CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, “Bu seçim biz kadınlar için ölümle yaşam arasındaki ince çizgidir. Yaşamımız ya pamuk ipliğine bağlı ya da güvenli olacak. Ya kadını eşya gibi gören zihniyete teslim olacağız ya da eşit yurttaş olarak insan onuruna yakışır şekilde yaşayacağız. Ya emeğimiz gasp edilecek ya da emeğimizin karşılığını aldığımız güvenceli işlerde, güven içinde çalışacağız. Ya afetler karşısında çaresiz kalacağız ya da bilimin ışığında tedbirler alacağız. Ya çocuklarımızı geleceksizliğe mahkûm edileceğiz ya da çocuklarımıza aydınlık yarınlar inşa edeceğiz” dedi.

Nazlıaka, şunları söyledi:

“Her kadın emekçidir. Hatırlayalım: Takvimler 8 Mart 1857’yi gösterdiğinde New York’ta 40 bin dokuma işçisi kadın insan onuruna yakışır şartlarda çalışmak için eşit işe eşit ücret almak için bir grev başlattı. Ne yazık ki bu grev, 129 kız kardeşimizin canına mal oldu. O kız kardeşlerimiz işverenin fabrikaya kilitlemesi nedeniyle yanarak yaşamlarını kaybetti. Bu ölümler bir son değil, başlangıçtı. Kadınların haklı direnişi tarihe geçti… Bu mücadele asla unutulmadı. 1910 yılında, 8 Mart tarihi, canlarıyla bedel ödemiş kız kardeşlerimizin anısına, ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak ilan edildi. Bugün, aslında bir kutlama değil anma günüdür. Bugün insan onuruna yakışır bir yaşam mücadelesi verirken yitirdiğimiz bu 129 kız kardeşlerimizi anma günüdür.

“ÜLKEMİZİN KADERİNİ DEĞİŞTİRECEK OLAN O GÜNLERE AZ KALDI”

Bu sene 8 Mart’ta içimizde hem bir burukluk hem de bir umut var. Bir kez daha depremde yaşamını yitirmiş vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, sabır ve dayanma gücü diliyoruz. Üzgünüz çünkü ‘sesimi duyan var mı?’ diye seslenirken enkaz altında yaşamını kaybeden canların yüreğimizde acısı var. Umutluyuz çünkü beceriksiz ve liyakatsiz kadrolar tarafından yönetilen iktidarı göndermemize az kaldı. Ülkemizin kaderini değiştirecek olan o günlere az kaldı. Bunu yapacak örgütlülüğümüz ve kararlılığımız var. Gücümüze güç katan Millet İttifakımız var. Yol arkadaşı olmaktan büyük onur ve gurur duyduğumuz Genel Başkanımız ve 13. Cumhurbaşkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu var.

“İKTİDARIN EŞİTSİZLİĞİ BESLEYEN ZİHNİYETİ NEDENİYLE, BAKIM YÜKÜ AFET BÖLGESİNDE DE KADININ SIRTINDA”

Üzerinden bir ay geçen bu deprem hiç kuşkusuz ki herkesi, ama en çok da kadınları, çocukları, engellileri ve yaşlıları etkiledi. İktidarın eşitsizliği besleyen zihniyeti nedeniyle, bakım yükü afet bölgesinde de kadınların sırtında. Derin bir acı yaşayan kadınlar, yüreğine taş basıp yemek yapmak, ailedeki çocuğa, yaşlıya, engelliye bakmak, çadıra su taşımak, çamaşır yıkamak gibi işleri de üstlendi. Çadıra su taşımak, çamaşır yıkamak gibi sorumluluklar da yine onların omuzlarında. Halen barınma, tuvalet ve banyo sorunu çözülmüş değil. Bu koşulsuzluklar en çok da kadınları zorluyor. Evsiz kalan yüz binlerce yurttaşımız sırtlarına bütün bu zorlukları yüklenerek farklı illere göç etti. Çocuklar en temel ihtiyaçları olan eğitimden mahrum kaldılar.

“DEPREMDE KADINLAR, KANINDAN, CANINDAN, MALINDAN OLDUĞU YETMEZMİŞ GİBİ AYNI ZAMANDA BİR DE İŞSİZ KALDI”

Ülkemizde her üç kadından sadece birinin kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda yer aldığı gerçeğini hepimiz biliyoruz. Tablo o kadar ürkütücüyken, yaşanan deprem binlerce kadını işsizlik kıskacına hapsetti. Depremde kadınlar, kanından, canından, malından olduğu yetmezmiş gibi aynı zamanda bir de işsiz kaldı, geleceksiz kaldı.

