Geçtiğimiz günlerde Antep’te seçim bürosuna bir saldırı gerçekleşti. Tam arkasından da HDP eski eş genel başkanı ve cezaevinde olan Selahattin Demirtaş bir tweet attı ve bu saldırıların olabileceğini ama bunlara yenilmememiz gerektiğini belirtti. Yaşanan saldırıları ve beraberinde kadın hareketine de değinecek olursak sürecin gelişimi nasıl olacak?

Gaziantep Yeşil Sol Parti milletvekili adayı Sevda Karaca;

Antep'te ilk seçim büromuzu Gazi kentte büyük bir coşkuyla açtık ve açılışın üzerinden henüz 5 saat geçmemişken seçim büromuzun camının taşlanarak yere indirildiği haberini aldık ve hemen akabinde oradaydık. Bu saldırı münferit bir saldırı değil aslında biliyorsunuz geçtiğimiz haftalarda hem Yeşil Sol partinin seçim bürolarına ama aynı zamanda da İYİ partiden CHP’ye muhalefetin farklı kanatlarını oluşturan kesimlere karşı büyük bir gözdağı operasyonu seçimin start verilmesiyle birlikte aslında başlamıştı.

Bu saldırıları hep birlikte görmeye, hep birlikte karşı durmaya ihtiyacımız var. Şimdi Demirtaş'ın tweetleri açısından bir değerlendirme yaptığımızda, yani bu ülkenin en büyük ihtiyacı barış ve demokrasi. Yalnızca Kürt halkı açısından değil, bu ülkede yaşayan bütün halklar açısından barış, demokrasi bugünün en önemli taleplerinden en ortak taleplerinden bir tanesi. Kadınlar milletvekili listeleri çıkmadan önce eşit temsil hakkı istiyoruz diye birçok yerde belirtmişlerdi. Veriler üzerinden gidecek olursak CHP’den 153 kadın, AKP’den 113 kadın, İYİP’ten 145 kadın aday, YSP’den 490’nın 193’ü kadın aday ve TİP’ten de 398 adayın 161’i kadın aday.

Birinci sıradan aday gösterilen kadınlarsa AKP'de 4, CHP'de 11, İYİP'de 6, YSP’de 32, TİP’te de 20. En çok kadın aday çıkaran ve seçilecek yerlerden kadın aday çıkaran ve birinci sıradan kadın aday çıkaran parti Yeşil Sol oldu. Bu tabloya göre eşit temsil hakkı talep eden kadınlar açısından durumu nasıl değerlendirirsiniz?

TÖP sözcüler kurulu üyesi ve Yeşil Sol parti Mersin milletvekili adayı Perihan Koca;

Bu sayılan rakamlar tesadüfi rakamlar değil, karşı karşıya olduğumuz erkekler toplumunun alametifarikası. Sınıflı bir toplumda yaşadığımız kadar cinsiyetli bir toplumda yaşıyoruz ve devletin de iktidarını da bir cinsiyeti var dolayısıyla aslında karşı karşıya olduğumuz 21 yıldır hükmeden iktidarın politikalarına baktığımızda; bugün faşizmi tahkim etme biçimlerini emekçi sınıflara üzerinden halka düşmanlık üzerinden kadınlara düşmanlık üzerinden politikalarla ilerletmeye çalıştıkları bir süreç var. Ancak bu topraklarda kadın mücadelesi de toplumun diğer mücadeleleri gibi çok köklü bir tarihe dayanıyor.

Güncel duruma geldiğimiz zaman aslında hem siyasal alanda hem toplumsal alanda mücadeleleriyle kadınlar, karşı karşıya oldukları faşizme dalgakıran oluşturmuş durumdalar ve tüm haklarını da o çetrefilli mücadeleler sonucunda kazanmış durumdalar. Buna karşılık suç iktidarı kazanılmış hakları da tırpanlayarak ve gasp ederek faşizmi tahkim etmeye çalışıyor. Kadınlar olarak önemli bir sloganımız var, susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz. Bu slogan kitabi bir ifadeyi temsil etmiyor kadınların vermiş olduğu mücadelenin içinden akıyor.

