dokuz8 Gündem Siyaset Programında bu hafta da siyasette son hafta yaşanan gelişmeler ele alındı. dokuz8HABER Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Biçici ve Siyaset yazarı Selim Akmen siyasette normalleşme arayışlarının kritik davalarda son yaşanan gelişmeler nedeniyle hız kesmiş göründüğünü vurgulayarak bu tıkanıklığın kaynaklarını, aşmak için olası yeni hamleleri ele aldı. Bahçeli merkezli engelleme girişimlerine karşın Özgür Özel'in son grup konuşmasında yaptığı çıkışı değerlendiren Selim Akmen "Özgür Özel çok güzel oynadı. MHP kırmızı çizgilerini anlatmıştı "uygulamada olmaz ancak söylemde yumuşamaolur" diyerek. Özgür Özel de "Buyur dedi kardeşim, sen oyna" diyerek ihaleyi Bahçeli'ye bırakmış oldu, artık yaşanacak her türlü krizden Bahçeli sorumlu" vurgusu yaptı. Programın ayrıntılı yazılı halini aşağıda okuyabilir ve/veya dokuz8HABER'in YouTube kanalında izleyebilirsiniz. 

Selim Akmen ve Gökhan Biçici'yle Gündem Siyaset

Gökhan Biçici: Evet, bir gündem siyaset programıyla yine birlikteyiz. Bu hafta siyasette önceki haftalarla da kıyaslandığında çok daha yoğun bir hafta oldu.  31 Mart seçimlerinden sonra burada ele aldığımız siyasetteki normalleşme arayışlarını engelleyebilecek bazı gelişmeler oldu. Bu haftaya özellikle üç dava damgasını vurdu. Kobani davası hiç kuşkusuz bunlar içerisinde öne çıkanıydı. Yine Sinan Ateş davası burada bir başka önemli noktaydı ve elbette Ayhan Bora Kaplan davası bir diğer önemli dava olarak öne çıktı. Bu üç davada yaşananlar "normaldeşme" arayışının hızını kesebilecek sonuçlarıyla, gelişmelerle tartışmanın merkezine oturdu. Siyasette normalleşmeyi engellemeye yönelik hamlelere yanıtlar da gecikmedi.

Bunları bugün yine siyaset yazarı dostumuz Selim Akmen'le, nam-ı der Arnavut Selim'le konuşacağız. Normalleşme arayışı gündeme hızlı girdi. Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel'in ziyareti sonrası yaptığı değerlendirmede bu süreci ‘yumuşama’ olarak nitelendirdi ve muhalefette de bu kavramı çok çabuk satın alanlar da oldu. Oysa normalleşme belki daha doğru bir tanım olacaktır. Şimdi bu normalleşme arayışı sanki şu anda bir hız kesmiş gibi gözüküyor.

Ne diyorsun?

'NORMALLEŞME SÜRECİ' DEMEK 'ŞU ANDA ANORMALİZ' ANLAMINA GELİYOR

Selim Akmen: Şöyle söyleyeyim Gökhan. Biz normalleşmeden kimin ne anladığına hala karar verebildik mi? Kamuoyu ya da siyasetçiler onun farkındalar mı? Ya da var mı böyle bir tanımlama? Neyi normalleştireceğiz? 

Gökhan Biçici: Bu arada "normalleşme" dediğiniz zaman, bunda anormal bir süreci geride bıraktığınızın kabulü var zaten.

Selim Akmen: Yani bir kere bir şeyi kabul ediyoruz. Şu anda anormaliz. Yani normalde seçimle iktidarın değiştiği varsayılan bir ortamda. Ya anormal ortamda yaşıyoruz diyorsan, Bu zaten başlı başına bir garabet. Yani anormal durum yaşıyorsan normalleş kardeşim. O zaman da onun kuralı seçimdir. Hadi bunu geçtik. Bu memlekette geçmiyor bu. İkinci aşama, peki neyi normalleştireceğiz? Mesela ekonomimizi mi normalleştireceğiz? Siyasi partilerin ilişkileri ne demek anormal? Hadi normalleşelim. Ya da Bahçeli'nin deyimiyle söylemde yumuşayalım. Hani dedi ya "Uygulamada olmaz ama söylemde yumuşayalım." diye! Nasıl olacak bu, yani kibarca mı konuşacağız? "Artık Sinan Ateş'in rahmetlinin cinayet davasının görülmesine izin verir misiniz efendim?" bunu mu diyeceğiz, bu mudur normalleşme?

