Halkların Demokratik Partisi (HDP) grup toplantısında konuşan partinin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Amasra'daki TTK'ye ait maden ocağında 41 işçinin yaşamını yitirmesiyle ilgili konuştu.

Konuşmasına, Amasra’da önlemlerin alınmaması sebebiyle yaşanan patlamada yaşamını yitiren 41 maden işçisiyle başlayan Buldan, “Ölümün adı kara. Amasra’da 41 canı, 41 yaşam hikâyesini kaybettik. Acımız gerçekten çok büyük. Üzüntümüz derin. Kaybettiğimiz canlara Allah’tan rahmet, ailelerine, sevenlerine, arkadaşlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Evet, tarifsiz bir acı yaşadığımızın hepimiz farkındayız. Bu kesinlikle bir kaza değildir. Göz göre göre gelen bir cinayettir” dedi.
 
Buldan, Amasra’da yaşanan katliama dair şunları söyledi: “Amasra, Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt ve Şırnak’ın devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni; denetimsizliktir, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır, kâr azalmasın diye gerekli önlemlerin alınmamasıdır. AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Sadece bir yıl içerisinde bin 359 işçi hayatını kaybetti. 

"SORUŞTURMA YAPILACAĞINA NASIL İNANALIM?"

AKP Genel Başkanı çıkmış, bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Buna nasıl inanalım? Hemen ardından da ‘kader planı’ diyerek, tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdiğini hepimiz gördük ve tanıklık ettik. Kesinlikle kader planı değildir. İşçilerin canı ve kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep! Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep.

"SOMA’DAKİ CEZASIZLIK KATLİAMLARIN ÖNÜNÜ AÇIYOR"

Biz, iktidarınızın bu konudaki sicilini Soma’dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu, ortada adalet yok! 301 madencinin katledilmesinin sorumluları iktidar tarafından korundu ve kollanmaya da devam ediyor. Üstelik işçilerin kafasına tekme atan özel kalem müdürünüzü de ekonomi ateşesi yaparak ödüllendirdiğinizi biliyoruz ve bunu unutmadık. Soma için hukuk mücadelesi veren Sevgili Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay tutukludur. Buradan kendilerine selamlarımızı ve saygılarımızı gönderiyorum.  İşte tam da bu cezasızlık politikasıdır, maden şirketlerini asıl cesaretlendiren. 

Kamuoyunda da yansıdı. Sayıştay denetimlerinde tespit ettiği risklerle ilgili olarak Türkiye Taş Kömürü İşletmesine ciddi uyarılarda bulunulmuş. Ama dinleyen kim? Kimse dinlemiyor. Bu uyarıların gereği yapılmadı. İşçinin canı azalabilir ama kâr asla azalmasın! İşte bu iktidarın zihniyeti tam da budur. Aileler gözyaşı dökerken, AKP Genel Başkanı hafızalardan silinmeyecek bir söz sarf etti. ‘Hamdolsun 24 saati geçmeden 41 şehidimize ulaştık’ dedi. Evet, 24 saat geçmeden gerçek zihniyetlerini göstermeyi bir kez daha başardılar! Konuştukça batıyorlar! Battıkça yerin dibine giriyorlar. 

Allah'tan korkun, 41 can yaşamını yitirmiş, sizin hesabınız onlara ulaşım saati. Bari konuşmayın, bari susun, bari bu kadar canın yitirilmesine saygı duyun. Ama nafile. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı yaptıklarıyla övünüyor. Türkiye sanki çağ atlamış. Bu 41 can hikayeleri olan, aileleri olan, kuzuları olan bugün toprağın altında olan canlardır. Sizin göreniniz onların can güvenliğini sağlamaktır. Onların hayatlarını kaybettikten sonra cenazelere ulaşmadaki saat süresi olamaz. Bir kez daha bu ülkede canlara verilen, işçilere emekçilere verilen, kıymeti bir kez daha gözler önüne serdiler. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun. Giden canlar bunların umurunda değildir. Giden canlar bunların umurunda değil. Onlar için önemli olan; varsa yoksa iktidarlarının itibarıdır, algıdır. İnsan yaşamını öncelikli görmeyen bu zihniyeti herkes iyi görmeli ve tanımalıdır. Asıl mücadele edilmesi gereken işte bu anlayıştır, bu zihniyettir.  