Gaziantep’te genç bir kadın bana şöyle dedi: ‘Depremin ilk üç günü kimse gelmedi. Ellerimle annemi enkazın altından çıkarmaya çalıştım. Günler sonra annemin cansız bedeni çıkarıldı. Öyle bir hale getirdiler ki bizi, annemin cansız bedenine tek parça halinde ulaştığımız için seviniyoruz. Bize dilenci muamelesi yapılıyor. Yapılmasın. 6 Şubat öncesinde bizim de her şeyimiz vardı. Evimiz vardı, işimiz vardı, sevdiklerimiz hayattaydı… Bir gecede her şeyimizi yitirdik.’ Evet. Çadırkentte tanıştığım kadın bana bunları anlattı.  

Adıyaman’da bir başka kadınla görüştüm. İki haftanın sonunda zar zor çadıra erişebilen bir kız kardeşimiz ise yaşadıklarını şöyle anlattı:

‘Mülteci kampında bile koşullar daha iyidir. Depremin 15. gününde çadırımız oldu diye sevindik. Çadırda iki aile kalıyoruz. Beş çocuk var, yarı aç yarı tok yatıyoruz. Yatıyoruz dediğime bakmayın, yatağın altında ısıyı tutacak bir korunağımız yok. Ne bulduysak yere serdik, üzerine de yatak koyduk. Sadece iki tane yatağımız var. Onun için sırayla uyuyoruz. Havalar çok soğuk. Üşüyoruz… Çocuklarımız hastalandı. Vücut dirençleri düştü. Kahvaltı tanımımız değişti. Kahvaltıda çorba, akşam bulursak pilav ve nohut yiyoruz. Koskoca günde sadece iki öğün yemek var. Buna da seviniyoruz çünkü diğer çadırlarda kalan akrabalarımızın bunu da bulamadığını biliyoruz. Meyve sebze lüks oldu. Deprem günü sokağa ayağım çıplak fırlamışım, çocuğuma zar zor bir ayakkabı bulduk. Oğlumun terliğini ben giyiyorum. Yardım tırları geldi haberlerini görüyoruz. Bize ulaşmadı. İçme suyunu sayıyla veriyorlar. Gün içinde ekmek için, su için, bir tabak çorba için sürekli kuyruktayız. Artık canımıza tak etti’

“AĞZINI HER AÇTIĞINDA ‘ÜÇ ÇOCUK, BEŞ ÇOCUK’ DİYE DAYATANLAR, BU SÜREÇTE HAMİLE KADINLAR İÇİN NE YAPTI?”

Yaşananlar öylesine ağır. Bu nedenle çok öfkeliyiz. Ağzını her açtığında ‘üç çocuk, beş çocuk’ diye dayatanlar, bu süreçte hamile kadınlar için ne yaptı? Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun verilerine göre, deprem bölgelerinde 226 bin hamile kadın bulunuyor. Bu kadınların gebe takibi bir yana resmen unutuldular, yok sayıldılar. Hamile kadınlar, stres nedeniyle düşük tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldı. Beslenemeyen lohusa kadınlar sütten kesildi. Küçücük bebekler karda kışta sokakta kaldı. İktidar ne yaptı? Koskocaman bir hiç!

“DERYA YANIK, REFAKATSİZ ÇOCUKLARIN AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANLIĞI DIŞINDA HİÇBİR KURUMA TESLİM EDİLMEDİĞİNİ İDDİA ETMİŞTİ. DAHA BUGÜN BASINA DÜŞEN BİR HABERE GÖRE ADIYAMAN’DA TAM 1100 ÇOCUĞUMUZ, BİR BAŞKA KURULUŞA TESLİM EDİLMİŞ”

Depremde AFAD, afetin ta kendisi oldu. Depremzedelere çadır bulmakla yükümlü olan Kızılay, parayla çadır sattı. Kayıp çocukların peşine düşmesi gereken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kayıp çocukların peşine düşmek yerine bizim peşimize düştü, bizim. Biliyorsunuz Bakanlığa ‘Kayıp, çocuklarımız nerede? Refakatsiz çocuklarımızın durumu ne?’ sorularını yöneltiyorduk. İşte bu nedenle muhalefet olarak bizim hesap sorma yükümlülüğümüzü yerine getirmemizden öyle rahatsız olmuş olmalı ki Bakan, soruya cevap vereceğine soruyu soranı suçlamaya başladı. Hakkımda suç duyurusunda bulundu. Buradan bir kez daha hodri meydan diyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi susturamayacaklar. Buradan bir kez daha ilan ediyoruz: Deprem sonrası açığa çıkan refakatsiz ve kayıp çocuklarımızın peşini asla bırakmadık, bırakmayacağız. Bu arada Derya Yanık, refakatsiz çocukların Aile ve sosyal Hizmetler Bakanlığı dışında hiçbir kuruma teslim edilmediğini iddia etmişti. Oysaki daha bugün basına düşen bir habere göre Adıyaman’da tam 1100 çocuğumuz, bir başka kuruluşa teslim edilmiş. Buradan Derya Yanık’a soruyorum: ‘Bu haberler doğru mudur? Eğer öyleyse bu çocuklarımız, kim tarafından, hangi koşullarda ve neden bu kuruma teslim edildi?’ Bütün bu olup bitenler sizin bilginiz dışında mı oldu Sayın Yanık? Eğer öyleyse yani siz bir bakan olarak sadece ve sadece bakmaya devam ediyorsanız, o koltukta neden oturuyorsunuz? Buradan bir kez daha Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nı da istifaya davet ediyorum.

