Türk Tabipleri Birliği (TTB) İnsan Hakları Kolu, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), deprem bölgesinden gelen işkence ve kötü muamele görüntülerine ilişkin açıklama yaptı. Yaklaşık 13,5 milyon insanın yaşadığı 11 ilde etkili olan depremlerin yol açtığı yaraların, bireysel ve toplumsal tahribatın her geçen gün kaygı verici bir şekilde derinleştiği belirtilen açıklamada, son birkaç gündür deprem bölgesinden "dehşet verici oranda" insan hakları ihlalleri haberleri gelmeye başladığına dikkat çekildi.

TEDBİRLER ALINIRKEN HERKESİN KILAVUZU İNSAN HAKLARI OLMALIDIR
Özellikle sosyal medyada paylaşılan, teyit edilmeye muhtaç birtakım şiddet ve işkence görüntülerine dikkat çekilen açıklamada, "Bilhassa siyasal otoritenin OHAL ilanını 'fitne fesat grupları'na ve 'yağmacılar'a engel olma gerekçesiyle savunan ifadelerinden sonra bu tür ihlal iddia ve haberlerinde görülen artış, oldukça düşündürücüdür. Her toplumda böylesi büyük kaosa yol açan olağanüstü durumlarda, koşullardan yararlanarak çıkar sağlamaya çalışan kötü niyetli kişi ve gruplar var olabilir. Elbette bunlarla mücadele edilmeli, verdikleri zararı en aza indirmeye yönelik tedbirler alınmalıdır. Ancak tedbirler alınırken yukarıda da belirttiğimiz gibi herkesin kılavuzu insan hakları ilke ve değerleri olmalıdır. Ne var ki, geliştirilen güvenlik tedbirlerinin ve özensiz suçlama dilinin hızla ayrımcılığa, nefret söylemine işkence ve diğer kötü muameleye varan şiddete dönüştüğünü endişe ile izliyoruz" denildi.

İŞKENCE VE ŞİDDETE BAŞVURULMASI KABUL EDİLEMEZ
Bu gelişmelerin bugün en fazla ihtiyaç duyulan toplumsal dayanışmayı doğrudan tahrip ettiği dile getirilen açıklamada, "Tüm gösterişli ve iddialı söylemlere karşın kamusal gücün yetersiz kalması nedeniyle destek ve yardım çalışmalarının gecikmesi, bunun da can kaybını arttırması sonucu toplumda oluşan haklı öfkenin yanlış hedeflere yöneltilerek, bizzat deprem mağduru sığınmacı ve mültecilere yönelik nefret suçlarının işlenmesi, somut kanıta ve bilgiye dayanmadan birtakım insanların yağmacı ilan edilmesi, hukukun işletilmeyip, işkence ve diğer kötü muamele boyutunda şiddete başvurulması hiçbir şekilde kabul edilemez" ifadelerine yer verildi.

ADALETİ SOKAĞIN HINCINA BIRAKAN TUTUMLAR HUKUK DEVLETİNİN İNKARIDIR
Düzeni ve adaleti sağlamayı sokağın hıncına bırakan ve bu hınca izin veren tutumların hukuk devletinin inkârı anlamına geldiğinin altı çizilen açıklamada, ağır bir insanlık dramı yaşanılan şu günlerde işkence gibi bir insanlık suçunu normalleştirmenin bizzat insanlığa ve topluma karşı suç niteliğinde olduğu vurgulandı. BM İşkenceye Karşı Komite’nin (UNCAT) uyarı ve hatırlatması çerçevesinde Türkiye’yi kabul ettiği evrensel hukukun yükümlülüklerini yerine getirmeye ve insan haklarına saygıyı korumaya davet eden kurumlar, yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:

"-Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli, uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda işkence uygulamaları en üst düzeyde siyasi otorite tarafından derhal kamu önünde net ve kesin bir şekilde kınanmalı, bu tür fiillerin cezasız bırakılmayacağı güvencesini verilmelidir.

-İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.

-İşkenceye ilişkin iddialar hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.

-Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.
Olağanüstü hal ilan edilen yerlerde gözaltı süresini dört günden yedi güne uzatılmasını sağlayan 11 Şubat 2023 tarihli Cumhurbaşkanı Kararnamesi derhal geri çekilmelidir.

-OHAL ilanından derhal vazgeçilmelidir."