"SERMAYE KAZANSIN DİYE KAYBEDECEK CANIMIZ YOK" 

Bizler HDP olarak bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız ve kapatılmasına asla izin vermeyeceğiz. Yaşamını yitiren bir madencinin eşi ‘üzerini örtmeyin bu bir cinayettir’ diye haykırdı. Biz de buradan söz veriyoruz. Evet, Amasra’yı unutmayacağız, unutturmayacağız. Üzerinin örtülmesine asla izin vermeyeceğiz. Parti olarak elbette ki heyetimiz ilk günden Bartın’a gitti, gerekli incelemelerde bulundu, işçilerle, sendikayla görüşmeler gerçekleştirdi. Raporumuzu da en kısa sürede kamuoyuyla paylaşacağız. Buradan şu çağrıyı bir kez daha yapmak istiyorum: İnsan yaşamını hiçe sayan bu vahşi sömürü çarkına karşı emeğin birliğini bu ülkede mutlaka yaratmak zorundayız. Sermaye daha fazla kazansın diye verecek, kaybedecek tek bir canımız yoktur, olmamalıdır. Bir kişi daha eksilmemek için çoğalmak, dayanışmak ve örgütlülüğümüzü büyütmek zorundayız. Bu tarihi bir görevdir. Bu aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur. İktidarın kurduğu sömürü karteline karşı emeğin ülkesini, emekçilerin yönettiği bir düzeni hep birlikte yaratmak zorundayız.
 
8 arkadaşıyla fotoğrafını paylaşıp ‘Bir ben kaldım’ diyen değerli maden işçisi kardeşime de diyorum ki; sizler asla yalnız değilsiniz. Milyonlar sizinledir. HDP sizinledir. Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinledir. Hakikat ve adalet sizlerle birlikte olmaya devam edecektir.”
 
‘ÖLÜMLERİN NEDENİ RANT VE TALAN DÜZENİDİR’
 
Buldan’ın gündeminde AKP-MHP’nin yarattığı yoksulluk ve rant rejimine yönelik eleştiriler de vardı. “Ülke olarak yaşadığımız yoksulluğun, sefaletin, ölümlerin ve adaletsizliklerin nedeni AKP-MHP iktidarının oluşturduğu büyük rant ve talan düzenidir” diyen Buldun, konuşmasına şöyle devam etti: “Rant düzenleri her yerinden patlamaktadır. Kirlilik, artık halının altına sığmayacak boyutlara varmıştır. Sayıştay raporları, çürümenin boyutlarını çok net ortaya koymaktadır. Bartın’da iş sağlığı ve güvenliğine gelince kaynak yok, ama başka yerlere gelince kaynak çok. 
 
Merkez Bankası bürokratları için hukuka aykırı bir biçimde yapılan 45 milyon liralık özel sağlık sigortası harcamasına bolca para var. TMSF bürokratlarının 18 milyon liralık özel sağlık giderine para var. Ama işçinin can güvenliği için bu ülkede kaynak ne yazık ki yok! Bartın’da ve diğer maden işletmelerinde iş güvenliği için gerekli ekipman ve teçhizata kaynak yok, ama günlük mal ve hizmet giderine 5 milyon TL harcayan Saray için sınırsız kaynak var. 
 
Çürümenin hangi birini anlatalım. Gerçekten bu çürümeyi burada anlatmaya saatlerin yetmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Yandaş enerji dağıtım şirketleri, ARGE faaliyeti adı altında yaptıkları 117 milyon 484 bin liralık harcamayı usulsüz bir biçimde halkın elektrik faturasına yansıtmışlar. Yemişler, içmişler, faturayı da halka ödettiriyorlar. Bütün halkımızın bundan artık haberdar olması gerekiyor. Yurttaşlarımız bu gerçeği iyi bilmelidir. Yine 2010 yılından bu yana orman sınırları dışına çıkartılan alan toplam 6 milyon 194 bin hektardır. Yani iki büyük ölçekte şehir kadar orman arazisini rant düzenine kurban etmiş durumda olduklarını artık halkımızın bilmesi gerekiyor. Boşuna yutan Saray demiyoruz! Bu saray yutan saraydır, yutan saray. 

"TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK İŞLETMESİ AKP’DİR"

Halkın geçim kaynaklarını halkın geleceğini yutan bir Sarayla karşı karşıyayız. Daha sayısız örnekler var. Arkadaşlarımız bütçe görüşmelerinde bu bulguları tek tek ortaya koyacak ve iktidardan hesabını soracak. İşte tüm bu örneklerden yola çıkarak çürüme var diyoruz. Bu ülkenin kaynaklarını, arazilerini, vadilerini, ormanlarını haraç mezat satan, rant alanına çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye’nin en büyük işletmesi de AKP’dir, Saray’dır. Türkiye’yi resmen işletiyorlar! Çok açık ve net ifade ediyoruz. Resmen Türkiye’yi işletiyorlar bu kadar açık ve basit.  

