2022/2023 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞINDA EĞİTİMİN DURUMU

Değerli arkadaşlar bugün 12 Eylül. 1980 de gerçekleştirilen darbenin yıldönümü. 12 Eylül 1980 darbesi Türkiye’nin dönüm noktası oldu. Aralarında TÖB DER, DİSK gibi emek örgütlerinin de olduğu ülkenin ilerici aydınlık gelecek hedefleri olan kurumları kapatıldı. Yüzbinlerce insan gözaltına alındı, işkence edildi. Ülkenin bugünkü siyasal atmosferi, eğitimin bugünkü gerici içeriği 12 Eylül darbesi sonrası oluşturuldu.

Değerli arkadaşlar;

2022-2023 eğitim öğretim yılı, Türkiye’de eğitimin karşı karşıya olduğu ve geçtiğimiz yıllar içinde birikerek büyüyen sorunlarının gölgesinde açılıyor.

İşte eğitim emekçilerinin sorunlarını kamuoyu ile paylaşmak ve Milli Eğitim Bakanını uyarmak için 8 Eylülde Ankara’da bakanlık önünde yapmak istediğimiz en demokratik hakkımız olan basın açıklaması hukuksuz bir şekilde engellenmiş ve eğitim emekçilerine şiddet uygulanmıştır. Eğitim Sen genel merkezi polis tarafından ablukaya alınmış ve illerden Ankara’ya gelen şube başkanlarımız ve MYK üyelerimiz keyfi olarak genel merkezde zorla tutulmuşlardır.  Bu kınıyoruz. Her türlü baskıya rağmen Eğitim Sen basın açıklamasını gerçekleştirmiş ve düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmıştır.

Buradan bir kez daha sesleniyoruz.

Öğretmenlik Meslek Kanunu öğretmenleri ayrıştıracaktır. Dayanışmayı değil rekabeti beraberinde getirecek. Aynı derse giren öğretmenler arasında ücret farklılıkları yaratacak. Kısacası öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıracaktır. Bu kanun hemen geri çekilmeli ve eğitim emekçilerine uygulanan zulüm sona erdirilmelidir. Bütün eğitim emekçilerinin yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret almaları sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar

Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir. 

Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajlarını ortadan kaldıracak adımlar yıllardır atılmamıştır.

MEB aldığı her kararda, attığı her adımda kamusal ve bilimsel eğitimi tasfiye etmeyi ve eğitim sistemini dini kural ve referanslara göre düzenlemeyi hedeflemektedir.

Mevcut eğitim sistemi okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin müşteri olarak görülmesini hedeflerken, eğitim sistemi içindeki sınıfsal eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar ve farklı bölgelerdeki okullar sürekli birbirleriyle rekabet içine sokulmuş durumdadır.

EĞİTİM HARCAMALARI VELİLERİ ZOR DURUMDA BIRAKIYOR

 

Geçtiğimiz yıllar içinde devlet okullarına ihtiyaç kadar ödenek ayrılmaması, kaçınılmaz olarak öğrenci velilerinin eğitimin finansmanına doğrudan katılımını beraberinde getirmiştir. Hemen her okulda çok sayıda kalemde para toplanarak eğitim harcamaları büyük ölçüde velilerin sırtına yıkılmaktadır.

Ülkemizde halkın büyük bölümünün asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücretle çalıştığı dikkate alındığında velilerin öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacağı, özellikle birden fazla çocuğu okula gidecek olan dar gelirli velilerin zorunlu ihtiyaçları dahi karşılamasının mümkün olmadığı görülmektedir.

Eğitim ve öğretimde öne çıkan en önemli sorunlardan birisi de öğrencilerin okullardaki beslenme sorunudur. Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Bu sorun temel ve acilen çözülmesi gereken bir sorundur.

EĞİTİMDE DİNSELLEŞME PRATİKLERİ ARTIYOR

Türkiye’de yıllar içinde adım adım hayata geçirilen eğitimi hem içerik, hem de biçimsel olarak dini kural ve referanslara göre biçimlendirme uygulamaları son yıllarda daha da artmıştır. Birkaç yıldır karma eğitimin açık açık hedef haline getirilmesi ve imam hatiplerden başlayarak sınıfların cinsiyete göre ayrılması uygulamaları sorunun boyutlarının çok daha büyük olduğunu göstermektedir.

MEB’in geçmişte eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak yürüttüğü projeler ve imzalanan ‘işbirliği’ protokolleri, okulları çeşitli cemaat, tarikat ve dini grupların etkinlik ve faaliyet alanı haline getirmiştir. Zorunlu din derslerinin artırılması ve anaokullarına kadar zorunlu hale getirilmesi laik eğitimin tamamen ortadan kaldırılmasına dönük önemli adımlardır.

MEB’in görevi çocuk ve gençleri insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmektir

ÖĞRENCİLERİN BARINMA SORUNU ÇÖZÜM BEKLİYOR

 

Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte milyonlarca öğrencinin öncelikli gündemini oluşturan barınma sorunu, önceki yıllarla karşılaştırılamaz boyutlara ulaşmıştır. Çok sayıda öğrenci ev kiraları ve yurt fiyatlarının yüksekliği nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kalmaktadır.

