Heyette yer alan Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Candan Karakuş, “‘Bir yıl içerisinde yeniden ayağa kaldıracağız’ diyorlar. Böyle bir şey yok. Siz, yerleşim yerlerini yanlış seçmişsiniz. Zemin sıvılaşması, bataklık olan yerleri seçmişsiniz. Fay hatlarının olduğu yerleri yerleşime açmışsınız. Siz, buralarda bir yıl içerisinde bina yükseltemezsiniz. Bütün yanlışlık buradan çıkıyor” dedi.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ve Mimarlar Odası Genel Merkezi, Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilde büyük yıkıma neden olan depremlerin ardından bölgede incelemeler yaptı. Bölgeden dönen heyet, bugün Ankara’da bir basın toplantısı düzenleyerek tespitlerini kamuoyu ile paylaştı. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Candan Karakuş, şunları söyledi:

“Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ve Mimarlar Odası Genel Merkezi ile cumartesi günü sabah yola çıkarak altı günlük bir keşif gezisinde 7 il, 14 yerleşim merkezini inceledik. Öncelikle gittiğimiz bu kentlerin yıkılmaması gerekiyordu. Bütün planlama süreçlerinin buna göre yapılması gerekiyordu. Bugün karşı karşıya kaldığımız süreç, aslında yapım ve üretim sürecinin doğru işletilemediği; iktidarın, uyguladığı politikalarla bir doğa olayını afete dönüştüğünü görüyoruz. Yer seçiminden binaların yapımına, uygulamasına, denetlenmesine kadar her şeyin sıkıntılı geçtiğine, kentsel dönüşüm kanunlarının ihtiyacı olan bölgelerde değil de rant odaklı politikalarla başka yerlerde uygulandığına tanıklık ettik. Süreç bir bütün olarak iktidarın kentleşme politikalarının çöktüğünü ve sonrasında da aslında sürece müdahale edilemediği için büyük bir enkazın yaşandığı ki bu da siyasetçilerin, iktidarın uyguladığı politikaların enkazı.

“BUGÜN, İKTİDAR ORTAĞI OLAN DEVLET BAHÇELİ, HENÜZ OSMANİYE’YE GİTMEMİŞ DURUMDA”

Adana’dan başladık biz bölge incelemelerine ve Adana’da 12’ye yakın bina yıkılmış ama 500’e yakın can kaybı var. Sonra Osmaniye’ye gittik. Osmaniye’de her bölgede, 2-3 gün boyunca herhangi bir çalışma olmadığı, herhangi bir arama-kurtarma ekibinin gelmediği, iktidarın orada olmadığı, her bölgede bize dile getirildi. Bu koordinasyonsuzluk, beceriksizlik, liyakatsizlik, siyasi yönetimin de bir afet sonrasına nasıl müdahale edilebileceğini gözler önüne sermiş oldu. Osmaniye’de enkazlar kaldırılıyordu. Arama-kurtarmadan öte, kayıp bedenler çıkarılıyordu. İnsanların elleri kolları bağlı, gözleri yaşlıydı. Bu, aslında tüm bölgelerde gördüğümüz bir görüntüydü. Bir ülkenin vatandaşının bu hale getirilmesinin sorumlularının cezalandırılması gerekiyor. Vatandaşları deprem sonrasında, bir afet ortamında elleri bağlı, gözleri yaşlı bırakanların yargı önünde hesap verecekleri günlerin yakın olduğu bir dönemdeyiz. Bakın, bunu Osmaniye’de anlattılar. Bahçeli, kendine bir konak yaptırmış, iki katlı. Etrafındaki tüm binalar yıkılmış. İnsanlar o konağa girmek istemişler; bahçesini, tuvaletini kullanmak istemişler, fakat insanlar alınmamış. Bugün, iktidar ortağı olan Devlet Bahçeli, henüz Osmaniye’ye gitmemiş durumda. Oradaki halkın öfkeli olduğunu ifade etmek isterim.