Dün 2023 yılı bütçe teklifini açıkladılar. Savunma adı altında savaş politikalarına ayrılan pay 468,7 milyar TL’dir. 2022 bütçesinin tam iki katıdır. Yine bütçede, faiz giderlerine ayrılan kaynak 565,6 milyar liradır. Faize karşı olduğunu söyleyen iktidar, faiz lobisine dönüşmüş durumdadır. Bu rakamlardan bunu da anlıyoruz tabii ki.  Bütçelerinde faiz lobisi var, savaş lobisi var. Ama halk yok. Emekçi yok! İşçi, kadınlar, gençler, yoksullar, emekliler yok! Bunun adı yokluk bütçesidir! Ama bir adı daha var. Yolcu Abbas’ın gidiş bütçesidir! Bu böyle sürmeyecek, gidecekler. Göndereceğiz, bunların gidişinden başka çaremiz yok. Türkiye halkları karar verdi AKP-MHP ortaklığını gönderecek. Veda bütçeleridir! Bu böyle sürmeyecek! Bunları göndereceğiz!”

"DEZENFORMASYONUN KAYNAĞI İKTİDARDIR"

Yürürlüğe giren Sansür Yasası’na yönelik de konuşan Buldan, iktidarın bu tür politikalardan sonuç alamayacağını ifade etti. Yolsuzluklar ve halkın yaşadığı sefalet konuşulmasın diye sansür yasasının çıktığını belirten Buldan, şöyle devam etti: “Sansür yasası AKP-MHP’yi koruma ve yaşatma yasasıdır. Dezenformasyon yasası kesinlikle değildir. Türkiye’de dezenformasyonun tek bir kaynağı ve merkezi var, o da AKP-MHP iktidarıdır, yani Saray’dır. Halen Kabataş yalanını savunan bir zihniyet yalan haberden şikâyet ediyorsa, önce bir aynaya bakılsın! 
 
Güya yalan haber nedeniyle kamuoyu endişe ve paniğe sürükleniyormuş! Bu da yalan! Yasa metninin kendisini de zaten yalanlarla dolu bir metindir. Asıl korku, panik ve endişeye kapılan iktidarın kendisidir. Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar. Kaybedeceklerini biliyorlar.
 
Bu kaybetme bilgisi ve korkusu onları bu yasaları çıkarmaya itiyor. Seçimler öncesi, iktidarlarının yolsuzluk ve rüşvet ifşaatları çarşaf çarşaf ortaya serilmesin diye kendilerince önlem alıyorlar. Hangi yasayı çıkartırlarsa çıkartsınlar, kendi çöküşlerini durduramayacaklar. Rüşvet ve yolsuzluk çarkının ortaya çıkmasını engelleyemeyecekler. Bizleri, demokratik kamuoyunu, özgür basını ve halkı susturmaya güçleri asla yetmeyecek. Konuşan, itiraz eden, sorgulayan ve hesap soran bir toplumu, demokratik siyaseti karşılarında görmeye devam edecekler. HDP’yi karşılarında görmeye devam edecekler. Bu kadar basit. 
 
İktidara diyorum ki, siz, Gobbels’in yolundan gitmeye devam edin! Hakikatler ve sosyal medyanın gücü karşısında kesinlikle yenileneceksiniz! 7/24 yürüttüğünüz büyük yalan propagandanız Twitter'ın 280 karakteri karşısında tuz buz olmaya devam edecektir. Bunların haksızlıklarını, hukuksuzluklarını her yerde anlatmaya devam edeceğiz.”
 
DENİZ POYRAZ DAVASI: KATİLİ KORUMAK İÇİN DAVAYI KAÇIRDILAR

 
Buldan, HDP İzmir il binasında Deniz Poyraz’ın katledilmesine dair devam eden davanın Şakran Cezaevi’nde görülmesine karar verilmesine tepki gösterdi. Katilin ve arkasındaki güçlerin korunmasının amaçlandığını söyleyen Buldun, şunları söyledi: “Bir başka örnek daha vermek isterim. Geçen hafta Deniz Poyraz duruşmasında yaşananlar bu ülke gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. İzmir’de adaletin giremediği duruşma salonuna biber gazı girdi. Kolluk güçleri arbede çıkardı, avukatlara, aileye, katılımcılara gaz sıktı. Deniz Poyraz’ın kardeşine kolluk güçlerince şiddet uygulandı. Sonra da sahiplenilmesini engellemek için davayı Şakran’a kaçırdılar. Kısacası, kapkaç yaptıklarını biliyoruz! Şakran’da da insanların yüzüne gözüne gaz sıkıldığına tanıklık ettik. Hukuksuzlukta tam gaz devam ettiklerini gördük! Bütün bunları; katilin ve arkasındakilerin güçlü olduğunu göstermek için yaptıklarını gayet iyi biliyor ve görüyoruz. 