Şimdi bir gerçeği koyalım. Normalleşmeden kasıt, bu ülkenin ekonomisinin bana ve aç yığınlara hayrı olmadan düzeltilme çabası için gösterilen bir gayret. Buna iç sermaye de dahil, dış sermaye de dahil, alacaklılar dahil, Avrupa'nın ya burası iyice patlarsa bu göçmeni kim tutacak korkusu da dahil, yani birileri normalleşme istiyor ama birileri direniyor.

Şimdi bu normalleşmenin, açık konuşalım, geçmişi kontrgerillaya kadar gider. Biz 71'lerden beri normal değiliz. Yani 1971'den beri, ya Susurluk olayı da bunun bir ölçüsüdür. 90'lardaki o Adapazar'ında öldürüp gömülen Kürt iş adamları da normal değildir. Hepsinin müsebbiplerini biliyoruz. Hepsinin sorumlu olanlarını tanıyoruz ama hiçbirisini cezalandıramıyoruz. Bu da demektir ki yani ilk defa anormallik yaşamıyoruz ama artık garabet boyutlarına geldik. Şimdi burada sorun şu ki; 90'larda ya da Susurluk döneminde ya da ondan sonra, 2000'lerin başlarına kadar öyle ya da böyle baskı altında tutulabilen bir kontrgerilla ki bunun meclisteki temsilcisinin MHP olduğunu artık sağır sultan da biliyor yani bir bakalım. Eski ülkücüler, eski MHP'liler hepsi oradalar. Dosyalarda çıktılar, onlarla iş birliği yapıldı ve bugün ilk defa onların elinde bir de yargı var. Emniyette de etkinler. Ama artık bir de yargı var. Şimdi 'normalleşme' çabasının hadi adını koyduk. Yani memleketin Allah rızası için ekonomisini düzeltecek bir hale gelelim diye yalvarıyor. İç dış sermaye alacaklar, Burada bir direnç var. Direnci kim gösteriyor? Direnci gösteren de Devlet Bahçeli. Geçen hafta bahsettiğim davaların önemi şöyle. Yani bir uçtan bir uca savruldu.

En başta bir Kobani davası vardı. Yani Cumhurbaşkanı'nın hala, yok 'onu öldürdü' diye niye ceza almadılar falan filan diye yargıyı eleştirdiği. Yine orta yerde bir Kaplan hikayesi var. Hala neredeyse şemsiye ters dönecek. Ankara Emniyeti operasyonları düzenleyen adamların içeri girme ihtimali var. Bu tarafta da Sinan Ateş cinayeti var. Yani bir uçtan bir uca kadar bir savrulma var. Ve hepsinde de sorun bağımsız yargının olmaması. Bu işin ilk belirtilerini esas Özgür Özel 31 Mart'ta hakikaten, seninle de çok konuştuk, kendine verilen bir görev var. Yani bu ülkeye artık biraz sakinleşsin, biraz düzelsin, ne kadar düzelebilirse, sağlıklı bir şekilde bundan sonraki seçimlere gidebilsin. Buydu niyet. Erdoğan'la iyi bir gelişme oldu. Ondan sonra Devlet Bey hediyeli mediyeli güzel bir karşılama yaptı ama çıkışta söylediği o laf.  Söylemde de yumuşayalım. Yani artık birbirimizi kırmayacak sözlerle eleştirelim. Ama bu tarafta Kobani davasında insanlar kırk iki sene, yiyebilir tabi, o kalacak kenarda. Kavala meselesi, o da sorun değil canım yani. Peki, Yani  1 Mayıs? Bu milli eğitimde yapılmaya çalışılan yeni müfredat? Son günlerdeki gündem bu hayvancağızlara yönelik 'Düzeltemiyoruz bari yok edelim yasaları"? Tüm bunlara dokunmayalım. Siz orayı söylemeyin. Eee ne yapalım? Hani Twitter'da TBMM grubu hesabı vardır.  "Bilmem şu konuda HDP'nin verdiği önerge görüşülüyor, reddedildi. CHP'nin verildiği önerge görüşülüyor, reddedildi. İyi Parti önerge verdi, reddedildi. O verdi, bu verdi. AKP grubu önerge verdi, kabul edildi. MHP grubu önerge verdi, kabul edildi. Onların anladığı anladığım kadarıyla bu! Biz yine o siyaseti oraya sıkıştıralım, siz önerge verin, biz reddedelim, biz önerge verelim, kabul edilsin...