“YAŞATTIKLARI ACILAR YANLARINA KAR KALMAYACAK”

Depremin ilk gününden bu yana Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu önderliğinde, bütün parti yöneticilerimizle, belediyelerimizle, örgütlü gücümüzle depremzede vatandaşlarımızın yanındayız. Depremzedelere bütün gücümüzle destek oluyoruz. Ama bu süreçte, betona insan hayatından daha çok değer veren zihniyetin, fay hattı üzerine sil baştan kentler kurmaya çalıştığı görüyoruz. Bizler, yeniden ölüme davetiye çıkaranların rant hırsına halkımızı kurban etmeyeceğiz. Yaşattıkları acılar yanlarına kar kalmayacak. Gözyaşımızı kurutanlardan hukuk önünde hesap soracağız.

“CHP OLARAK AFET BÖLGELERİNDEKİ DEPREMZEDE KADIN VE ÇOCUKLAR İÇİN KADIN DANIŞMA MERKEZLERİ KURDUK”

Eşitsizliğe başkaldırıyoruz. Depremin ilk gününden bu yana dayanışmayı yükseltiyoruz. Ülkemizi yeniden ayağa kaldıracak politikalarımızı hayata geçiriyoruz. Kadınlar ve çocuklar için bir seferberlik başlattık. Bugün size bunun da detaylarını aktaracağız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak afet bölgelerindeki depremzede kadın ve çocuklar için Kadın Danışma Merkezleri kurduk. Bugün bu merkezleri depremden etkilenen illerimizde halkımızın hizmetine açıyoruz. YaşamHak Kadın Danışma Merkezlerimizde kadın kolları üyelerimiz görev alacak. Burada psikolojik destekten hukuki danışmanlığa, kadınlara özel ihtiyaç malzemelerinin temininden sağlık hizmetlerine her türlü desteğin verilmesini sağlayacağız. Kadın Danışma Merkezlerimizde kadına yönelik şiddete ve çocuk istismarına karşı da bilinçlendirme çalışması yürüteceğiz. Genel Merkezimiz bünyesinde 7/24 hizmet sunan 444 82 85 hattımızı arayan kadınlara tek tek çözüm üreteceğiz.

“BU SEÇİM BİZ KADINLAR İÇİN ÖLÜMLE YAŞAM ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİDİR”

Depremin yaralarını birlikte saracağız. Yaşanan bu enkazın altında kalan iktidarı, tarihin tozlu raflarına kaldıracağız. Cumhuriyetimiz, 100. yılında yeniden kimsesizlerin kimsesi olacak. Önümüzde bir seçim var. Bu seçimden sonra, ülkemizin kurucusu ve kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün laik, çağdaş ve demokratik Türkiye anlayışını bu topraklarda yeniden hâkim kılacağız. Bu seçim biz kadınlar için ölümle yaşam arasındaki ince çizgidir. Yaşamımız ya pamuk ipliğine bağlı ya da güvenli olacak. Ya kadını eşya gibi gören zihniyete teslim olacağız ya da eşit yurttaş olarak insan onuruna yakışır şekilde yaşayacağız. Ya emeğimiz gasp edilecek ya da emeğimizin karşılığını aldığımız güvenceli işlerde, güven içinde çalışacağız. Ya afetler karşısında çaresiz kalacağız ya da bilimin ışığında tedbirler alacağız. Ya çocuklarımızı geleceksizliğe mahkûm edileceğiz ya da çocuklarımıza aydınlık yarınlar inşa edeceğiz. Buradan ülkemizin bütün kadınlarına çağrı yapıyoruz: Gelin! Halil İbrahim sofrasına birlikte oturalım. Bizim yolumuz da yapacaklarımız da belli. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, hakkın, hukukun ve adaletin sağlandığı, hepimizin eşit, hepimizin tok, hepimizin güvende, hepimizin özgür olduğu bir düzen kurmak için geliyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun! Başlıyoruz. Az kaldı. Aydınlık günler, yakın.”