Gazeteci Leyla Emeç Tavşanoğlu, 6 Ağustos tarihli “Henri Barkey’den sitem dolu yazı ve sorularım” başlıklı yazısında Henri Barkey’e birkaç soru yöneltmişti:

Kavala’yla karşılaştığınız o lokantada yemek yediğiniz kişi Aslı Aydıntaşbaş mıydı?

Neden daha önce gerçeği açıklama gereği duymayıp Kavala’nın bunca yıl hapiste kalmasını içinize sindirdiniz?

Eski kocasından (Sezgin Baran Korkmaz’ın ortağı Ekim Alptekin)  telefon numaranızı aldığını, Türkiye’deki baskı ve otoriter ortamdan korktuğu için bütün koordinatlarınızı sildiğini söyleyen kişi Aslı Aydıntaşbaş mıydı?

Brookings Institute’un Avrupa Programı’nı parasal olarak destekleyen TÜSİAD mıdır?

HENRİ BARKEY'İN CEVAPLARI

Henri Barkey’in Leyla Emeç Tavşanoğlu’na ithafen Muhalif’e yolladığı cevapları içeren metin şu şekilde:

“İlk makalenizde şimdiye kadar kimsenin söylemediklerini yazıya döktünüz. Benim hayatım Lehigh Üniversitesi’nde geçti. Hiç kimse oturup da sorgulamadı; nasıl casus filan olabilir diye? İddianamede benim; Amerikan Dışişleri’nde, Wilson’da, Carnegie’de çalıştığım söylendi ancak 30 senedir profesör olarak çalıştığım üniversite ıska geçildi. Ama zaten o iddianame inanılmaz bir paçavradan oluşuyordu. Koskoca Türk Devleti nasıl böyle bir dökümanı, hem Türkiye hem de Uluslarası ortamlara utanmadan sunabilir? Fakat bunları yazdığınız için size müteşekkirim.

Ben Aslı’yla (Aydıntaşbaş) yemek yediğimi hiçbir zaman saklamadım. Türkiye’den döndükten sonra buradaki herkese Aslı’yla yemek yediğimi ve Osman’a (Kavala) rastladığımı söylemiştim. Zaten saklayacak bir durum da yoktu. O kadar yıl boyunca kimse de beni arayıp sormamıştı. Türkiye’den aforoz edilmiştim. Millet benimle ilişki kurmaktan çekiniyordu. Örneğin: Normalde Ruşen Çakır’ın programına katılırdım. Darbeden sonra bana mesaj attı ve artık bir daha beni programa alamayacağını söyledi. Anlayışla karşıladım.

Atlantic makalesini iddianame çıktıktan sonra kaleme aldım. Orada başka birisiyle yemek yediğimi yazdım. İsim vermememin sebebi: Atlantic okuyucusunun çoğunluğu Amerikalı olduğu için onları ilgilendirmeyecekti. Aslı’yı korumak için yaptım. Türkiye’deki şartları düşündüğümde onun ismini açıklamanın doğru olmayacağı kanısına vardım. Başına bir iş açabilirim diye düşündüm. O zamanlar Aslı’nın savcılarla kendini korumak için önlem aldığını bilmiyordum. Her neyse… Bizde bir laf vardır eminim Türkçesi de vardır, aklıma gelmedi: No good deed goes unpunished. (Türkçesi: Hiçbir iyilik cezasız kalmaz.)

Bugünkü makalenize gelirsek sorularınızı yanıtlamak istedim… İlk sorunuzu yukarıda yanıtladım.

İkinciye gelirsek; Aslı değildi, çok yakın başka bir arkadaşımdı. Beni eski eşinin telefonuyla aradı.

Ben ayrıntıları detaylarıyla bilmiyorum ama TUSİAD’ın mali açıdan kaynak sağladığını buradaki herkes söylüyor. TÜSİAD’a sorarsanız eminim size tam cevabı vereceklerdir, bunun gizli bir yanı bulunmuyor. Bir de düzeltme yapayım. Wilson’dan ayrılan bendim. Allah’tan üniversiteden istifa etmemişim ve kadrom duruyormuş. Ayrılmamın nedeni ise o dönem Wilson Center’ın Başkanı eski milletvekili Jane Harman’ın davranışlarıydı."