Gökhan Biçici: Uzun lafın kısası: Her şey eskisi gibi devam etsin.

Selim Akmen: Ama birbirimizi kırmayalım!

CEMAATTEN BOŞALAN YERLERİ ÜLKÜCÜLER DOLDURDU

Gökhan Biçici: Biraz önce vurguladın ya, daha önce ülkücüler poliste hep etkili ola geldi. Yani cemaate karşı yapılan operasyonda, 15 Temmuz darbe girişiminin sonrası, olağanüstü halle birlikte bir ciddi temizlik süreci başladı devlette. Paralel devlet boyutlarında bir etkinliğe ulaşan cemaatin tasfiye edilmesi bir ortak noktaydı. Toplum açısından da böyle. Cumhur İttifakı'nın bileşenleri açısından böyle. Peki sonra ne oldu? Bu tasfiye yerini bir hukuk devletine bırakmayla, demokratikleşme ile sonuçlanmadı. Aksine daha da koyulaşmış bir otoriterlikle, başkanlık sistemine geçişle taçlandı. En önemlisi de burada cemaatten boşalan yerleri bizzat ülkücülerin doldurması, MHP'nin doldurması ve tarihte eşi benzeri görülmediği boyutlarda bir etkinliğe kavuşması söz konusu oldu. 

Selim Akmen: Hayal edemeyeceği bir yetkinlik...

Gökhan Biçici: Üstelik %10 bandında bir oy oranıyla ki o da aslında şişirme ve zorlama bir oy oranı. İktidarda tuttuğu pozisyonundan kaynaklı olarak, zorlamayla elde ettiği bir oy. Buna rağmen yüzde onlara ancak ulaşabilen bir partinin 50+1 alarak Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'ı çekip çevirecek bir güç elde etmesi, kendi istediği noktaya mahkum etmesi gibi bir güç elde etmesi söz konusu oldu. Şimdi bunu tabii ki bırakmak istemez. Geçen sosyal medyada bazı paylaşımlar gördüm. Yani MHP'nin Ankara İl Yönetimi'nin herhangi bir üyesinin, yöneticisinin o debdebesi, o şatafatı, çakarlı araçlar, konvoylar falan yayınlandı. 

Düşündüğünde ki bahsettiğimiz gibi Ankara İl Örgütü'nün herhangi bir yöneticisinden bahsediyoruz. Müthiş kaynaklar, ifadeler, onlarca kişi arkasında, konvoylar vs. Tabii ki vatan millet diyerek elde ettikleri bu avantajı bırakmak istemezler. Devlet de artık bunu taşıyamaz bir noktaya geldi. Toplum zaten taşıyamaz bir noktaya geldi. Orada bir tıkanma hali var.