“HER TARAFTA BİR KOORDİNASYONSUZLUK GÖRDÜK”

Osmaniye’den Hatay’a geçtik. Hiçbir şey televizyonlarda izlediğimiz, gazetelerde okuduğumuz gibi değil. Hatay bitmiş durumda. Hani Piyanist filmindeki savaş ortamı gibi ama onun da ötesi; Hatay diye bir kent yok artık. Yürüdüğünüz her sokakta ilk artçıda yıkılacak ağır hasarlı binalar ve enkazlar var. Hatay’ın ciddi bir deprem sorunsallığı olduğu daha önce meslek örgütleri tarafından dile getirilmiş olsa da önlem alınmamış olması, hâlâ enkazların birçoğunda arama-kurtarmayı bıraktık, artık ceset çıkarma işlemlerinin bile yapılmadığını biliyoruz. Devlet diye bir şey kalmamış. Organizasyon diye bir şey yok. Bakın, Adalet Bakanlığı ilk defa bizden bilirkişi istedi. Bölgedeki numune alımları için biz bilirkişileri gönderiyoruz. Bilirkişiler sokakta, nerede yatacakları belli değil. Böyle bir organizasyonsuzluk 12’nci günde hâlâ devam ediyor. Hatay’dan sonra Defne, Samandağ bölgelerine gitti. O bölgelerde de yer seçiminden tutun da zemin sıvılaşması, binalardaki o güçlü kolon, zayıf kiriş özellikleri, denetimin yapılamamış olmasından kaynaklı ciddi bir çöküm var. Hijyen diye bir sıkıntı var. Şebeke suyu yok. Belli bölgelerde elektrik yok. Yardımlar bir organizasyon eşliğinde dağıtılamıyor. Dolayısıyla her tarafta bir koordinasyonsuzluk gördük.

“DAHA GÜZEL MUTFAK, DAHA İYİ MANZARA VE BİRAZ DA İÇİ CİLALIYSA KONUT ALMAK NE ÂL”

Çadırlar kurulmaya başlanmış, biz 9’uncu gününde gittiğimizde. Zeminler silindirle düzlenmiş, çadırlar dip dibe asker şeklinde dizilmiş. Zaten hava soğuk, her birinden baca çıkıyor. Yangın ve salgın tehlikesi çok fazla. Bir çöp toplama süreci yaşanmıyor. Her taraf çöp, kent hizmetleri açısından baktığınızda. Samandağ, Antep, Nurdağı ve İslahıye’de iki katlı binalar ayakta, 10 katlılar çökmüş. Kentsel dönüşüm yapacağız, değil mi? Gecekonduları yıkacağız, yerine 10 katlı binalar yapacağız. Nurdağı’nda yaşayan vatandaşların dediği şu; ‘Biz, apartmanda yaşayanlara özenirdik, evlerimizi alıp bize daire versinler derdik. Kimse bize buradan bir fay hattı geçtiğini, bir deprem olacağını söylemedi’ diyor. Devlet, halkını bilinçlendirmek zorunda. Halkını bilinçlendirmedi. Daha güzel mutfak, daha iyi manzara ve biraz da içi cilalıysa konut almak ne âlâ. Dayanıklılığı hiç önemli değil.

“RANT ODAKLI POLİTİKALAR HAYATA GEÇSİN İSTEDİLER”

2018’de çıkan İmar Barışı, binanın depreme karşı dayanıklı olup olmadığının sorumluluğunu mal sahibine verdi. Bu sistem tamamen yanlış. Bunu söyleyen bütün meslek örgütlerini hedefe koydular. Hepimiz yargılandık. Hepimiz cezalandırıldık. İşten atıldık. Neden? Rant odaklı politikalar hayata geçsin istediler. Bugün o enkazların altında, bütün bunları yapanlar kaldı. Maalesef acısını halkımız çekiyor.

“ADIYAMAN’DA ULU CAMİ ENKAZI ÜSTÜNDE KEPÇELERLE ÇALIŞIYORLAR”

Adıyaman’a ilk üç gün kimse gelmediği gibi Adıyaman’ın ana caddesi altıncı, yedinci günde yeni açılabilmişti. Hâlâ her yer enkaz. Adıyaman’da örnek haline geldi; Komagene Kültür Merkezi ayakta, karşısında Adıyaman Büyükşehir Belediyesi çökmüş. Tarihi eserler talan altında, tarumar edilmiş durumda. Kimse tabii bu kadar can kaybı içerisinde bunları koruyacak durumda değil. Habibi Neccar Camii, Türkiye’deki ilk cami ve 1385 yaşında. Kubbesi, kemerleri çökmüş. Oradaki bütün parçalarının her biri çok kıymetli ve değerli. Adıyaman’da Ulu Cami enkazı üstünde kepçelerle çalışıyorlar. Bina deyip geçmeyelim. Burada bizim anılarımız var, geçmişimiz var, kültürümüz var. Bütün bunlar gelecek kuşaklara taşınacak ki bu bölgeler çan sesleri ile ezan seslerinin birbirine karıştığı çok kültürlü bölgeler. Bu bölgelerin yaşantısını gelecek kuşaklara, ancak bu bölgeleri ayakta tutarak taşıyabiliriz. Kültür Bakanlığı ne bir önlem almış ne etrafını çevirmiş ne bir tabela koymuş. Bizim söylediklerimiz kamuoyuna yansıyınca bizi Kültür Bakanlığı’ndan arıyorlar. ‘Yetişmeye çalışıyoruz, alanları çevireceğiz, tabelalar koyacağız’ diyorlar. Sonrasında yine gidiyoruz. Maraş’ta Ulu Cami büyük bir hasar görmüş ama etrafında bir tabela görmüyoruz. Arasa Camii ciddi hasar görmüş, etrafında bir önlem göremiyoruz.

