TMMOB Kadın Çalışma Grubu 2. Başkanı Dilruba Duygu Söylemez, iktidara seslenerek "Hiçbir kadın ölümü kader değildir. Faillerden, sorumlulardan, bu düzeni sürdürenlerden mutlaka hesap soracağız. Bu nedenle yasal süreçlerde yapılan her değişiklik kadınlar açısından hayati önem taşımaktadır. Toplumu kutuplaştıran ve nefret siyasetine alan açan söylemler bu ülkenin kadınlarına yönelmiş doğrudan bir tehdittir. Aile adı altında haklarımızın daraltılmasına, özgürlüklerimizin kısıtlanmasına ve yaşamlarımızın denetlenmesine izin vermeyeceğiz" ifadelerini kullandı.
TMMOB 9'uncu Kadın Kurultayı, Makina Mühendisleri Eğiütim ev Kültür Merkezi'nde başladı. Kurultay dolayısıyla TMMOB Kadın Çalışma Grubu 2. Başkanı Dilruba Duygu Söylemez yaptığı açıklamada, Türkiye'de kadınların her gün artan bir şiddetin, yoksulluğun, güvencesizliğin ve ayrımcılığın hedefi haline geldiğine dikkat çekti. Söylemez, "Siyasal iktidarın yıllardır sürdürdüğü cinsiyetçi politikalar; kadınları aile içine hapseden, emeğini görünmez kılan, özgürlüklerini yok sayan bir düzeni tahkim etmektedir. Kadına yönelik şiddet, münferit olaylar değil; bu politik çizginin sistematik sonucudur" dedi.
İktidara seslenen Söylemez, "Şiddeti görmezden gelen, cezasızlığı büyüten, kadın düşmanı politikaları gerici bir toplumsal düzen kurmak için araçsallaştıran, laikliği yok eden tek adam rejiminin karşısında sesimiz bir, mücadelemiz ortaktır. Kadınların yaşam hakkını koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kadınları daha kırılgan hale getirmiş; şiddet failleri için cezasızlık adeta bir kural haline gelmiştir. Bu yıl yalnızca ilk altı ayda dahi 300’den fazla kadın erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetmiş, yüzlercesi kayıp ya da 'şüpheli ölüm' olarak kayıtlara geçmiştir" diye konuştu.
KAYIPLARIMIZIN İSİMLERİ BİR İSTATİSTİK DEĞİL;HER BİRİ BİR YAŞAM, BİR UMUT, BİR GELECEKTİ
Söylemez, medyada geniş yer bulan Rojin Kabaiş’in, Rabia Naz, Güleda Cankel, Şule Çet ve sayısız kadın cinayetini hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Gerçeği gizleyen, failleri koruyan, adaleti geciktiren bu çürümüş düzeni bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kayıplarımızın isimleri bir istatistik değil; her biri bir yaşam, bir umut, bir gelecekti. Hiçbir kadın ölümü kader değildir. Faillerden, sorumlulardan, bu düzeni sürdürenlerden mutlaka hesap soracağız. Bu nedenle yasal süreçlerde yapılan her değişiklik kadınlar açısından hayati önem taşımaktadır. Son dönemde gündeme gelen 11. Yargı Paketi, kadınların ve LGBTİ+ bireylerin haklarını hedef alan maddeler içerdiği için toplumdan büyük tepki görmüş; bunun sonucunda bazı ayrımcı düzenlemeler geri çekilmiştir. Ancak biliyoruz ki haklarımıza ve yaşamlarımıza yönelik tehdit ortadan kalkmış değildir. Kadına yönelik şiddet özel bir mesele değil, toplumsal ve politik bir sorundur. Kadınların medeni haklarına, nafaka hakkına, özgürlüklerine yönelik hiçbir meşrulaştırılamaz. Gerici politika ve uygulamalar kadınların hayatını daraltmakta; laik ve eşit yurttaşlık ilkesini hedef almaktadır. Toplumu kutuplaştıran ve nefret siyasetine alan açan söylemler bu ülkenin kadınlarına yönelmiş doğrudan bir tehdittir."
İktidarın "Aile Yılı" adı altında yürüttüğü politik bir çerçeve de olduğunu söyleyen Söylemez, "Aile Yılı kapsamı genişletilerek kadınların bireysel haklarını, özgürlüklerini ve toplumsal varlığını aile kurumu içinde yeniden tanımlamayı hedefleyen uygulamalar devreye sokulmaktadır. Kadınları bakım emeğine mahkûm eden, istihdamdan uzaklaştıran, boşanmayı zorlaştıran, şiddeti yok sayan bu yaklaşım; ataerkil aile yapısının ve onu düzenli üreten neoliberal düzenin ihtiyaçlarına göre şekillendirmektedir. Aile adı altında haklarımızın daraltılmasına, özgürlüklerimizin kısıtlanmasına ve yaşamlarımızın denetlenmesine izin vermeyeceğiz" diye konuştu.