Selim Akmen: Bunu neye benzetiyorum biliyor musun? Hani o Adapazarı cinayetlerinde dendi ya, bu Tansu Çiller'in meşhur lafı, 'Kurşun atan da yiyen de şereflidir'. Sonra biz öğrendik ki bu iş meğer vatan için, Adapazarı için, Sakarya için değil mi? Meğer uyuşturucu hikayesiymiş ve orada da Kürt iş adamlarıyla kontrgerila arasındaki mücadele öyle vatan millet değil, ona buna fon sağlandığı için değil, bildiğin ticaretten kim payını alacak kavgasıymış. Şimdi bugünlerde de sürdürülen kavgaya da aynı anlam yüklenebilir,  oysa ilgisi yok.

Gökhan Biçici: Hala zaten görüyoruz şimdiden.

Selim Akmen: Görüyoruz ama hani var ya şu %10 diyorsun ya. Hani %10'a bile ulaşmıyor mu? O %9. Onun %8'i de o zaman da onu düşünüyordu. Şimdi de böyle düşünüyor. O zaman da öyle çıkmadı. Bugün de böyle çıkmadı. Bir Kobani davası görüyoruz. Bakın, o normalleşmenin ilk görüşmesinden sonra Erdoğan bir süre sustu. Hiçbir şey söylemedi. Olumlu ya da olumsuz. Hani olurdu, olmazdı. Tek gelen haber şuydu, "Ben de CHP'yi ziyaret edeceğim." İlk patlayan Bahçeli oldu. Artık cezaları bir kendisinin yazmadığı kaldı. Yani şuna 45 sene verin, buna 42 sene verin, köşedeki orada kalsın, buradakini yarın çıkartın falan gibi. Oradan ses çıktı. Ondan sonra Erdoğan çıktı. O kadar ayağa düştü ki bu iş. İspanyol sanatçının kıyafetlerine karışan Devlet Bahçe'liye... Ya ne oluyoruz arkadaş? Bu neyin muhabbetidir ya? Meclis grup konuşmasında İspanyol şarkıcı Eurovision yarışmasında şöyle çıktı, böyle çıktı. Olur mu böyle rezillik? İşte vatan millet dedi. Biz dedik ya herkes güldü.  Erdoğan da 2-3 gün sonra çıktı ve dedi ki, "Eurovision'u gördünüz. 'Nasıl bizim geleneklerimizi göreneklerimizi, ahlakımızı koruduk'." Yani şuradan belli. Bu normalleşmeyi sürdürmeye çalışan CHP, ya dur bakalım ne olacak diyen Recep Tayyip Erdoğan, ben bunu engellerim diyen Devlet Bahçeli var. Yani bir halkın talebi var. Halkın talebi normalleşmeden falan anladığı "bu iktidar beni mahvedecek, bunu değiştirin" talebi. Bu geçişi yumuşak biçimde yapmaya, normal yoldan yapmaya çalışan bir Özgür Özel'in çabası var. Ve buna karşı çıkan bir Devlet Bahçeli var. Ben bu üç ayakta hiçbir yerde Recep Tayyip Erdoğan'ı görmüyorum.

Gökhan Biçici: Aslında Recep Tayyip Erdoğan bu normalleşmeye en fazla ihtiyaç duyan kişi. Bak oraya geliyoruz.

NORMALLEŞMEYE EN FAZLA KİMİN İHTİYACI VAR?