Cumhur ittifakının bu topluma faşizmden başka vaat edecek bir şeyi yok. Cumhur ittifakı, tarihin en gerici ittifakı olarak HüdaPar ve Yeniden Refah partisiyle aslında erkekliği pazarlıyor. İstanbul sözleşmesi'ni nasıl ki bir günde bir gecede çektiler ise 6284’ü seçim malzemesi olarak görüyor. Faşizmin inşası karşısında kara listeye yerleştirdikleri, kadınlar, LGBT+ ve çocuklara da yönelik düşmanca tutumları aslında kazanılmış hakları yaşam hakkımızı elimizden almaya çalıştıkları bir zeminden kendilerini konsolide etmeye çalışıyorlar.

Dolayısıyla kadınların bugün toplumsal alanda verdikleri mücadelenin bir yaşam hakkı olarak meşru ve giderek genişleyen, giderek yükselen bir mücadele olduğu gibi bugün siyasal alanda da erkekler bizim yerimize karar veremezler dedikleri bir zemin var. Bu müthiş bir özgürleşme süreci. Dolayısıyla kadınlar sokakta olduğu gibi mecliste de kendi geleceklerine kendileri karar verdikleri bu süreci örgütlüyorlar.

20 ilin yüzyıl boyunca hiç kadın vekil çıkarmadığı bir tablo var. Türkiye'nin neredeyse dörtte birinden hiç kadın vekil çıkarmamışız. Bu iller; Kırıkkale, Burdur, Karabük, Karaman, Niğde, Yozgat, Kırklareli, Nevşehir, Osmaniye, Kilis, Adıyaman, Erzincan, Bayburt, Gümüşhane, Giresun, Rize, Artvin, Ardahan, Kırşehir ve Sinop. Eşit temsil meselesini ve bu noktada 20 ilde hiç kadın vekil adayı olmaması konusunda Karaca’nın değerlendirmelerini aldık.

100 yaşında bir cumhuriyette yaşıyoruz ve işte bir taraftan da kadınların bu 100 yıllık cumhuriyete, yani herkes kadar herkesten çok hatta emek verdiğini ama en az karşılığı da onların aldığı bir tabloyu yaşıyoruz. Bu 100 yıllık Cumhuriyet'in kadınlar açısından neden bir eşitsizlik tablosu olduğunu, apaçık bir biçimde ortaya koyan görünümlerden biri bu veriler.

Bu ülkede 42 buçuk milyon kadın ve kız çocuğu yaşıyor. Memleketin yarısı neredeyse yani ama hala eşit olmayan bir yarısı. Biz gerçek bir eşitliğin önünde çok fazla engel olduğunu elbette ki biliyoruz; içinde yaşadığımız kapitalist düzende meclis dediğimiz aygıtın kendisinin de tırnak içinde söylüyorum, para babalarının, parası olan erkekleri ve zengin erkeklerin zenginliklerini arttırmaya bir alan açmak üzere kullandığı araçlardan biri olduğunu biz maalesef bu 100 yıllık hikaye de aynı zamanda çeşitli biçimleriyle gördük.

Bu 100 yıllık hikayedeki çerçevede biz yine maalesef parası olanın, bu kampanyaları yürütmeye olanakları olanın ya da güçlü aileleri olup sırtlarını dayadıkları kişilerin, bir temsilci olarak bu parlamentoda var olabildiğini gördük. Evet, bir taraftan eşit temsil çok önemli bir kere bile bir kadın vekil aday gösterilmemiş illerin tablosu vakim ve çok karanlık.

Diğer taraftan parlamentoda seçilme kriterinin para sahibi olmak, güç sahibi olmak, tanıdık sahibi olmak arkasında aynı zamanda çeşitli güçlerin desteğine sahip olmak gibi kriterlerle birlikte düşünüldüğünde tek başına kadın temsiliyetinin de eşit temsil anlamına gelmediğini söylemeye ben ihtiyaç duyuyorum burada.

Yeşil Sol parti içerisinde bu kadar çok kadın milletvekili adayı olmasının en temel nedenlerinden biri aslında Emek ve Özgürlük İttifakı'nın hak mücadelesi alanlarını bir arada hareket etme zemini haline getirme çabasının bir ürünü olduğunu belirtmek isterim.