Öğrencilerin barınma sorununun çözülmesi için yeni yurtların yapılması, mevcut öğrenci yurtlarının fiziki ve altyapı koşullarının iyileştirilmesi ve kaynak ayrılması bir zorunluluktur.

MEB OKULLAŞMA POLİTİKASINI SİYASİ HEDEFLERE GÖRE BELİRLİYOR

MEB’in ortaöğretimde mesleki eğitim ve İmam Hatip okulları temelli olarak şekillendirilen okullaşma politikası mevcuttur. Böylece, bir taraftan sermayenin ihtiyaç duyduğu öğrencileri ara elemanlar ve ucuz işgücü olarak gören politikalar yaşama geçirilirken, diğer taraftan imam hatipleştirme politikaları üzerinden eğitimin dinselleştirilmesi ve siyasi iktidarın politik kitle tabanının genişletilmesi yönünde adımlar atılması hedeflenmiştir. 

KÖY OKULLARININ AÇILMASI İÇİN GEREKLİ HAZIRLIKLAR YAPILMIYOR

Eğitimde 4+4+4 sistemine geçilmesinin ardından yeterli öğrenci olmaması gerekçe gösterilerek kapatılan çok sayıda köy okulu çürümeye terk edilmiş, köylerde yaşayan çocuklar birçok yönü ile sorunlu olan taşımalı eğitime mecbur bırakılmıştır. Köy okullarının yeniden açılması için gerekli altyapı hazırlıkları yapılmalı ve bütün köy okullarına ihtiyaç kadar öğretmen ve yardımcı personel kadrolu olarak atanmalıdır.  

 

KADROLU-SÖZLEŞMELİ-ÜCRETLİ ÖĞRETMEN AYRIMI EĞİTİMİN NİTELİĞİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR

Eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmendir ve eğitimin niteliği, öğretmenin niteliği ile doğru orantılıdır. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin mevcut çalışma koşulları ile öğrencilere ve genel olarak eğitime yeterince faydasının olması mümkün değildir. Bu nedenle öğretmenler arasında kadrolu, sözleşmeli ya da ücretli öğretmen ayrımı yapılmamalıdır.

Sözleşmeli, ücretli ya da başka bir ad altında yapılan öğretmenlik uygulamalarının tamamına son verilmelidir.

EĞİTİMDE GEÇİCİ VE GÜVENCESİZ İSTİHDAM UYGULAMALARI SÜRÜYOR, İŞKUR PERSONELİ MAĞDUR EDİLİYOR

 

2022/’23 eğitim öğretim yılı başı itibariyle okulların üçte ikisinde kadrolu yardımcı hizmetli bulunmamaktadır. MEB, ihtiyaç kadar yardımcı personeli kadrolu olarak atamalıdır.

HUKUKSUZ KHK İHRAÇLARI SORUNU ÇÖZÜM BEKLEMEKTEDİR

Türkiye’nin hukuk sistemi içinde mevzuatça belirlenmiş bir yargı mercii olmayan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmeli, haklarında herhangi bir yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmelidir. 

KAMUSAL, BİLİMSEL, LAİK VE ANADİLİNDE EĞİTİM İSTİYORUZ

Değerli arkadaşlar AİHM’in ve Anayasa Mahkemesi’nin zorunlu din dersleri ile ilgili verdiği kararlar açık biçimde ihlal edilmektedir.

Eğitim sisteminin bütün kademelerinde pozitif bilimin tüm öğelerini içinde bulunduran, çağdaş ve bilimsel ilkelere dayanan, gerçek bir laiklik anlayışı temelinde yükselen bir yapının oluşturulması ve zorunlu din dersi uygulamasından derhal vazgeçilmelidir. 

Tüm öğrenciler için eşit, parasız ve nitelikli eğitim olanakları sağlamak devletin ve özelde Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluğundadır. Eğitim biliminin en temel ilkelerinden birisi de dilsel ve kültürel zenginliklerin nesilden nesile aktarılmasıdır. Bu nedenle ‘resmi dil’ dışında kalan anadillerinde eğitimin yasaklanması, eğitim biliminin en temel ilkesinin yok sayılmış olduğunu gösterir.

 

Değerli Arkadaşlar

Türkiye’nin eğitim sistemi, çocuklar ve gençler için okurken mutlu, gelecekleri için umutlu olacakları bir eğitim ortamı sunmaktan çok uzaktır. Her yıl katlanarak artan ve kalıcı çözüm beklenen eğitim sorunlarıyla başlayan yeni eğitim yılı öncesinde öğrencilerin, velilerin, eğitim emekçilerinin beklentilerinin karşılandığını söylemek mümkün değildir.  Eğitim Sen olarak eğitim emekçilerinin haklarını korumak ve çocuklarımızın geleceğini aydınlatmak için mücadelemize devam edeceğiz.