Selim Akmen:Oraya geliyoruz. Yani Recep Tayyip Erdoğan'ın çabası yok. Recep Tayyip Erdoğan iki tarafın CHP'nin ve MHP'nin tartışmasının sonuçlarından kendine izin verildiği ölçüde bir yer edinmeye çalışıyor. Fakat şöyle de bir sorun var. Son günlerde araştırmalar yapılıyor. Orada da gözüküyor. Yani AKP'den MHP'ye bir kayma var. Bunun rahatsızlığını AKP'de de görüyoruz, partide. Çünkü neden? Erdoğan gücünü kaybetmiş, Bahçeli olmasa ayakta kalamayacak bir lider görüntüsü çizmeye başladı. Yani yaşlı bir abi düşün, beni düşün. Ben çok yaşlıyım, sen gençsin benden. Ve benim şu halimi düşün ya, yok anılmasa biz yandık yani, aman diyeyim. Şimdi bu hale gittikçe de etkinliği azalıyor. Şu son seferberlik yetkisi meselesi var. İşte millet ayağa kalktı, "nedir bu darbe mi oluyor" falan dedi insanlar. Yok be kardeşim, ne darbesi? Bu bir makyaj, bir yara bandı. Erdoğan'ın çatlayan, ayrılma noktasına doğru gittikçe yaklaşan bir karizması var ki bununla kazanıyor. AKP'nin oyuyla arasındaki 7-8 puan farkı bu. Karizmadan kaynaklanıyor ve bu çatladı. Yani ana muhalefet partisi lideri ki son seçimde birinci parti çıkmış, karşısında bir cumhurbaşkanı %52 ile seçilmiş ve bu ikisinin arasındaki ilişkinin derecesini %10'a varmayan bir parti belirliyor.

Gökhan Biçici: Ama devlette çok etkin bir pozisyon tutmuş durumda MHP ve Bahçeli.

Selim Akmen: Bu sefer de hem AKP'nin içinde hem de diğer CHP'li olmayan partiler içinde şu fikrin gelişmesi çok doğal. "Acaba biz kime dönelim? Erdoğan'a dönelim, tamam. Ama pek onun Devlet Bahçe'nin izni olmadan yapabileceği bir şey yokmuş" gibi gözükmüyor mu sana da?

Gökhan Biçici: Aynen öyle. Bahçeli bir rest çekti. Hatta Ayhan Bora Kaplan davasında, diyorsun ya, terse döndü neredeyse hikaye. Operasyon yapanlar yargılanacak noktasına geldi. Hatta "Ankara'da darbe oluyor. Emniyet kumpas kurdu" gibi böyle bir şaia gündeme getirildi. Aynı gece İbrahim Kalın'ı çağırdığı haberleri yayıldı. Sonradan ne gördük? Şamil Tayyar falan da bunu çokça yazdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da işte MİT de bu tezgahı yemedi. Bir darbe diyerek aslında Ali Yerlikaya'yı zayıflatmaya yönelik bir Süleyman Soylu operasyonu, Bahçeli operasyonu söz konusuydu ve zaten orada bir moral üstünlüğü elde ettiler ve ki bu dava sürecine yansıdı. Yani oradaki üsluplara kadar yansıdı. Dolayısıyla burada Bahçeli düşünüldüğünden daha fazla bir rest çekmiş ve Erdoğan da bu resti görememiş gözüküyor. Özgür Özel'in ne yapacağı da burada merak edildi.

"ÖZGÜR ÖZEL ÇOK İYİ BİR HAMLE YAPTI"

Selim Akmen: Vallahi iyi bir hamle yaptı Özgür Özel 

Gökhan Biçici: Özgür Özel... işte daha ilk andan itibaren "makama saygı duyarız, onu tartıştırmayız" diyerek... Hep vurguluyorum. İşte Dilek İmamoğlu, Emine Erdoğan'a seslendi. Demirtaş, Erdoğan'a seslendi. Aslında Erdoğan'ı Bahçeli'yle ittifakı bitirmesinin noktasında cesaretlendirmeye çalışan bir muhalefet söz konusu. Gitti, görüştü Erdoğan'la. Bir yumuşama konusunda kobani davası kritik bir eşikti ve bunu hep vurgulaya geldik. Daha önce bu davayı 16 Mayıs'a attıklarında "16 Mayıs'ta süreci göreceğiz" dedik. Tam tersi oldu. Karşı hamle geldi ve Erdoğna da belli ki bu resti göremedi. Peki CHP ne yapacak? Peki CHP hiçbir şey olmamış gibi yumuşama, yumuşama, yumuşama mı diyecek derken bu son grup konuşmasında bir hamle geldi. 