İstanbul sözleşmesi mevcut iktidar döneminde imzalandı ve aynı iktidar tarafından da kaldırıldı. Arkasından 6284 nafaka haklarına, kadınlara ve kazanılmış haklarına yönelik saldırılar oldu. Cumhur ittifakına katılan Hüda Par seçim süreci boyunca odak noktasına neredeyse kadınları almış durumda ve tüm gerici yaklaşımlarını da her yerde dile getiriyorlar. Cumhuriyetin de bize kazandırdığı aslında yıllardır da kadınların tırnaklarıyla kazıyarak kazandığı hakları gasp etmeye çalışıyorlar.

Böylesi bir gidişatın olması ve tüm bunlara karşı kadınların direnmesine yönelik görüşleriniz neler?

TÖP sözcüler kurulu üyesi ve Yeşil Sol parti Mersin milletvekili adayı Perihan Koca;

Cumhur ittifakı seçim manifestosunda aslında siyasal İslamla soslanmış faşist bir rejim vaat ediyor. Yerel yönetimlerde iktidar koltuklarını aldıkları andan itibaren aslında kadınların örgütlü mücadelesi üzerine yükselmiş bir iktidar pratiğini gerçekleştirdi. Kadınları siyasallaştırarak, kadınları biat kültürü üzerinden siyasallaştırarak özellikle 2008’den itibaren aslında rejimin kodlarını bugüne kadar getirdi. Kadınların kazanılmış haklarını gasp ederek, nafaka hakkından boşanma hakkına, aile kanunundan, 6284’e ve İstanbul sözleşmesi'ne kadar kadınların dişiyle tırnağıyla, mücadelesiyle kazandığı yaşam hakkını karşısına alarak faşist rejimin mayasını da kadın düşmanlığıyla kardı.

Bu gelinen noktada aslında tarihin en gerici ittifakı kadınları muhafazakâr aileye, hane içerisine prangaladığı, kutsal aile kavramını yeniden tahkim ettiği bir süreci bizlere vaat ediyor. Cezasızlık rejimi içerisindeyiz; kadın katillerinin erkek şiddeti uygulayan erkeklerin sırtlarının sıvazlandığı ve cezasızlıkla ödüllendirildiği bir rejim gerçekliğinin içerisinde yaşıyoruz. Bu anlamıyla ülkemiz bir kadın mezarlığına dönüşmüş durumda ne yazık ki.

Erkek devletin teşhir olduğu yerden kadınlar kendi mücadeleleriyle beraber o devlet bilincinden konuşuyorlar. Sermaye bilincinden konuşuyorlar. Mücadelenin verdiği özgüvenle mücadelenin verdiği cesaretle özneleşiyorlar. Dolar, sermaye ve devletle bu kadar organik bağı olan cisimleşen iktidar, başka toplum üyelerini bu mücadelenin içerisinde gördüğü için tebaa siyasetiyle, biat siyasetiyle aslında toplumu yeniden muhafazakâr aile etrafında konsolide etmeye çalışıyor.

Özellikle bugün geldiğimiz aşamada 6 Şubat depremlerinden sonra toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ne kadar derinleştiğini, bakım krizinin ne kadar derinleştiğini hepimiz gündelik yaşamlarımızdan biliyoruz tanıklık ediyoruz. Burada çocukların yatağa aç girdiği bir süreçten bahsediyoruz.

6 Şubat depremleri sonrası bölgeden çevre illere çok sayıda göç yaşandı ve en çok göç alan bölgelerden biri de Mersin oldu. Bu durum devamında ülkede zaten derinleşen işsizliği, emek sömürüsünü ve kadınlar açısından yeni zorlukların yaşanmasına da sebep oldu. Bu konuları meclise taşıyacak mısınız?

Gaziantep Yeşil Sol Parti milletvekili adayı Sevda Karaca;

Deprem 50.000 canın gittiği milyonlarca insanın yerinden yurdundan olduğu, işinden, ekmeğinden olduğu, hatıralarından olduğu bir yıkımı da yarattı ve bu yıkım bile bile yaratıldı. Bu halk, demokrasi güçleri, sosyalistler şunu çok iyi biliyorlar, yani karşımızda gerçekten halk düşmanı bir iktidar var.