“‘BİR YIL İÇERİSİNDE YENİDEN AYAĞA KALDIRACAĞIZ’ DİYORLAR. BÖYLE BİR ŞEY YOK”

Maraş merkez yok. ‘1991 öncesi yapılan yapılar yıkıldı sadece’ diyorlar. Gerçek değil. Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor. ‘1991 öncesi yapılan yapıların yüzde 98’i yıkıldı. Yıkılan onlar’ diyor. Bunların hiçbiri gerçekçi değil. Uydu görüntüleri ortada. Herkes bunu açıkladı. ‘Bir yıl içerisinde yeniden ayağa kaldıracağız’ diyorlar. Böyle bir şey yok. Siz, yerleşim yerlerini yanlış seçmişsiniz. Zemin sıvılaşması, bataklık olan yerleri seçmişsiniz. Fay hatlarının olduğu yerleri yerleşime açmışsınız. Siz, buralarda bir yıl içerisinde bina yükseltemezsiniz. Bütün yanlışlık buradan çıkıyor. Bir yıl daha istiyor. Bu halk size 21 yıl verdi. Yönetmelikler çıkardınız, kentsel dönüşüm kanunu çıkardınız. Bunların hiçbirini uygulamadınız. Dolayısıyla bu planların iptal edilmesi ve bunların bilimsel süreçlerle yeni yer seçimlerinin yapılması gerekiyor.”

Mimarlar Odası Genel Başkan Yardımcısı Bülent Batuman ise şunları söyledi:

“KURUMLARIN YÖNETİCİLERİNİN LİYAKATSİZLİĞİ ORTAYA ÇIKIYOR”

“Afet, doğal bir afet ama beşeri bir felaket. Yapıların insan öldürme potansiyelinin giderek artmış olması ve daha sonrasında da deprem anından başlayarak insanlara yardım ulaştırmak, kurtarma çalışmalarının yapılması ve sıhhi ortamların organize edilmesi konusundan devletin mevcut düşük kapasitesini daha da yok ettiğini görüyoruz. İlgili kurumların yöneticilerinin liyakatsizliği ortaya çıkıyor. Bunlar çok acıklı. İyimserlik veren tek şey, gerçekten de halkın dayanışma potansiyeli ve sivil toplum kuruluşlarının tabii bu müdahaleler konusunda ‘99 depremine kıyasla potansiyellerini artırmış olmaları. Meslek örgütlerine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Tabipler Birliği olsun, TMMOB olsun ve tespit sürecinde barolar; iktidarın hedefe koymaktan hoşlandığı bu meslek örgütlerinin ne kadar kıymetli ve dirençli olduğu, doğru söz söylemiş olduğu, örgütlülüğünü halk yararına kullanmak konusunda can siper inisiyatif aldığını görmek mümkün.

“ZEMİN KOŞULLARININ UYGUNSUZLUĞU, BÜTÜN KENTLERDE GÖRDÜĞÜMÜZ ŞEY”

Küçük yerlerde bile büyük yerlermiş gibi davranıp, oralardaki kat yüksekliğine öykünüp bina ürettiğimiz için çok basit hatalarla çok ciddi yıkımlar ortaya çıkmış durumda. Zemin koşullarının uygunsuzluğu, bütün kentlerde gördüğümüz şey. İslahıye’de mesela bir yapı adasının çöktüğünü görüyorsunuz. Demek ki orası, açık alan olarak bırakılması gereken bir yer ya da daha düşük katlı binaların yapılması gereken bir yermiş. Maraş’ta merkezde bırakın yapı adalarını, mahallelerin dümdüz olduğunu görüyorsunuz. Demek ki oradaki zemin, böyle bir yapılaşmaya uygun değilmiş. Bunlar gözle görülür şeyler.”