Selim Akmen: Son ayda 40 milyar dolar arıyor. Kardeşim gelen sıcak para. Bugün geliyor, yarın gidiyor. İstemeyle gelip yatırım yapılmaz. Çünkü bir de işsizlik sorunu var bu memlekette. Yoksa yalnızca para politikasıyla bu kadar düzeliyor. Tamam, aldın. Evet, şimdi ifratla tefrit arasında. Bırakırsam dolar 40 lira olur. Dur tutayım diyorsun. Bu sefer diyorsun ya bırakmadık 20 lira olabilir vallahi. Eee sonra? Demek ki bir dengeyi tutturamıyorsun. Çünkü maliye politikası ayağın eksik. Hem işsizlik artmasın, ihracatım artsın. Doların düşük. İşsizlik artmasın. İyi de bak her gün Konkor'dan dolar iflas talepleri geliyor. O muhteşem iktisatçı kafanın, ben ekonomistim kafasının geldiği noktada öyle MHP'ye de şans bırakacak bir ortam yok. Özgür Özel çok güzel oynadı. MHP kırmızı çizgilerini anlatmıştı uygulamada olmaz ancak söylemde olur diyerek. Özgür Özel de buyur dedi kardeşim, sen oyna. İşte kırmızı çizgim. Sinan Ateş cinayetinde, Süleyman ve Bora Kaplan meselelerinde, bak hani bana diyorsun ya, Kürt, Kürt, Kürt, Kürt, Kürt. Sen Kürtleri mi, sen Türkiye'yi bölmeye mi çalışıyorsun? Yok canım, onları istemiyorum. Tamam, hadi ben sustum. Sen ya Sinan Ateş cinayetindeki İzzet Ulvi Yönter'i ve Semih Yalçın'ı verirsin ve Kaplan dosyasındaki Süleyman Soylu'yu verirsin ya da buyur sen oyna. Şimdi, vallahi zannetmem ki Adnan Bora Kaplan'a karışanlarla Sinan Ateş cinayetine karışanların Türkiye'nin bekası ile ilgisi olsun. Bunlar çete ile ilgili adamlar. Bu bir çeteleşme, eşinin söylediği kadarıyla Sinan Ateş'in tepkisi de bu tip bir olaylarla ilgiliymiş. Demek ki şu anda Bahçeli'nin karşısındaki soru şu. Kardeşim senin partindeki insanların çetelerle işi var. Ve sen bunları bu ülkenin bütün ekonomisini tehlikeye atma konunu korumaya çalışıyorsun. Bunun hesabını Bahçeli verecek artık. Topu attı. Ve çok ustaca attı. Bakın hala Erdoğan'ı uzak tutmuyor.

Selim Akmen: Hala bir Cumhurbaşkanına saygısını bozmuyor. Halkın tercih ettiği bir oy tercihini gösterdiği Cumhurbaşkanına tamam kardeşim. Ben benden önceki genel başkanın o hesaplaşma hikayesinden vazgeçtim eyvallah. Ama gel normalleşelim hala diyor. Bunu halk da söyledi. Seçimde de söyledi ve birinci parti yaptı CHP'yi. Ama buyur MHP'yi ikna edeceksin sen artık diyor. Ben iknayayım.

Gökhan Biçici: İhaleyi MHP'ye bıraktı.

