri için yapılmaması gereken şeyler yapılmış izlenimini veriyor bana.