Katil ifadesinde, “Kapatma iddianamesinde benim bu cinayeti neden işlediğim yazıyor" diyerek, asıl gücü kimlerden aldığını, kimlerle işbirliği yaptığını açıkça itiraf etti. “Ben yalnız değilim” demiş durumdadır. Biz de zaten en başından bu yana bunu söylüyoruz. Katil kesinlikle yalnız değildir! Onun Ankara’da vardır, katilin arkasında belli odaklar ve güçler vardır, onun Ankara’da sahipleri ve ortakları vardır dedik. Demeye de devam edeceğiz. 

İzmir katliamını organize edenlerle, HDP’nin demokratik siyasetini kumpas ve kapatma davalarıyla engellemek isteyenler aynı güçtür, aynı ellerdir dedik, demeye de devam edeceğiz. Bu elin bir parmağı İzmir’de, Deniz’i katlederken ortaya çıktı, diğer parmağı ise kumpas davalarını, kapatma davasını organize etti. Biz bu eli, Süleymaniye’de, Kürt kadın Gazeteci Nagihan Akarsel’in katledilmesinden çok iyi tanıyoruz. Bu eli ve yüzü, Yüksekova’da Habip Eksik vekilimizin kemiklerinin kırılmasından çok iyi tanıyoruz. Aradan iki hafta geçti, tek bir soruşturma yok. Görevden alınan tek bir isim yok. Biz bu yüzü, HDP Gençlik Meclisi üyelerine yönelik gözaltı, baskı, tehdit, kaçırma dahil her gün yürütülen çetevari yöntemlerden tanıyoruz. Biz bu eli 589 gündür adalet diye haykıran Emine Şenyaşar’ın karşısına örülen duvarlardan tanıyoruz. Bu eli ve yüzü Roboski’den, Suruç ve Ankara Gar katliamlarından iyi tanıyor ve biliyoruz. Bu eli 1990’lardaki faili belli cinayetlerden, beyaz Toroslardan, siyasi cinayetlerden biliyoruz. 
 
Ama bu elin sahipleri de şunu bilsin ki; sizin karşınızda da diz çökmeyen ve biat etmeyen, asla size boyun eğmeyen milyonlar var! Bu milyonların mücadelesi var. Haksızlıklarla hukuksuzluklarla, katliamlarla kumpaslarla bu yürüyüşü asla durduramayacaksınız. 

AMASRA İLE ROBOSKİ ARASINDA BAĞ VAR

Bu savaş ve talan düzeninin bedelini sadece Kürt halkı değil, tüm toplum ödemektedir. Kürt halkına her gün düşmanlık yapan bu savaş düzeni, talan ve rant politikasıyla da işçiye, emekçiye canıyla, kanıyla bedel ödettirmektedir. Deniz Poyraz’ı ve Nagihan’ı katleden mekanizmayla, Soma’da, Bartın’da maden ocaklarında işçileri ölüme gönderen, katledenlerin güç ortaklığı var. Roboski katliamı ile Soma ve Bartın katliamları arasında doğrudan bağ vardır. Bu ortaklığın adı emek ve emekçi düşmanlığıdır, aynı zamanda Kürt düşmanlığıdır, kadın düşmanlığıdır. Bu kan ve rant ortaklığıdır. Tecrit ve işkence ortaklığıdır. Bu ortaklığı herkesin iyi görmesi gerekir. 
 
İşte bu mekanizma, Kürtlerin karşısına engizisyon mahkemesi, Deniz Poyraz davasında olduğu gibi ‘abiciğim’ mahkemeleri olarak çıkmaktadır. Bu kötülük düzeni maden katliamlarında ise emekçilerin karşısına patronları koruyan sermaye yargısı olarak çıkmaktadır. İş cinayetlerinde, maden cinayetlerinde sorumluları koruyanlarla, demokratik siyasete komplo tertipleyen, seçilmişleri tutuklayan, ayağını kıran, kayyım darbesi yapan zihniyetin suç ortaklığı var. Bunun çok net görülmesi gerekir. 
 