Selim Akmen: İhaleyi MHP'ye yıktı. Şu anda bütün yük MHP'nin üstünde. Ve dediğim gibi konu, şunu da eleştiriyorlar. İşte Kobani'ye gereken ilgiyi göstermedi. Kardeşim bak. Artık Türkiye'de siyaset orta oyunu dedikleri cinsten yani bir laf söyleniyor, arkasından ilk lafı söyleyen. Kobane önemsiz mi? Çok önemli. Normalleşmenin belki birinci adımı. Ama normalleşmeyi Kobane'ye dayandırsaydı, bugün o diğer iki davanın, MHP'nin bütün kurumlarını ilgilenen iki davanın memleketin bekasıyla ilgili olmadığını ispat edebiliyor ama Kobane'yi O lafta kalıyordu. Çünkü çıkıp, Erdoğan da ona destek veriyor. Erdoğan'ın Sinan Ateş cinayetinde ya olmuş bir şeyler dediğini duydun mu? Yok hala susuyor. Bora Kaplan meselesinde de tarafsız. Mesela bazı laflar ediyor bürokratik vesayeti. Kime söylüyor onu? Kendi yanındaki yardımcılarına mı? Bürokratik vesayetten kastettiği. Ali Yerlikaya mı? Belli değil. Hep ortada konuşuyor. Kobane'de çok rahat konuşuyor. Çünkü bunu yutmaya hazır. Bu yüzden ona oy vermiş. Ve bugün hata yaptık demeye utandım diyen bir yüzde 52 var. Ama Sinan Ateş cinayetin ve Ayhan Bora Kaplan cinayetlerinde susuyor. Özgür Özel çok iyi bir hamle yaptı. Tam yerinden vurdu. Kırmızı çizgisini çok doğru bir yerinden çekti. Çünkü bu iki davadaki Herkesin bildiği, herkesin malumu, sorumluları teslim etmek demek Süleyman Soylu, Semih Yalçın ve Yönder. Bunları teslim etmek demek, Kobane'de teslim olmak demektir. Yargıyı bağımsızlaştırmak demektir. Kobane'de buyursun, bağırsınız yargı da karar versin demektir. Bu pazarlık biraz daha sürerse, Erdoğan yine zayıflık gösterirse, Erdoğan'ın durumu Devlet Bahçeli'den daha kötüye doğru gider. Tabii ki bir şey yapılmaz. Ne yapabilirsin? Adam Cumhurbaşkanı. Ama MHP'nin Oya pek fazla ihtiyacı yok. O düzenden faydalanan bir parti.

Selim Akmen: Valla birisi öne düşmesi lazım. Organize bir yapının öne düşmesi lazım. Öğretmenlerde herkes aynı fikirde. Ben de yazmıştım. Kızamam ben öğretmenlere. Neden? Görevdeki ayrı dert. Sen de biliyorsun o her toplantıda yani. Dedim ya sana ya ben yaşlı başlı emekli adamım. En az 200 tane görüntüm oldu polisin önünde. 1 Mayıs'ta orada otururken. O çekti geldi bu çekti. Sanki dersin ki yani dünyanın meşhur Brad Pitt otursa belki o kadar çekilirdi görüntüsü. E şimdi o öğretmenleri çekecekler. Bugün yüz sanılmaz sistemleri aşırı gelişmiş. O insancıklar zaten zar zor o görevi bulmuşlar. Bir de görev arayanlar var. Genç çocuklar. Bunlara zaten sebep aranıyor. Bunu onlara, sen de biliyorsun yani, sebep söylemeyecekler ki. Hani demeyecekler, sen o gösteriye katıldın. Yalnızca meşhur mülakatta elenecekler. Orada haklı gördüm. Ama benim umudum ki, buradan da bayağı gidiyoruz emekliler olarak Ankara'ya, gerçek bir gücü gösterecek. Çünkü bizim aramızda Mayıs 2023'te bu ülkenin tercihine çok zarar veren insan oldu. Seçime gitmeyerek, torununu uykudan kaldırmaya kıyamayarak, yazlığından dönmeye gereksiz görerek. Zannederim bunun da sorumluluğu olacak çünkü çok ağır bedeller ödediler, daha da ödüyorlar. gittikçe düşen maaşları, gelirleri, açlık sınırının altına düşen hayat biçimleriyle yoğun bir katılım bekliyorum. Benim umudum da o. İşte buradan da gideceğiz CHP'liler olarak. Bütün Türkiye'den katılım olacağını düşünüyorum. Ve CHP, evet iyi yapıyor. Cumartesi Anneleri'nin de önüne düşmek zorunda. Bugün yaşadığımızın tamamının kökeni elli iki yıldır süren, geçen sene neredeyse yüzde bir buçukla hesaplaşma fırsatı kaçırdığımız, bu sene "tamam hesaplaşmayalım ama artık yeter" diyenlerin oylarıyla CHP'nin kazandığı bir seçim noktasındayız. Normalleşme aynı zamanda bu demek. Hesaplaşma zor gözüküyor açık konuşalım. Mevcut davalarda olabilir ama geçmişi ne yazık ki teslim ettik. Ama bugün yaşananlar şu son 8-10 sene içerisinde yani kobane kobane kobane. E kobane orada Kürt köyleri kobane işgal edilme tehlikesi, IŞİD tarafından yok edilme tehlikesindeyken buradaki akrabaları neden susmadı diye laf edemezsin.