Biz depremin ilk gününden itibaren bu yıkımın sorumlularının bu yıkımın ardından yaşanacak olan yeni yıkımlarla ilgili hiçbir adım atmayacağını gayet iyi biliyorduk aslında. O ihalelerin, o satılan Kızılay çadırlarının, iç edilen hazinelerin yani bütün yapılan ayrımcılıkları, müsebbibi olanlar zaten o yıkımın altında kalan kadınlar için hiçbir şey yapmayacaklardı.

O yüzden ülkenin 4 bir tarafında öncelikle de kadınlar, çocukların ihtiyaçlarını hızlı bir biçimde karşılamak, yani devletin orada olmayacağı olacaksa da aslında tepkileri yumuşak tepkileri bastırmak için orada olacağını gayet iyi bildiğimiz için çok hızlı biçimde çeşitli örgütlenmeler gerçekleştirdik. Kadın hareketinin pek çok bileşeni kampanyalar yaptı. Bizzat bölgede zaten bir güç olanlar bizler bir taraftan buralarda dayanışma grupları oluşturdu.

Örneğin biz Ekmek ve Gül olarak kız kardeş köprüsüyle hayatı yeniden kuruyoruz dedik. Ülkenin 4 bir tarafından deprem bölgesindeki kız kardeşlerimiz için depremin hemen ikinci gününden itibaren çadırdan mamaya ped’den işte oyuncağına kadar birçok ihtiyacın temini için çalışmalar yürüttük. Bu köprüleri kurmak için harekete geçtik. Bu çok önemli bir deneyim yarattı. Gerçekten de kadınlar bir taraftan bu dayanışmayı örerken şöyle bir bilgiye zaten sahiplerdi, yıkım demek, deprem demek afet demek, şiddetin artması demek çocuk istismarının artması demek ve tam da bu yüzden aslında bir yandan biz seçim sürecinin ortasında haklarımızı, hayatlarımızı yeniden kazanmak için bir mücadeleyi sürdürdük.

Devletin uzman psikososyal destek ekipleri göndermesi gerekirken bunu sürekli hale getirilmesi gerekirken, memleketin dört bir tarafından deprem bölgesinde manevi destek hizmeti adı altında tarikatların, cemaatlerin, diyanet işlerinin görevlilerinin çadır dolaştıklarını, çocukların daha mama veya su ihtiyacı karşılanmamış iken, kuran kursu adı altında çadırlar kurduklarını gördük. Biz dayanışmayı sürdüreceğiz. Elbette hayatta tutacağız birbirimizi.

Deprem sonrası örgütler, STK’ler, belediyeler, siyasi partiler ve yurttaşlar çok büyük dayanışma gösterdiler ve her yere ulaşmaya çalıştılar. Aslında devletten daha çok varlardı diyebiliriz. Depremin, kadın ve çocuklar özelinde etkileri neler oldu?

TÖP sözcüler kurulu üyesi ve Yeşil Sol parti Mersin milletvekili adayı Perihan Koca; 

6 Şubat depremleri çok büyük bir yıkım ve hala o yıkım gerçekliğinin derinleştiği boyutlarla karşı karşıya olduğumuz bir savaş manzarasının açığa çıkartmış olduğu enkazın altından muazzam bir halk dayanışması çıktı. Bu dayanışma sosyalistler tarafından örgütlendi ve halkımız milyonlar uzun zamandır olmadığı kadar sosyalistlere güvendiler. Sosyalistler milyonların nezdinde muazzam bir itibar ve meşruiyet kazandılar ve bu sürecin siyasal ve toplumsal sonuçları olacak. Bunu hep beraber 14 Mayıs'tan sonra da yaşayarak göreceğiz.

Aynı zamanda da mücadele içerisinde soluk alıp veren ve mücadelesini yükselten kadınlar, deprem bölgelerinde kadın dayanışmasını başka bir boyuta yeni bir aşamaya taşıdılar. Tüm sosyalistler, tüm kadın hareketi tüm feministler bir şekilde bu mücadelenin öncüsü ve öznesi oldular.