GÜVEN’İN TEK YAPTIĞI BARIŞI SAVUNMAKTIR
 

Dün, Sevgili Leyla Güven arkadaşımıza 11 yıl, 7 ay intikam cezası verdiler. Gerekçe; propaganda yapmak! Leyla arkadaşımızın tek yaptığı barış ve demokratik siyaset hakkını savunmaktır. Ortada bir propaganda varsa ki var, o da faşizmin propagandasıdır. Onu da verdikleri cezayla yapıyorlar! Hukuku çiğneyerek propaganda yapıyorlar! Buradan sevgili Leyla Güven’e kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz. Bu ülkede barış ve özgürlük talepleri kelepçeliyse, Kürt sorununa çözüm arayışları tecrit altındaysa, cezaevleri işkence haneye dönüştürülmüşse, işte savaş ve talan siyasetinin beslendiği yer tam da bu zihniyettir. 
 
Evet, üç gün önce 10’uncu kuruluş yıl dönümümüzdü. Daha dün gibi çok yeniyiz, genciz ve heyecanlıyız. Ama bir asırlık çınar gibi de köklüyüz ve güçlüyüz. Dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı ve saldırılara karşı direne direne, büyüye büyüye bugünlere geldik. Büyümeye ve direnmeye devam edeceğiz.  

Yediden yetmişe herkesin büyük umudu olan HDP’mizi dimdik ayakta tutmayı başardık. Faşizme ser vermedik, baş eğmedik, yol vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz, vermeyeceğiz, vermeyeceğiz! Tüm çökertme planlarına karşı demokratik siyasette ısrar ettik, diyalog ve müzakere çizgimizden asla ödün vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Ortak ve eşit gelecek umudunun, barış umudunun çökertilmesine asla izin vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Korku iklimini kırdık. Faşizmin dayattığı esaretin karşısında toplumsal cesareti ve umudu her defasında büyüttük. Büyütmeye devam edeceğiz. Fırtınalara karşı destansı bir mücadeleyle geçen bu 10 yılımızın başarıları gelecek 10 yılların en güçlü referansı ve teminatıdır.

HDP, Kürd’ün, Türk’ün, Alevi’nin, Ermeni’nin, Süryani’nin, Laz’ın, Çerkes’in, Pomak’ın, Arabın, Çerkes’in, Roman’ın, her kimlik ve inançtan toplumun barış içerisinde eşitçe bir arada yaşayabilme imkânının olduğunu ortaya çıkarmıştır, bir kez daha herkese göstermiştir.  HDP, Türkiye halklarının ortak demokrasi gücüdür. Demokrasi güçleriyle oluşturduğumuz emek ve özgürlük ittifakını daha da genişleterek, Türkiye’nin en güçlü toplumsal ittifakı haline getireceğiz. Biz Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünde kilit bir noktadayız ve talibiz. İddialıyız ve aynı zamanda kararlıyız. Üçüncü yoldan başlattığımız büyük yürüyüşle, halkımızın ve ittifaklarımızın gücüyle değiştirmeye, dönüştürmeye ve çözmeye geliyoruz. Bundan herkesin haberi olsun. Önümüzdeki seçimlerde ülkeyi büyük değişime ve güçlü demokrasiye ulaştıracak anayol HDP’nin üçüncü yoludur.  
 
TEMEL ANAHTAR GÜÇ HDP’DİR
 
Israrla tali yollardan gitmek isteyenler unutmasın! Tali yollardan demokrasiye çıkmaz! Tali yollardan demokrasiye varılmaz! Ülkeyi yıkımdan kurtararak, eşit ve ortak geleceğe taşıyacak temel anahtar güç HDP’dir.  Ben buradan ‘artık yeter’ diyen tüm topluma, ezilenlere, emeği sömürülenlere, ayrımcılığa uğrayan herkese sesleniyorum. Seçeneksiz değilsiniz! Gelin; barış için, adalet için, emeğin hakkı için, eşitlik ve özgür bir yaşam için en büyük demokratik birliği hep birlikte sağlayalım. Güç birliğini büyütelim ve ülkenin ortak gücüne dönüştürelim. Birlikte değiştirelim. Birlikte kazanalım diyorum. Birlikte başaralım.   
 
Son olarak önceki dönem milletvekilimiz, sevgili Gülser Yıldırım tahliyesi hepimizi çok mutlu etti. Gülser Yıldırım arkadaşımıza aramıza hoş geldin diyorum darısı cezaevinde olan tüm arkadaşlarımızla kavuşmamız olsun diyorum. Geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum, yolumuz ve yolunuz açık olsun!”