Gökhan Biçici: Onu saçmalığını herkes biliyor. Yani Sırrı Süreyya da vurguladı, bu iddianame aslında AKP'ye karşı açılacak davanın ön iddianamesi diye

Selim Akmen: Kesinlikle. Ya şu kadarını söyleyeyim sana. Şöyle bir düşünelim. Bir parti var. Bunu her türlü iftiraya atabiliyorsun. Teröristsiniz. İçinizde terörist var daha diyemediler. Çünkü öyle düşündüklerini zaten alıyorlar. Ama ne diyor işte senin "amcanın oğlu Dağ'a çıktı. O şunu yaptı, bu bunu yaptı. Teyzenin oğlu şuna karıştı. Halıoğlu'nun, kuzeninin, teyzenin oğlunun bilmem nesi, enişten şuralarda."... Bu parti hakkında paso her gün kapatılsın kapatılsın, geleni de kapatılsın, gideni de kapatılsın deniyor. Diğery andan burada bir parti var. İspatlanmış. Araçlarıyla kendi partisinden bir genç lideri Ankara'nın ortasına katletmiş. Ama bu partinin hakkında kimsenin çıkıp, ya kapatın şunu dediği yok. Hayır. Bakın eğer HDP hakkında şu Sinan Ateş davasındaki kanıtların bir tanesi olsaydı, HDP çoktan kapatılmıştı, biz adını bile unutmuştuk. Bugün önümüzde bir parti var. HDP'den az oy almış. İçindeki insanların, vekillerinin hangi olaylara karıştığı, kendi resmi arabalarının bu cinayette nasıl kullanıldığı hepsi ortada. Ama bu partiye zannetmiyorum ki, yeni atanan Cumhuriyet Başsavcımız, bir dakika abi şu dosyayı bir getirsenize bakayım. HDP'yi kapatıyorsak bunu üç günde kapatalım kardeşim, hiç dava uzamasın demiyor. Anlatabiliyor muyum? Bir saçmalığın içinde yaşıyoruz. Ve bu saçmalıktan bir adım geri çekilmeyi de normalleşme sayacağız. Ama lanet olası kader. Ona bile razıyız. "Sormayalım hesabını kardeşim. Yani Maraş'ın hesabı kalsın. Sivas'ın hesabı kalsın. Tamam, Allah kahretsin. Kalsın. Yeter ki bugün çocuklar ve gençler kurtulsun." diye normalleşelim diyorsun. Ve beyefendi diyor ki, uygulama da olmaz ama söylem de...Yapma ya.! 

Gökhan Biçici: Hayat bu dayatmayı kabul eder mi? Sanmıyorum. 

Selim Akmen: CHP kabul etmeyeceğini gösterdi. Kırmızı çizgisi..

Gökhan Biçici: Hem dışarıdan gösterilen mitinglerle, ikili toplumsal muhalefetin bütününden bahsediyoruz. Tabii ki sadece CHP'den bahsetmiyoruz ama belli ki bu tıkanıklık bir şekilde aşılacak. Aşılmak zorunda kalınacak. Erdoğan'ın buradaki pozisyonu da önemli elbette ama eskisi kadar belirleyici bir pozisyonda değil. Burada bu haftalık bence tamamlayalım.