Bizler aslında 14 Mayıs deprem suçları başta olmak üzere halka karşı işlenen, kadınlara karşı çocuklara karşı işlenen suçlarla hesaplaşma mecrası olacağız. Öncelikle bunu ifade etmek isterim. Mersin'den aday olarak siyasi seçim kampanyasını yapıyorum. Geldiğim andan itibaren depremin havası iliklerimize kadar hissediliyor. Seçim kampanyasında deprem sonrasındaki öfke halkın en çok öne çıkan ruh hali diyebilirim. Biliyorsunuz Mersin çok büyük deprem göçü olan bölgelerden bir tanesi hatta başında geliyor. Resmi rakamlara göre bile 382.000 insanın bugün Mersin'de ikamet ettiği bir durum var ve biz gerçek sayının bundan çok daha fazla olduğunu biliyoruz.

Bizler zaten kadın mücadelesinden, sokak mücadelesinden gelen insanlarız. Dolayısıyla teknokratik bir yerden gidip seçkinler siyaseti yapacak değiliz. Vaat siyaseti yapacak değiliz. Hesaplaşacağımız şeylerden bir tanesi bu erkek siyasetin, vaat siyasetini tasfiye etmek olacaktır ilk elden. Bunu söyleyeyim ki zaten bugün sokakta gördüğümüz seçim kampanyasında gördüğümüz şey kadınlar bu mücadelenin tayin edici ana öznesi.

Kadın emeği konusunda meclise girdikten sonra ne gibi çalışmalar gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?

Gaziantep Yeşil Sol Parti milletvekili adayı Sevda Karaca;

Şimdi bizim için bu 20 yıllık iktidar en çok canımıza kastettiği için erkek şiddetiyle özellikle şiddetin önünü alabildiğine açtığı için bir taraftan da en temel medeni haklar; şiddete karşı korunma hakkı, eşit vatandaşlık hakkı gibi çok temel haklarımızı hep böyle gündem ettiği için bunların arka planında başka bir cehennem olan emek sömürüsü kadınların yaşamın her alanında hayatı yeniden üretirken ortaya serdiği emeğe ilişkin hak gasplarını aslında biraz görünmez kıldı. Şimdi bir bakıma şöyle bir durum var, bir taraftan, şiddetle canımıza kastederken diğer taraftan da emek sömürüsüyle alabildiğine başka bir kasıtla karşı karşıya kaldık.

Güvenceli çalışma hakkımız elimizden alındı. Üstelik bir bütün olarak tüm işçi sınıfının güvenceli çalışma hakkını ellerinden alabilmek için sanki kadınlar için en uygun çalışma biçimi imiş gibi sunuldu; iş ve aile yaşamının uzlaştırılması gibi böyle bir kavram hayatımızın orta yerine yerleştirdiler ve biz gördük ki aslında kadınları hem evde hem işte sömürmenin çifte yükleri böyle omuzlara sürekli yüklenmesinin formüllerinden biri olan bu esnek çalışma, güvencesiz çalışma, uzaktan çalışma, kısmi çalışma gibi yöntemler bir bütün olarak işçi sınıfının haklarının gasp edilmesini, bir kanal açmak, bir yol açmak üzere ortaya kondu. Emek ve Özgürlük ittifakının ortaya koyduğu seçim bildirgesinde de önemli noktalar var. Bugün halkın en temel talepleri olan barınma hakkı gibi eğitim hakkı gibi sağlığa erişim hakkı gibi çok temel haklar yer alıyor.

Biz yani bir vaatler silsilesi olarak değil, Emek ve Özgürlük ittifakı olarak bu vaatler siyaseti karşısında bir mücadele siyaseti ortaya koyuyoruz. Biz birlikte karar verelim. Neyse sorunumuz ortaya koyalım bunun çözümü için birlikte çözüm önerileri ortaya koyalım. Biz bu çözüm önerilerini hayata geçirmek için birlikte mücadele edelim. Bu mücadele araçlarını birlikte kuralım. Biz birlikte yönetip birlikte denetleyen bir ülke için kadınları hep birlikte mücadeleye çağırıyoruz.